Dünyanın birçok yerinden yüzlerce güzel insan yakınlarını ve dostlarını bırakarak, 3 yıldır Gazze’ye uygulanan beşer tarihinin en acımasız ambargosunu delmek için yola düştü. Japonya’dan Brezilya’ya, Londra’dan Yemen’e, Fas’tan Endonezya’ya ve Türkiye’den Amerika’ya her vicdanlı insanın kalbi ve gönlü “Viva Palestine” konvoyla birlikte atıyor.
Gazze’ye uygulanan ambargo dünya tarihinin nadir rastladığı olaylardan biridir. Günümüz tarihçileri ve uluslararası hukuk uzmanları bile bu acımasız ve barbar ablukayı anlamakta ve tanımlamakta zorlanıyor. İslam tarihçileri, Müslümanların benzeri ambargoyu tek Hz. Peygamber döneminde yaşadığının altını çiziyor.
Nübüvvetin 7. senesinde ve Muharrem ayının ilk günlerinde Mekkeli Müşrikler parlamentoları Daru’n Nedve’de bir araya gelmiş ve bir türlü önüne sed çekemedikleri İslam’ı daha beşiğinde iken büyümeden boğma kararı almışlardı. Alınan kararlardan bazılarında şunlar yazılıydı; “Müslümanlara yiyecek, giyecek, kullanacak hiçbir mal satılmayacak, hiçbir şey satın alınmayacak ve hediye dahi verilmeyecektir. Muhammedilerin yapacağı her türlü barış teklifi reddedilecektir.” Kararı kırk aşiret reisi mühürleri ile tasdik ettikten sonra ahidname Kâbe duvarına asılarak yürürlüğe kondu... Bundan böyle kimsenin karar dışına çıkması mümkün değildi.
Dönemin amansız İslam düşmanları, Şib-i Ebu Talib/Ebu Talib mahallesini kuşatma altına aldı... Bölgenin dışına çıkan her Müslümanı yakalayınca O’na esir muamelesi yaparak işkence ediyorlardı. Abluka altındaki insanlar, Hac mevsimi dışında, şehre inemiyor. Hac günlerinde de azgın din düşmanları, uzak yollara çıkarak gelen kervanların önünü kesip "Muhammedilerle destekçilerine mal satan olursa kervanını yağma ederiz ona göre" diye tehdit ederek korkutuyor; yine netice alamayınca mallarına yüksek fiyatlar vererek rakamları şişiriyorlardı...
Ebu Talib Mahallesi yokluk ve açlık diyarı olmuştu... Çocuk ağlamalarından durulmuyor... Sevgili Peygamberimiz, Hazret-i Hatice annemiz, Hazret-i Ebu Bekr, bütün mallarını müminler için harcadılar. Başka bir imkân kalmayınca bu kahraman müminler ot ve ağaç yaprağı bile yediler. Hatta öyle ki, Peygamberimiz ve Ashab-ı Kiram açlıklarını bastırmak için karınlarına taş bağlıyorlardı.
Günler, aylar ve yıllar geçti kuşatma kaldırılmadı...
Ambargo altındaki Müslümanların bu hâli merhamet sahibi bazı müşrikleri çok üzüyordu. Ablukayı delmenin yollarını arıyorlardı. Bu vicdanlı Müşriklerden bazıları geceleri sessizce bir parça yiyeceği Müslümanlara götürüyordu. Ancak yakalananlar dayaktan geçiriliyordu.
Kimileri de develerine ve atlarına yiyecek yükleyip Müslümanların abluka altında olduğu mahalleye salıp böylece boykotu delmeye çalışıyordu. Bunlardan biri Hişam B. Amr b. Rebia idi. Yiyecek yüklü birkaç deveyi Şib-i Ebu Talib mahallesine salarak delmeyi düşünüyordu fakat müşrikler tarafından yakalanıp öldürülmek istendiği sırada, Ebû Süfyan, “Bırakınız adamı! Şib’deki akrabalarına iyilik etmiştir. Vallahi keşke biz de, onun yaptığı gibi onurlu bir iş yapsaydık, bizim için ne güzel olurdu” diyerek bu zatı müşriklerin elinden kurtardı.
Müslümanlara uygulanan ambargo dayanılmaz hale gelmiş ve tüm Mekke sokaklarında konuşuluyordu. Vicdanlı ve merhamet sahibi müşrikler bu abluka karşısında sessiz duramıyor ve boykotu delmek için çırpınıyorlardı. Ambargonun dördüncü senesinde sabırları taşan bir grup vicdanlı Müşrik, hem Kâbe’ye asılan boykot kararını yırtıp attı hem Şib-i Ebu Talib’e gidip açıktan Müslümanlara yardım etti ve ablukanın bittiğini ilan ettiler.
İşte, 2007 yılından beri ambargo altında olan Gazzeli Müslümanlara yardım etmek için dünyanın muhtelif ülkelerinden yola koyulan Budist, Hıristiyan, Solcu, Müslüman ve Liberal Akabe limanında bekliyor. Son bir yılda Gazze’deki ablukayı delmek için Avrupa’dan birçok gemi yola çıkmıştı. Fakat bu kez dünyanın dört bir yanından Gazze’ye yardım götürmek için yola çıkan konvoy etkisini gösterecek gibi…
Zaten bundan dolayıdır ki, birileri onların Gazze’ye girmesini engellemeye çalışıyor. Londra’dan arabaları ile yola çıkan konvoy, İbrahim (as)’ın Şam üzerinden Filistin’e gittiği yolu takip edip Ürdün’ün Akabe limanına vardı. O Akabe ki Mısır ile arasındaki, Tûr-u Sînîn dağında Hz. Musa (as)’nın Allah (cc) ile konuşmasına tanıklık etti. Ve Rabbim yine buradan Akabe’de bekleyenleri müşahede ediyor…
Kadim Medyen ve Eyke kavimlerinin diyarı olan Akabe, yine bağrında tuttuğu eski İslam şehri Ayla’dan 1170 yılında Selahhadin Eyyubi’nin fetih için yola çıkışına şahidlik etti. Bugün Akabe’de bekleyenler Kudüs’ün özgür olacağı günü ve Gazze’ye ablukanın kalkacağı günü bir Selahhadin Eyyubi bekleyişi ile intizar etmektedirler…
Bugün aylardan Muharrem ayı. İmam Hüseyin (ra) ve bir grup Müslümanın beraberinde şehid edildiği ay. Geçen yıl bu ayda Gazze’de 1500 Müslüman, tarihin şahitlik ettiği en acımasız saldırıların birinde şehid oldu. Gazze’deki saldırıya göz yuman veya ona destek olan Müslüman yöneticiler, Yezid (la'netullah) katında haşrolmayı bekliyorlar galiba… Beklesinler, zaten Rabbim sonsuz sabır sahibidir…
Ancak biz Ey dünya Müslümanları!, tarihin bu en barbar, en acımasız, en gayri insani, en vahşi ve en katleden ablukasına karşı daha ne zaman harekete geçeceğiz? O gün bugün değil ise, daha ne zamandır? Yoksa âlemi ervahta mı kendinize gelmeyi bekliyorsunuz?
Ey İslam ümmeti! Artık Tih çölünden çıkmanın zamanı gelmedi mi?.. Bakın! Tih çölünün az dışındaki Akabe'de konvoy sizi bekliyor...