10 soruda PKK'nın kent savaşları
Timetürk Editör Masası, PKK'nın aylardır devam ettirdiği şehir savaşlarının stratejik arka planını değerlendirdi.

Oluşturma Tarihi: 2016-04-05 16:42:27

Güncelleme Tarihi: 2016-04-05 16:42:27

TİMETURK I HABER MERKEZİ

1984 yılından bu yana Türkiye siyasal tarihinin sürekli ve değişmez gündemi PKK, son dönemde şehirlere taşıdığı savaş stratejisiyle tekrar hem politik çevrelerin, hem güvenlik kaynaklarının hem de istihbarat yapılanmalarının asli gündemi haline geldi. Özellikle Oslo sürecinden bu yana istihbarat merkezli şehir örgütlenmesini muharip bir çerçeveye yerleştirmeye başlayan PKK, Suriye'de 2011'de başlayan savaşın ardından Türkiye içerisindeki örgütlü yapısını neredeyse tamamen şehir milis kadroları veya şehir destek kadroları haline getirdi. Bugün Nusaybin, Cizre, Yüksekova, İdil ve Sur başta olmak üzere pek çok bölgede devam eden şehir savaşını, son 7 yılda bu konsepte göre konsolide edilen PKK'nın üçüncü neslinin yürüttüğü söylenebilir. Ancak çok daha karmaşık bir fotoğrafın parçası haline gelen bölge savaşı, bir bütün olarak değerlendirildiğinde PKK'nın özellikle bölgesel geçiş noktalarını hedef aldığını ve daha uzun vadeli bir stratejiyle dinamik bir sosyolojik tabanı hareketlendirmek istediğini söylemek mümkün. KCK operasyonlarıyla birlikte gelişen süreçte devletin başlattığı hukuki operasyonlarla yurtdışına çıkan yönetici kadroların asli rolü üstlendiği yeni dönem, pek çok anlamda kompeks sonuçlara gebe.

PKK, savaşı neden şehirlere taşıdı ve bundan sonra bölgede taraflar arasındaki mücadelenin ilerleyişi nasıl şekillenecek? Timetürk Editör Masası, 10 soruda bölgesel hakimiyet mücadelesini analiz etti.

1) PKK savaşı şehirlere taşıyacak kadro kapasitesine nasıl erişti?

2012 yılına kadar aktif bir kır gerilla faaliyeti yürüten ve dönem dönem şiddetlenen saldırılarla gerilla savaşının yıpratma harbi taktiklerini kullanan PKK, aynı dönemde kendi tabanına dönük ısrarlı bir psikolojik savaş yürüttü. Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki kadrolarıyla psikolojik savaş istihbarat verilerini kullanan örgüt aynı zamanda Batı metropollerini çevreleyen bölgelerde de homojenleştirdiği kadrolar üzerinden ciddi bir eylem gücüne erişti. Ancak bütün süreçlerin merkezinde BDP çizgisinden HDP çizgisine kayan hareketin Türk soluyla ilişkilerini geliştirmesiyle birlikte tabana verilen "Barış için elimizden geleni yapıyoruz ancak olmazsa büyük bir savaşa hazır olmalıyız" mesajıydı. Öcalan'la aynı dönemde gerçekleştirilen görüşmelerin tutanaklarından anlaşıldığı kadarıyla barış dilinin kullanılması aynı zamanda savaş dönemine dönük bir psikolojik hazırlığın bir parçasıydı. 2009 - 2012 arası dönem savaşa dönük iç psikolojik hazırlık ve propagandayla geçirilirken 2012 sonrası dönem ise tabanın bu noktaya konumlandırılmasına hasredildi. Dolayısıyla Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bütün şehirlerde bir şehir gerilla harbi yürütecek milis gücün eğitimi, sosyopolitik tabanın içerisine gizlenen yeraltı örgütlenmesiyle kolayca sağlandı.

2) Şehirlerden PKK kadrolarına sağlanan kent milisi kadroları nasıl eğitildi?

