Yatıp kalkıp Uludere diyorsak, sizin yüzünüzden..
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-28 10:08:06
Özür dileyecektiniz.. Şeffaf bir soruşturma başlatacak, tüm aşamaları kamuoyu ile paylaşacaktınız.. Sorumlulara “kamu vicdanını” tatmin eden cezalar verecektiniz. Yapmadınız. Bunu yapmamak için bin dereden su getirdiniz, türlü laf cambazlığı yaptınız, kibirinizden gram taviz vermediniz, TSK artık sizin oldu diye, Uludere operasyonu yüzünden teşekkür bile ettiniz, komutanları korudunuz, ölenleri aşağıladınız, türlü komplo teorileri ortaya attınız. Mesela sıcağı sıcağına şöyle şeyler dediniz:
-Kürsüye çıkıp özür dilemek bu aşamada olumsuz bir beklenti olur (Bülent Arınç, 3.01.2012)
-Sözlü olarak özür dilemek..Meselenin bütün boyutları ortaya çıktıktan sonra bu da yapılır, Yoksa sayın Kılıçdaroğlu'nun talimatı üzerine kimseden özür dileyecek halimiz yok (Hüseyin Çelik, 04.01.2012)
-Soruşturma bitsin özür dilemenin de ötesinde çok farklı sonuçlar çıkabilir ortaya (Beşir Atalay, 20.01.2012)
-Özür dilenmedi ama şu yapıldı, olayla ilgili adli ve idari soruşturma başlatıldı (Bülent Arınç, “Hükümet neden özür dilemiyor” sorusu üzerine, 04.02.2012)
Sonra suskunluğa gömüldünüz. Tazminat teklif ettiniz, kabul etmediler. Sorumluları istediler. Sonra yine suskunluğa gömüldünüz. Sonra bir gün Wall Street Journal gazetesi, ilk istihbaratı ABD’ye ait insansız hava araçlarının sağladığını yazdı. Haber yalan dediniz. Türkiye’ye insansız hava aracı satılmasını istemeyen çevrelerin oyunu bu dediniz. Sonra, “Hatayı da özrü de açıkladık” dediniz. Halbuki özür dilememiştiniz. İşi yine karambole getirmeye çalıştınız.
Sonra İdris Naim Şahin fırladı ortaya. Herkesi utançtan yerin dibine sokacak laflar atti. Sandık ki, siz de utandınız. Anladık ki o kadar da utanmamışsınız. İki gün sonra şunları söylediniz:
“Burada bir hatanın olmuş olabileceğini daha başta söyledik. Ama bu bölgenin terör bölgesi olduğunu da söyledik. Kimse de kalkıp sınır boyu kaçakçılığı yapanların yaptığı kaçakçılığı meşru gösterme gayreti içine giremez. Bu konularla ilgili olarak bizler yasanın belirlediği tazminatın çok çok ötesinde açılan hesaplara yatırdık. Başbakan yardımcım aileleri ziyaret etti. Eşlerimiz gittiler. Ziyaretleri yaptılar. Eğer insaniyse biz görevimizi yaptık.
Terör örgütü veya uzantılar daha farklı beyan bekliyorsa kusura bakmasınlar. İdari inceleme yapılıyor. Adli incelemeler devam ediyor. Yapacağımız herhangi bir şey yok. Süreci takip ediyoruz, izliyoruz. Kimsenin dümen suyunda değiliz. Adaletin tecellisini bekliyoruz.
Yok şöyle özür dilensin böyle dilensin. Atılan adımlarla o özürlerin dilendiği açıktır. Zorla gündemde tutanlar terör örgütü ve uzantılarıdır. Samimi olmadığı ortadadır. İstismara dönüştürmenin gayreti içinde olanlar vardır. Kimse de medya da dahil, bu konuyu fazla istismar etmesin. Bizim söyleyeceğimiz budur. Grubumdan da farklı bir açıklama gelmeyecektir”
Bu açıklamalardan şunu anladık. İdris Naim Şahin’in sözleri esasen yanlış değildi. Kaçakçılık meşru gösterilemezdi. Özür dilemeye gerek yoktu. Atılan adımlar (o adımların ne olduğunu tam bilemiyoruz) özür dileme anlamına geliyordu. Daha doğrusu şu anlama geliyordu: Dersim için kürsüden bağıra çağıra özür dileyen Erdoğan (ki, o şekilde bağırarak özür dilemenin, aslında başka bir hesap görme anlamına geldiği de ortadaydı) Uludere için inatla, ısrarla özür dilemeyecekti.
