'I Have a Dream / Bir Rüyam Var.'
Martin Luther King
Çok dilli bir site, ama neden? Tarzı sual sıklıkla bana tevcih edilen soruların başında geliyor. Bu minvaldeki bir suale birçok neden öne sürerek cevap veriyorum ancak bu sebeplerden en önemlisi benim için, hengâmı şebabımdaki yani gençlik yıllarımdaki bir hulmümün bundaki tesiridir. Bu rüya sanaviyyenin/lisenin ilk yıllarında bir cühd sonucu içimde mefkûreye tahavvül etti. Yıllar yılı bu hulmün arayışında oldum diyebilirim.
Şöyle ki, liseye başladığımın daha ilk aylarında bir grup arkadaş ile yeni inşa edilen mektebimizin üst katında cidar/duvar mecmuası çıkarmaya karar kıldık. Hedefimiz alem-i İslam'ın düçar kaldığı meseleleri ve problemleri yazı, haber ve karikatürlerle talebelere ulaştırmaktı. Mektepteki hâlî bir odada derc ettiğimiz haberleri herkesin istifadesine sunuyorduk. Duvar mecmuamız kısa sürede mektepteki tüm talebelerin ilgisini celp etmişti. Diyebilirim ki mektebimizdeki hemen her talebe, hafta başını büyük bir heyecan ile beklerdi. Bu ilk neşenin benim üzerimde çok büyük tesiri oldu.
Seneler sonra üniversite tedrisatı için gittiğim Pakistan'da, yine böyle bir girişim de bulundum. Okuduğumuz üniversitede 140'a yakın ülkeden talebe mevcud idi. Lise yıllarında dertlerini paylaştığım tüm alem-i İslam'ın evladları ile bir arada tedrisatta bulunuyorduk. Ne var ki, muhtelif İslam coğrafyasından gelmiş yüzlerce talebenin müteferrik hareketleri ve birbirlerinden bihaber uğraşları beni hayli hüzünlendirmişti. Talebelerin ilgisini çekecek ve yeni bir heyecan oluşturacak ortamın teşekkülü için mecmua çıkarmayı düşündüm. Olurda bu mecmua bir kıvılcım olur ve salt okumak ile iştigal eden bu gençleri Müslümanların içinde bulundukları keşmekeşi ve buhranları çözmek için bir gayrete getirir. Bu vesile ile 23 ülkeden arkadaşı bir araya getirerek Arapça ve İngilizce dergi çıkarmaya karar verdik. Yalnız sorun bunu nasıl çıkaracağımızda düğümlendi. Hiçbirimizin bunu karşılayacak maddi imkanı yoktu. Çoğumuzun aldığı burs kendisine bile yetmiyordu. Projemizi fakülte müdürlerine sunmaya karar verdik. Fakat hiçbir bölüm başkanı buna olumlu bir cevap vermedi. Hatta bazıları böyle bir işin ilim talebesi için zamanı zayi etmek ve malayani bir iş olduğu telmihinde bulundu.
Filhakika biz öyle düşünmüyorduk. Bu işin önemli olduğunu ve ınkıtaya uğramaması gerektiğinde müttefiktik. O sıralar, Pakistanlı bir dostum ülkedeki meşhur günlük gazetelerin birinde çalışan abisinin kendilerine yardımcı olabileceğini söyledi. Derhal o akşam dostumuzun abisinin evinin yolunu tuttuk ve kendisiyle buluştuk. Dostumuzun abisine çıkaracağımız mecmuayı anlattık. O da bize seve seve katkıda bulunacağını belirtti.
O heyecan ile sabaha kadar uyumamış çıkaracağımız mecmuanın şekli, içeriği ve ismi üzerinden düşünmeye başlamıştık. Mecmuanın yarısının İngilizce ve yarısının Arapça olmasını kararlaştırdık. İsim olarak ?Kıvılcım? manasında İngilizce ?Spark? ve Arapça olarak da ?el-Lam'a?yı tercih ettik. Bir sonraki gün herkes işe koyuldu. Daha sonra makaleler, haberler, bulmacalar ve hikâyeler hazırlandı. Ardından resimleri ayarlandı ve Pakistanlı arkadaşın abisinin bizi yönlendirdiği grafikerde derginin mizanpajını hazırladık. Gün doğumuna kadar nasıl bir tasarım çıkacak diye uyumadan geceliyoruz. Hepimizde heyecan doruklarda. Tasarımın son halini sabaha doğru bitiyoruz ve ardından matbaaya baskıya gönderiyoruz. 6 gün sonra 5 bin adet dergi elimize ulaştı.