PKK'nın 2011 yılından sonra Suriye'de sağladığı kısmi alan hakimiyeti ve "Çözüm Süreci" olarak bilinen fiili çatışmasızlık döneminde Kandil Dağı'nda bulunan PKK kamplarıyla Türkiye içi yapılanma arasında sağlanan kesintisiz geçişlilik eğitim planının temelini teşkil etti. Suruç üzerinden YPG güçleriyle sağlanan iletişimle Kamışlı, Rasulayn ve Afrin'de bulunan kamplara yaklaşık 4 bin militandan müteşekkil PKK kadrosunun geçtiği tahmin ediliyor. Bu kişilerin muhtelif eğitim kamplarında hem ideolojik hem de askeri eğitime tabi tutulduğu bilinirken özellikle Şeyh Maksud, Eşrefiye, Rasulayn, Kobani ve Afrin'de yaşanan şehir hatlarındaki düşük yoğunluklu savaş süreçlerinde militanların önemli bir kısmı ciddi çatışma tecrübeleri edindi.Bu tecrübelere paralel olarak Kandil'de kapsamlı bir liderlik eğitimi alınan PKK militanlarının sayısının 600 olduğu öngörülüyor. Sözkonusu militanlar, PKK'nın gerilla teşkilatlanması noktasında sağladığı liderlik eğitiminden ötürü halihazırda Suriye ve Türkiye'nin pek çok bölgesinde şehir gerillası teşkilatlanmasının merkezinde yer alıyor. Ayrıca istihbarat kaynaklarına göre sözkonusu militanlar içerisinde Türk solu kimliği taşıyan radikal Alevi örgütlerine mensup pek çok isim de bulunuyor. MLKP başta olmak üzere pek çok dar sosyalist örgütü resmen değilse de fiilen bünyesine katan PKK'nın bu yapıları eğitmesiyle birlikte Batı kentlerinde de küçük çaplı eylem hücreleri sürecin akışı gereği oluştu.

3) Devlet organları, PKK'nın kent savaşına yönelmesine neden sürecin erken evrelerinde engel olmadı?

Çözüm Süreci olarak siyasi tarihe geçen müzakere döneminde PKK hücrelerinin kent örgütlenmesini gerçekleştirdiğine dair pek çok istihbarat raporu var olduğu pek çok kaynak tarafından dile getiriliyor. Ayrıca Oslo sürecinin ardından sızdırılan ses kayıtlarında PKK'nın üst düzey isimlerinden Sabri Ok'un "Bizim güçler her tarafta var. Karadeniz'de de var Toroslar'da da var" ifadesine karşılık MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş'in, "Biliyoruz metropolleri de bu arada patlayıcılarla doldurdunuz" şeklinde mukabele ettiği ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla bir anlamda devlet tarafının PKK'nın savaş hazırlıklarına dair detaylı bilgileri olduğunu söylemek mümkün. Bu bilgiye karşın istihbarat ve güvenlik güçlerinin bu hazırlığa müdahale etmemesi üzerine temelde iki teori var. Birinci teori, devlet güçlerinin PKK'ya zaafiyet gösterdiği ve müzakere döneminde PKK yöneticilerine fazlasıyla güvendiği yönünde. İkinci teori ise devletin savaşı kaçınılmaz gördüğü ancak kırsalda savaş yerine şehirde savaşı tercih ettiği yönünde. Kimi kaynaklar kentte savaşı "tercih" değil "mecburiyet" kelimesiyle tavsif etse de devletin buna hazırlandığı güçlü bir iddia. Birinci teoriyi destekleyen pek çok argüman bulunsa da bölgedeki savaşın gidişatı ikinci teorinin gerçeğe daha yakın olduğunu işaret ediyor. Ankara'da konuyu değerlendiren bazı kaynaklar, 32 yıldır devam eden PKK sorununun doğası gereği bölgesel bir alan hakimiyeti mücadelesine dönüşmesinin beklendiğini kaydederken kırsalda savaşın güvenlik güçlerini yorgun düşürdüğünü dile getiriyorlar. Güvenlik kaynakları, muhtelif örneklerle PKK ile savaş tarihini anlatırken kır gerillasının kuşatılmasının ve tamamen imhasının askeri olarak neredeyse imkansız olduğunu söylüyorlar. Nitekim müteaddit kereler Kandil'e düzenlenen kara ve hava harekatlarına rağmen PKK'nın ana gövdesinin imha edilememesi de bu teoriyi doğrular nitelikte. Bölgesel şartların doğası ve Suriye'deki güç birikiminden ötürü Türkiye'de dönemsel olarak ciddi bir silah gücüne ulaşan PKK güçlerinin silahları kırsalda kullanması durumunda alan hakimiyetinde gözle görülür bir değişim olabileceğini öngören güvenlik kaynaklarına göre şehirlerde savaş askeri yönden güvenlik güçlerinin lehine. Kırsalda kuşatılması mümkün olmayan sayıda ve güçte milis unsuru, şehir merkezlerinde kırsalda ihtiyaç duyulandan çok daha az bir kuvvetle kuşatabilen güvenlik güçleri, bu savaşın daha uzun ve daha maliyetli olacağını kabul ediyor. Buna karşın daha önce verilen ağır kayıplara rağmen ciddi zarar görmeyen PKK'ya bu kez ölümcül darbeler vurulabileceğini düşünüyorlar. Esasen Cizre, İdil ve Sur'da yaşanan savaşlarla görünen gidişat bu görüşü destekliyor. Sınır ötesi operasyonlarda öldürülen PKK militanlarından çok daha fazlası üç ilçede öldürülürken bölgede biriken askeri güç de bu şekilde kontrollü olarak tasfiye ediliyor. Güvenlik güçlerinin bu savaş konseptine zor da olsa uyum sağladığını ifade eden önemli bir kaynak ise bu süreçte TSK'nın şehir savaşları noktasındaki eğitimli unsurlarını sürekli zinde tutmasının avantajını kullandığını belirtiyor. Uzun yıllar bölgede mücadele eden emekli bir özel harekat polisi ise "Kırsalda savaşı coğrafya ve alan hakimiyeti kazanır. Şehirde ise teknik üstünlük ve meziyeti üstün olarak mutlak galiptir" şeklinde konuşuyor. Haliyle son dönemde yaşanan şehir savaşlarında teknik donanımı üstün ve eğitimli güvenlik timlerinin başarısı bu teoriye göre bir tesadüf değil.

