Erbakan'ı günlerce, haftalarca yazabilirim. Çocuk sayılırdık. Gözümüzü açtık, onu gördük.
Başka siyasileri görmedik mi, gördük. Ama en yakınımızda Erbakan vardı.
Milli Nizam Partisi kurulduğunda ortaokul birinci sınıftaydım. Lüleburgaz'da oturuyorduk. Sadece işitiyordum, çevremde konuşuluyordu. Beni ilgilendirmiyordu.
Çok geçmeden kapatıldı. Bu da o zamanlar benim için önemli bir şey değildi.
Milli Nizam Partisi'nin kapatılışıyla ilgili haberi radyodan dinlediğimi hatırlıyorum. Demek, hafızam burada bir şeylerin altını çizmiş.
Partinin açılışı, 'selamün aleyküm' havası içinde geçmiş. Kapatma kararında yazıyormuş. Öyle diyordu spiker.
'Selamün Aleyküm'. Yani bir esenlik, bir barış temennisi. Harika bir kapatma gerekçesi!
Yadırgadığımı hatırlıyorum. Bütün milletin birbirine alıp-verdiği selamın neresi mahzurlu görülmüştü acaba?
Allah'a şükür, partiyi kapatanların adı sanı silindi. Ama Erbakan, hiç unutulmayacak.
'Devlet' çok üzdü Erbakan'ı.
Hiç haketmediği halde, cezaevlerine yatırdı.
Oyunun kurallarını, sırf Hoca'yı engellemek için defalarca bozdu. Saadet hariç, kurduğu her partiyi kapattı.
Hoca, olağanüstü kondüsyonuyla, uğradığı her haksızlığın, her zulmün ardından, 'Bismillahirrahmanirrahim' deyip yoluna devam etti.
12 Eylül 1980'de, milletin verdiği oya silah zoruyla tecavüz edildiğini görmüştük. Birçoğumuz, 'bu iş bitti' diye düşünüyorduk. Demek ki verilen oyların bir anlamı, bir kıymeti yokmuş!
Hoca hiç oralı değildi. Hiçbir şey olmamış gibi, yeniden başladı.
Barajı geçemedi ama İsmet Özel'e 'Bize yüzde 6 derler' dedirtecek kadar oy almayı başardı.
28 Şubat'ta yeniden zulme uğradı.
Cunta, millete ihanet etti. Adalet, yargının pek umurunda değildi, Cunta sarhoşuydu, 'mütecaviz'in tarafını tuttu. Ve Erbakan'ın partisini yeniden kapattılar.
Yetmedi, Hoca'yı mahkum da ettiler.
28 Şubat'ın 'artist'leri şimdi ne yapıyorlar acaba?
Bilmiyorum. Umurumda da değil.
Hepsi ıskarta. Hepsinin isimleri kaybolup gidecek.
İsimleri kalan üç beş 'sözde sivil'in yüzlerindeki 28 Şubat lekesi hiç silinmeyecek.
28 Şubat'ta 'demokratik sicil'ini bozan Demirel.
'Durum'dan 'vazife' çıkaran Ecevit.
'Durum'u fırsat bilen Yılmaz.
Erbakan'ın çıktığı 'şeref kürsüsü'ne hiçbir zaman çıkamayacak.
Zincirbozan'da beraber olmuş olabilirler, ama milletin vicdanında hiçbir zaman beraber olamayacaklar.
Devlet, çok üzdü Erbakan'ı.
'Gelme' dedi. 'Seni istemiyorum' dedi. O, dinlemedi. 'Senin, beni istememeye hakkın yok, buna millet karar verir' dedi ve yürüyüşünü sürdürdü.
Gelmesin diye yasaklar koydu, kurallar koydu.
Hoca, 'Ne biliyorsanız yapın, ister maçın başında, ister içinde, ister sonunda kural değiştirin, ben varım' dedi ve oynadı.
'Hakem oyunları' ya da 'Hakim oyunları' olmasaydı, 'Zabitan' burnunu sokmasaydı belki de hiç kaybetmeyecekti.
Milletin verdiği oyların bir kıymeti olabileceği de, onun o ısrarlı, kararlı yürüyüşü sayesinde anlaşıldı.
Hülasa-i kelam, devlet çok üzdü Erbakan'ı.
Bu yüzden devlet, Erbakan için tören düzenlemeyi haketmiyor.