Dergiyi aldıktan bir gün sonra sabahın erken saatlerinde üniversitenin önünde soluğu alıyoruz. Tüm arkadaşlar nöbetleşe elimizdeki dergiyi satıp elde edeceğimiz para ile matbaaya ve grafikere olan borcumuzu ödemeyi hedefliyoruz. Arkadaşlarımızdan bazısı ya bir de dergi satılmaz ise diye içinden geçirmiyor değil hani? Ancak takdire ilahiyye bakın ki, dergi daha ilk günde 3 bin adet sattı. Tüm üniversitede binlerce öğrenci bu derginin başarısını konuşur oldu. Asıl hepimizi mutlu eden olay ise bir iki gün sonra gerçekleşti; Bir grup Afrikalı öğrenci dergimizin kapağındaki Malcolm X tasvirinin bulunduğu yüzü beyaz atletlerine tabettirerek öyle üniversiteye gelmişlerdi. Bu gelişmeler sonrası, rektör, bölüm müdürleri ve hocalar üst üste bizi makamlarına davet etmeye başladı. Bölüm rektörlerinin istisnasız hemen hepsi bize kendilerinin katkıda bulunduklarını ifade etmemiz halinde bu sayı ve sonraki sayıların ücretlerini karşılayacaklarını bildirdiler. Lakin biz de daha ilk günden masraflarımızı çıkarmamızın coşkusuyla gelen tüm teklifleri red ettik. Neticede bir zaman sonra her fakülte dergi çıkarma kararı aldı. Böylece biz de istediğimiz hedefe ulaşmıştık.
?el-Lem'a? adlı dergimizi yayına vermeden Jawad Ahmad adındaki Amerikan vatandaşı olan arkadaşımız masrafa girmeden internette dergiyi yayına sokalım önerisinde bulundu. Hiçbirimiz o ana kadar bunu düşünmemiştik. Böylelikle aldığımız yeni bir kararla dergiyi hem matbu haliyle hem de internet ortamında neşrettik. Dergi talebelerin eline ulaştığında internet sayfamızda yayına girmişti.
Bir yıl sonra üniversiteden mezun olup, Türkiye'ye rücu ettim. Dünyanın muhtelif bölgelerine dağılan ve bugün gittikleri ülkelerde çok iyi konumlarda olan arkadaşlarla internet üzerinden çalışmalarımızı sürdürme kararı aldık. İstanbul'a vardığımda bazı dostlara ve vakıflara internetin önemi ve bu alan üzerinde bir yayın yapılması gerektiği üzerine düşüncelerimi serdettim. O zaman çok dilli bir haber sitesi ve ileride bunun ajansa dönüşmesi fikrini dile getirmiştim. Ama bu internete yeni yeni alışmaya başlayan ülkemizde fazla ilgi görmedi.
Bir müddet sonra Yeni Şafak gazetesinde işe başladım. 7 yıla yakın Dış Haberler servisinde editörlük yaptım. Bu süre zarfında da edindiğim tecrübeler benim için büyük bir kazanç oldu. Burada özellikle Türkiye'ye dış politikayı sevdirenlerin başında gelen gazeteci-yazar İbrahim Karagül başta olmak üzere tüm diğer arkadaşlarıma şükranlarımı arzediyorum.
Gazetede çalıştığım yıllarda internet ve ajans fikrinden vazgeçmedim. İki yıl sonra bir grup arkadaşla birlikte İlim, Düşünce ve Araştırma Derneği (İDA-Der) adında bir dernek kurduk. Beni heyecanlandıran konu ise bu dernekte yapılacak ilmi ve tercüme çalışmalarının yanı sıra çok dilli bir internet sitesinin de derhal faaliyete geçirilmesiydi. Derneğin ilmi çalışmalarının başında Türkiye'nin saygın mütefekkirlerinden Yusuf Kaplan bulunuyordu. Ancak daha ilk başlarda kendini hissettiren maddi imkânsızlıklar yüzünden çok dilli haber sitesi projemiz yine ertelendi.
