Dolar

33,9374

Euro

37,7050

Altın

2.820,22

Bist

9.685,49

Suriye ve Allah

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-03-06 07:26:08

Suriye ve Allah
Şükrü el Kuvvetli (1891-1967) Türk soyadlı ve şiddetli Türk aleyhdârı bir Sûriye politikacısıydı. 1915’de Türkler ve 1930’da Fransızlar tarafından iki kere îdâma mahkûm edilerek kıl payıyla kurtulan bu zât aynı zamanda 1946’da kurulan kâğıt üzerinde bağımsız Sûriye Cumhûriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı idi de. Hatta sonra bir kere daha aynı göreve seçilmişdir. Ancak Sûriye ve Sûriyeliler bakımından hayâlperest bir adam da değildi. Bir keresinde şöyle demişdir:

“Sûriye gayrı-kaabil-i hükûmetdir, zîrâ halkının yarısı kendini anadan doğma önder, yüzde 25’i peygamber ve yüzde 10’u da bizzat Allah olarak kabûl eder.”

Bu sayılara bakınca eski vilâyetimizin bize nazaran ne kadar geri kalmış bulunduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Ben kendini Allah yerine koyanlar oranının bizde bu kadar düşük olduğunu hiç sanmıyorum.

Fakat şu sıra Sûriye’nin Türkiye bakımından asıl ilginç yanı oradaki Allah sayısının genel nüfûsa oranından ziyâde bu ülkedeki intihar potansiyelinin yüksekliği olsa gerek. Evet, Sûriye âdetâ canından bezmiş bir insan gibi kendi ölümünü arıyor, hani neredeyse kendi ölümüne çanak tutuyor ki Türkiye zâviyesinden fevkalâde tedirgin edici bir hal. Çünki Sûriye (Lübnan ve Filistin’le berâber büyük Sûriye!) târih boyunca hep Anadolu’nun bir parçası, bir bakıma uzantısı olmuşdur. Onun için bu iki bölgeyi birbirinden kopuk olarak tasavvur etmek gerçekçi değildir. Zâten dünyâ târihinin bilinen ilk yazılı barış andlaşması olan ve M.Ö.13. Yy.’dan kalma Kadeş Muâhadesi de Anadolu Hitit İmparatorluğu) ile Mısır İmparatorluğu arasında imzâlanmışdır ve konusu Sûriye’nin kimde kalacağıdır.

Çok kanlı bir meydan muhârebesi sonunda Sûriye Anadolu’da kalmışdır ki eşyânın tabiatına uygun olanı da bu idi.

Sûriye 11. Yy. sonlarından 1918’e kadar Anadolu’nun (Selçuklu ve Osmanlı’nın) bir parçası olmaya devâm etmişdir. 1918-1946 arası, tâbir câizse “Haçlılar”ın elinde kaldıysa da o târihden bu yana bağımsız ve egemen bir devletdir.

Son bir yıldır Sûriye’de cereyân eden kanlı ve her bakımdan felâketlerle dolu olayları ise ben Sûriye’nin kendi benliğini bulma, daha doğrusu o benliğe tekrar avdet mücadelesi olarak görme eğilimindeyim. Endîşem, bunu yaparken canından olması ihtimâlinden ileri geliyor. Çünki; daha önce Lübnan ve Filistin’in koparılmasıyla zâten sakat duruma düşürülen bu önemli ülke şimdi de kuzey kesimlerinin ayrılması tehlikesiyle yüzyüze.

Bu durumda o kopan bölge, içindeki önemli Kürd ve ikinci derecede Türk unsurlarla Türkiye’ye yanaşabilir ve bir şekilde idâme-i hayât eyleyebilir. Hatta teorik olarak Türkiye’den bâzı parçalar alarak devâm etmesi dahî mümkindir.

Ama geriye kalacak olan “Sûriye” acabâ hâlâ bu ada lâyık bir siyâsî birim, bir “entité” olarak kabûl edilebilir mi? Bırakırlar mı?

Ve bu bölünme “münferid hâdise” olarak kalabilir mi?

Eski günahların gölgeleri uzun olurmuş.

Sûriye’nin trajedisi geçen sene başlamadı!

1918’de başladı!

Sûriye’de hâlen kaç “Allah” var bilmiyorum.

Ama Allah kimseyi “Haçlılar”ın eline düşürmesin!

Haber Ara