İslamcılık
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-08-07 05:49:14
Dindar kitlelere yönelik yayın yapan gazete sütunlarında Ramazan başında filizlenen verimli bir tartışma yürüyor bugünlerde: İslamcılık nedir, öldü mü, yaşıyor mu? Muhalefetteyken başarısı/mefkuresinin güzelliği yadsınamaz olan siyasal İslamcılık'ın idealleri iktidara toslayıp tuzla buz mu oldu? gibi hepsi birbirinden hoş ve ufuk açıcı konu başlıkları...
Tartışmaya minik bir katkıda bulunmak ilgi çekici olurdu doğrusu; çünkü her ne kadar kavramın tanımı hakkında bile bir konsensus oluşamamış olsa da, İslamcılık'ın sanıldığından çok daha uzun bir Türkiye tarihine damga vurmuş bir ideoloji olduğu kesin. Toplumsal/sosyal karşılığı da elbette var, ama asıl olarak siyasal alanın neredeyse belirleyeni denebilecek ölçüde etkili...
Yukarıda sözünü ettim; 'İslamcılık'ın ne olup, ne olmadığı noktasında çeşitli görüşler var, ancak dindarlık ile İslamcılığı eşitleyen bakış açısına yakın olanlardan değilim sanırım. Çünkü Türkiye'de ve aslında dünyanın geri kalanında da, İslamcılığın ortaya çıkmasının bir etkiye karşı tepki olarak sözkonusu olduğunu düşünmekteyim. 19. asırda dünya çapında bir güç haline gelen Batı Medeniyeti ile özelde İslam'ın, genelde Doğu dünyasının karşılaşması, modern dünyayı saran bunalımın ana kaynağını oluşturdu. İslamcılık da, tam bu karşılaşma anında ortaya çıkan edebiyat-sosyoloji, alim-aydın, zihinsel-normatif çatışmasıyla görünür kılınan bir 'korunma refleksi' çünkü.
Herhangi bir dünya görüşünü, inanç biçimini, algı ve değerler sistemini, yorumlarsanız ideolojikleştirirsiniz. Bu yorumlama ister size meydan okuyana karşı bir meydan okuma içersin, ister meydan okuyanın değerlerlerine hayranlık ve eklemlenle arzusu içersin, durum değişmez. İdeolojikleşmenin mukadder sonucu, bilgi/eylem kopukluğudur. Bir dünya görüşünün az ya da çok ideolojikleşmesi insanları dönüştürür, kalpleri başkalaştırır.
İslamcılığa geleceğim, ama bugün, "İslam'ın sadece erkeklerin elinden çıkmayan ve kadınlara haksızlık etmeyen bir yorumu yok mudur?" sorusuna aranan cevabın birilerince haniyse dinden çıkmayla eşitlenir hale getirilmesinin, sebebi biraz da budur.
İslam'ın kadın lehine yorumlanması fikrinden korkup, fersah fersah kaçanların her dindarın İslamcı olması gerektiğine yönelik savı da ayrıca düşündücü. Çünkü İslamcılık tam da, Bedri Gencer'in ufuk açan eserinde de uzun uzun anlattığı gibi, Yahudi ve Hristiyan olan Batı Avrupa dünyasındaki sekülerleşme, dinin medeniyete dönüşümüne paralel olarak Hristiyanlaştırmadan medenileştirmeye dönüşen kosmopolis idealidir (Gencer, İslamda Modernleşme, s:37). Ve İslamcılık da bu türden bir sekülerleşmeye İslam dünyası tarafından verilen ve İslamca olduğu düşünülen karşılığın adıdır. Bu ad, dini asıl, medeniyeti türev olarak alır, yani Batı'nın yaptığının tam tersine medeniyete karşı dini önceler. Ve medeniyeti "dini yaşayışın estetik kalıbı" olarak kodlar. Bu, fikir olarak iyi bir fikirdir ve İbrahim Kiras'ın önceki gün (Şimdi Kim İslamcı - 08/08/2012 – Star) sözünü ettiği sacayaklarından: "öze dönüş"ten, "ittihad-ı İslam ve antiemperyalizm" ve "istibdatla mücadele"den ivme alır.
Ancak yukarıda sözünü ettiğim arız bakidir: Bilgi/eylem kopukluğu.
İslamcılığı toptan okka altına göndermek istemem, tarihsel işlevi ve sonuçları itibariyle ciddiye alınası pek çok oluşumun sebeplerinden biridir. Ancak yine de, bugün İslamcıların neden özel bir kültür, bir sanat akımı üretemediğinin, İslamcılar'da neden inanmış bir mümin ahlakı ve imanına rastlayamadığımızın, rastlasak bile çok az rastladığımızın sebebi biraz da sözünü ettiğim o arıza kaynaklıdır..
Çünkü İslamcılık, dinden arındırılmış Batı medeniyetinin, "İslam toplumları geri bırakmaktadır" tezine karşı verilmiş bir reflekstir ve bu refleks Batı'nın dili, kavramları, dünyayı algılama biçimi ve yöntemiyle verilmiştir. Alim-aydın olmuştur misal, hikmet-bilimsel bilgiyle yer değiştirmiş, oryantalizme karşı oksidentalizm üretilmiştir. Sonuç; sekülerleşmede zıddına benzeme...
Üzgünüm ama, görünen budur...
SON VİDEO HABER
Haber Ara