Bununla da bitmedi. Birdenbire kürtaja, sezaryene, doğuma sardırdınız. Kadın bedeni üzerinde hak iddia etmeye başladınız. Ki “3 çocuk” telkinleriyle kadının toplumdaki yerini zaten saptamıştınız. Aynı Hıristiyan dindar siyasetçiler gibi, aynı koyu Katolik çevreler ve otoriteler gibi, kadın bedenini ipotek altına almaya çalıştınız. Bütün bunlar aslında siyasetin, siyasetinizin bittiği anlamına geliyordu. Bunu lafın gelişi söylemiyorum. Siyasi düzlemde bu çıkışlar, siyasi gibi görünmekle birlikte, bunu dile getiren çevrenin siyasi proje olarak iflas ettiği, yolun sonuna geldiği anlamına gelir. Çünkü bunlar siyaset değildir. Kadın bedeni üzerine ipotek koymaya çalışmak, güvenlik devletini takıntılı biçimde korumak kollamak, devletin o halinden gram taviz vermemek, tamamiyle bu hatta çekilmek, siyasetten vazgeçtiğiniz anlamına gelir. Bunlar çünkü, dini otoritelerin ve güvenlik otoritelerinin doğal, kendini korumaya dönük refleksleridir. Siyasi bir partinin pozisyonu değildir. Her ne kadar yapılan, “siyasi bir iddiayı” yerine getirmekmiş gibi görünse de, siyaset artık Hükümet’in gündeminden çekilmiştir. Parti, devlet ile, dini otorite ile içiçe geçmiş, fakat devlet erimemiş, dini otorite erimemiş, parti erimiştir. Şöyle soğukkanlı bir biçimde birkaç adım geriye çekilip baktığınızda siz de göreceksiniz ki, AKP, artık siyasi bir parti değildir. Güvenlik devleti ve fetvacı dini otorite içinde erimiş bir organizmadır. Kitlelerin coşkun desteği, sizin yanıltmasın. Dolayısıyla AKP ile organik bir bağ içinde olmayan ama hala AKP’den demokratik manada adımlar bekleyenler kaldıysa, bu aşamayı not etmelerinde fayda var.
Bununla da bitmedi. Bütün bu gidişatı taçlandırdınız. Dediniz ki, “Her kürtaj bir Uludere’dir.” Tam olarak şöyle dediniz:
Bu ifademe (Kürtaj) karşı çıkan bazı çevrelere ve medya mensuplarına sesleniyorum. Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz ‘Uludere’ diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere’dir. Anne karnında bir yavruyu öldürmenin doğumdan sonra öldürmeden ne farkı var soruyorum sizlere? Bunun mücadelesini hep birlikte vermeye mecburuz. Bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan olduğunu bilmek durumundayız, asla bu oyunlara prim vermemeliyiz.”
Bu çiğ mugalata ile Uludere konusunu kapatmaya ve kürtaj konusunu gündemin başlıca maddesi haline getirmeye çalışıyorsunuz, o kadarını anladık. Fakat bir nedenle kürtaj yapmak zorunda kalan bir kadını, çoluk çocuk 30’un üzerinde insana bomba yağdıran ve üstelik sizin de sahip çıktığınız bir mekanizma ile bir tutuyorsanız, üstelik o kadına tamamen sizin uydurduğunuz dünya çapındaki bir komplonun ajanı yakıştırması yapıyorsanız, şunu iyi bilmeniz lazım ki, bu ülkede çok sayıda insan yatıp kalkıp Uludere diyecektir. Ve çok sayıda insan bedenine sahip çıkmak isteyecektir. Bu topraklarda insanlar ölüsüne de dirisine de sahip çıkmasını bilir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara