Azerbaycan-Ermenistan-Türkiye
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-06-20 11:52:25
Mayıs ayının başlarında Hrant Dink Vakfı'nın davetlisi olarak, Ermenistan-Türkiye Gazeteci Diyalog Programı çerçevesinde çeşitli medya kuruluşlarından kalabalık bir gazeteci-yazar grubu Ermenistan’a gitti. 9 Mayıs’ta bu gruptan gazeteci-yazar Hilal Kaplan Yeni Şafak’taki köşesinde seferle bağlı izlenimlerini anlattı. Yazıda son dönemde Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine de temas eden yazar, iki ülke ilişkilerinin dengesiz durumundan bahsederek Türkiye’yi Azerbaycan’a karşı daha aktif bir politikaya davet etdi, ‘‘Ermeni techiri/katliamı/soykırımı’’ ile ilgili önkoşıl politikasını gözden geçirmesi gerektiğini vurguladı.
Yazar, tam ziyaretleri esnasında gerçekleşmiş parlamento seçim sonuçlarını aktararak Türkiye’nin ‘‘Ermeni techiri/katliamı/soykırımı’’ ile ilgili sorunu çözmesi için ne kadar uygun siyasi ortamın oluştuğunu; bu siyasi ortamda, ermeni tarafının Türkiye’nin Yukarı Karabağ ve diğer illerinden ermeni ordularının çıkmasını önkoşul olarak sunmasının yanlış olduğunu; Türkiye’nin Azerbaycan’ı kendi haline bırakarak, önkoşulsuz malum protokolleri imzalaması, zaten Azerbaycan’ın ‘‘doğal gaz tehdidi’’, Mavi Marmara’ya rağmen İsrail ile yakın ilişki politikası, Bakü’deki Türk şehitliğindeki bayrakların sökülmesi gibi olaylarla; ‘bu nasıl kardeşlik’ sorusuna bağlayarak bir nevi ermeni tarafının doğruluğunu savundu.
Yazıda yukarıda özet geçildiği gibi özellikle duygusal bir dil kullanılarak, tahrik edici anlatımla, yanlış argümanlarla temellendirilmiş ve problemin sadece Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan arasında bir sorun gibi takdim olunmasına tanık oluyoruz.
Öncelikle, parlamento seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı siyasi durumu Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin iyileştirilmesi için bir fırsat olarak sunulması bir Avrupa ülkesi olursa belki bir inandırıcılığı olurdu. Yazıda anlatıldığı şekliyle, sanki sosyal ve toplumsal tabanları belli olan, sınırları çizilmiş bir siyasi-sosyal bir tabloyla karşı karşıyayız. Post-Sovyet ülkeleri konusunda biraz bilgi sahibi olan her kes bilir ki, bu ülkelerde parlamentolar ülke siyasetinde hiçbir etkin rolü olmayan ve iktidardaki ‘klanı/oligarşiyi’ meşrulaştırma aracı ve iktidarın yaptıklarını onaylayan göstermelik kurumlardır.
Yazarın seçim sonuçlarını aktararak yorumlamasına göre, Ermenistan’daki iktidar partisi de oy kaybederek(!) iktidar olmuştur. ‘’Parlamentoya giren tüm partiler gerek 1915 gerek Karabağ meselesine ilişkin benzer görüşleri paylaşıyorlar. Türkiye'nin 1915'i soykırım olarak tanıması ve Karabağ meselesinde Azerbaycan'la Ermenistan'ı kendi haline bırakmasını istiyorlar.’’
Bir birine çok benzer siyasi sistemlere sahip Post-Sovyet ülkelerinde siyasi partiler arasında sınırların bile olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Bu ülkelerde sağ ve sol, bütün partiler milliyetçidir. Milliyetçilik, modern Ermenistan devletinin kurucu ideolojisidir. Tüm partiler tarafından özümsenmiştir.
Tam bu bağlamda hatırlamamız gereken nokta, Ermenistan’daki rejimin siyasi niteliğini bir yana bırakırsak, Ermenistan dünyanın en homojen toplumlarından biridir. Bu homojenlik tabii değil, devlet terörü ile başarılmıştır.
Günümüzde Ermenistan’da on civarında etnik azınlık topluluğu yaşamaktadır. Bunlar Yezidiler, Ruslar, Asuriler, Yunanlılar, Yahudiler, Beyaz Ruslar, Polonyalılar, Molokanlar (Malakanlar), Almanlar ve Ukraynalılardır. Bu azınlıklar yalnız folklorik düzeyde varlıklarını devam ettiriyorlar .Nüfusun neredeyse %97’sinin Ermenilerden oluştuğu ülkede azınlıklar nüfusun %3’lük bir bölümünü temsil etmektedirler.
Mevcut Ermenistan ülkesinin, Rus işgali öncesinde mutlak çoğunluğu oluşturan Türk ve Müslüman nüfusun arındırılması esas olarak dört aşamada gerçekleşmiştir. Bunlar: 1905-1907; 1918-1920; 1948-1953; 1988-1990 dönemleridir.
Böyle homojen bir toplumda, tüm partiler milliyetçiliğin pençesindedir ve ‘ulusal kırmızı çizgilerden’ hafif yan çizenler, düşman kategorisine sokulur.
Hülasa, Ermenistan bırakın şeffaf ve demokratik bir siyasi rejime sahip olmayı, tüm siyasi partileri milliyetçi paradigmadan hareketle ‘siyaset’ üreten bir ülkedir.
Azerbaycan’ın Karabağ probleminde yalnız bırakılmasını ve önkoşulsuz ilişki talep eden ermeni tarafını haklı bulan yazarımız, meseleye yerel ve sınırlı düzeyde yaklaşarak çok önemli bir noktayı unutuyor. Karabağ sorunu iki devlet arasında cereyan eden etnik temelli bir çatışma değil, bölgesel sınırları aşan uluslararası bir sorundur. Bu sorunun en önemli aktörü de Rusya’dır. Azerbaycan’da ve Ermenistan’da kime sorsanız; aydınından tutun sıradan işçisine kadar size bu sorunun anahtarının Rusya’nın elinde olduğunu söyleyecektir. Rusya Ermenistan’ın stratejik müttefikidir. Acaba, yazarımıza Ermenistan’ı gezerken Ermenistan’daki Rusya üslerinden bahsedildi mi?
Türkiye’nin Azerbaycan’ı kendi başına bırakması argümanına bir de bu perspektiften bakmak, sorunu ne kadar yanlış kavradığının anlaşılması için yeterlidir.
Azerbaycan ile Türkiye arasındaki ‘iki devlet bir millet’ söyleminin gerçekliğe tekabül etmeyen içi boş bir uydurmaca olduğunu bilmeyen yoktur. Lakin bunun bedelini bütün Azerbaycan vatandaşları ödememelidir. Azerbaycan’daki rejim tüm azerbaycanlıların iradesini yansıtan bir rejim değil. Bunu anlamak için çok fazla okumalar yapmaya gerek yok. Sadece yabancı ajans haberlerini takip etmek yeterli olacaktır. Azerbaycan’daki rejimin iç, dış ve özellikle Türkiye karşı siyasetini tüm azebaycanlılar tabii ki, desteklemiyor. Nasıl Beşar Esed’in siyaseti tüm Suriyelilere mal edilmiyorsa, aynı mantık Azerbaycanlılar için pek farklı değil.
Türk şehitliğinin sökülmesi ve caminin kapatılmasından Azerbaycanlılar da rahatsızdır. Maalesef, Azerbaycan’da siyasi durum belli olduğu için toplumdan bir tepki beklemek de saflık olurdu.
Evet, Azerbaycan’daki rejimin enerji kaynaklarını Türkiye’ye karşı şantaj amaçlı kullanması hiçbir şekilde aklanamaz. Lakin Türkiye sırf bu konuda ‘ders vermek ‘ için tüm Azerbaycanlıları cezalandırarak Ermenistan’ı ödüllendirmemelidir.
Azerbaycan’daki rejim sadece kendi amaçlarını korur. Yaptığı tek olay sınırları kapatmak ve Türkiye’den destek alarak Ermenistan’ı bölgede bloke etmek. Şimdi Türkiye sınırları açarak Ermenistan’ı azıcık rahatlatırsa, Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarının sonsuza kadar Ermenistan’da kalmasına sebep olacaktır..
Türkiye farklı diplomatik, ekonomik ve sivil yolları kullanarak Azerbaycan’ı eşit taraflı, şeffaf ve gerçek bir stratejik müttefike yaraşır muhataba dönüştürmelidir. Demokratik, insan hak ve özgürlüklerine saygılı bir Azerbaycan’a Türkiye’den önce Azerbaycanlıların ihtiyacı var.
SON VİDEO HABER
Haber Ara