Daha sonra dış politikaya ilgi duyan bir grup gazeteci güzide arkadaş ile haftalık toplantılara başladık. Bunlar arasında başta Türkiye'nin tanınmış dış politika uzmanlarından yazar Mustafa Özcan olmak üzere Ahmet Emin Dağ, Halil Çelik, Metin Mutanoğlu, Ömer Faruk Tokat, Mustafa Eğilli, İsmail Yaşa ve İslam Özkan bulunuyordu. Toplantıların birinde internet konusunu tekrar gündeme getirdim. Arkadaşlar tarafından bu kabul gördü. Böylece kısa bir sürede İslamdunyasi.com'u yayına soktuk. Bu site üzerinden bir yıl kadar yayın yaptık. Ancak bu sitenin kışı çabuk geldi?
Sonra yine aynı arkadaşlarla Buruç yayınları sahibi Kazım Sağlam'ın çıkarmış olduğu ?Dünya Bülteni? adlı aylık derginin isim hakkını alarak yayına başladık. Böylece dunyabulteni.net adlı sitemizde yarım kalan maceramızı sürdürmeye koyulduk. İddialıydık ve çok iyi işlere imza atacağımızı düşünüyorduk. Fakat 1.5 yıl sonra herkesin yoğunluğundan dolayı site yavaşlamaya başladı. Buna çözümler düşündük. Lakin çözümler buna şifa olmadı. Sonra arkadaşlara çalıştığım gazeteden ayrılacağımı ve bu işin sorumluluğu tamamıyla yükleneceğimi ifade ettim. Bir müddet sonra da, bütün sıkıntıların sorumluluğunu üzerime alarak Fatih'te tuttuğumuz bir büroda aktif çalışmaya koyulduk. İlk birkaç ayki sıkıntı sonrası işler rayına oturmaya başladı. Bu süre zarfından Türkiye'den dünyanın birçok yerinden maddi ve manevi inanılmaz destek gördüm. İnanılmaz teveccühler her gün yeni bir ruh aşılıyordu bize. Burada da özellikle Bülent Yıldırım, Muhammed Hanefi hoca, Kazım Sağlam, Osman Atalay ve Abdülaziz Tantik başta olmak üzere Yunus Tüzgen, Ali Ersal, İlhan Gündoğdu, Şahin İbrahim Güleryüz ve Türkiye içinden ve dışından bize desteklerini esirgemeyen tüm büyüklerime ve dostlarıma şükran borçluyum. Allah sa'ylarını meşkur eylesin.
2 yılda siteyi 11 dile çıkardık. Bir vakıf ya da dernek kurup onunla yıllardır rüyasını gördüğüm ajansı faaliyete sokmak istiyordum. Reuters, AP ve AFP'ye yakın şarktan yayın yapacak bir ajansın temelini atıyorduk. Birçok ülkede büro kurmak için çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Hani elimi uzatsam değecek gibiydi? Ne var ki, bu kez kara kış yine erken bastı?
Çevremi saran soğuk kışın etkisinden kurtulmak için sıcağı ve sıcacık ortamı aramaya koyuldum. Emin, emanet ve sıdkın hâkim olduğu bir diyar aradım. İnsanoğlunu saran çirkeflikleri kurban edeceğim bir yer olmalıydı da bu mekân. İşte bu meyanda yaklaşan Kurban Bayramı vesilesi ile ve Osman Atalay kardeşimin önerisi ile İnsani Yardım Vakfı (İHH) aracılığıyla Sudan'a gittim. Soğuk ortamdan sıcak ortama gelmiştim bir anda. Sizi bir anda dirilten ve tüm sıkıntılara rağmen varolmalısın diyen bir yer idi burası. Yine takdiri ilahiye bakın ki, Sudan'ın Darfur bölgesinde daha önce İstanbul'da birkaç buluştuğumuz bir büyüğümle rastlaştık. Orada yeniden filizleniyor hulmü şebabiyye/gençlik rüyam? Bu yeni rüyadan timeturk.com doğdu. Geçtiğimiz Kurban bayramında sitemiz iki yaşına bastı ve sizlerin desteğiyle de her geçen gün büyüyor. Destekleriniz ve katkılarınız ile bu daha da gelişecek...