4) PKK Sur, Cizre, İdil, Yüksekova ve Nusaybin'de nasıl bir taktik mücadele veriyor?

Bölgedeki ilçe merkezleri içerisinde güvenlik güçlerinin hakimiyetinin hem sosyolojik hem de askeri anlamda zayıf olduğu bölgelere çok hızlı şekilde yerleşmeyi önceleyen PKK; kavşakları ve virajları ciddi şekilde tuzaklarken ayrıca bölgede Gazze'de Kassam Tugayları'nın kullandığı tünellere benzer tünel şebekeleri kullanıyor. Özellikle Silvan, Cizre ve Sur'da pek çok tarihi tünel bulunurken bu tünelleri merkez tünel olarak kullanan örgüt pek çok yan tünel kazarak bu tünellere bağladı. Yer üstünde çok az görüntü verme üzerine bir askeri taktik inşa eden PKK, Suriye'den temin edildiği öngörülen patlayıcı hammaddelerini de yine bu tünellerde savaşın gidişatının doğurduğu ihtiyaçlara göre patlayıcı düzenekler haline getiriyor. Güvenlik kaynakları PKK'nın amonyum nitrat, potasyum, tnt temelli güçlü düzenekler ve zaman zaman da plastik patlayıcılarla güçlendirilmiş elle atılabilen taktik bombalar kullandığını ifade ediyor. Bu bilgilere ek olarak PKK'nın bölge genelinde kullandığı tuzak sistemlerinin üst düzey olduğu da belirtiliyor. Çoğunlukla boş tüplerin, tencerelerin veya benzeri kapların kullanıldığı tuzakların bir kısmı kablolu düzeneklerle patlatılırken bir kısmı ise kısa dalga üzerinden yayın yapan uzaktan kumanda sistemleriyle patlatılıyor. Bu sistemlerin üst seviyede elektrik / elektronik bilgisi gerektirdiği bilinirken örgütün Kandil'den teknik destek aldığı değerlendiriliyor. Sinyal kesiciler nedeniyle son dönemde kablolu patlayıcılara yönelen örgütün bu mecburi tercihi bir anlamda el yapımı patlayıcıların sağladığı avantajı kaybetmesine yol açtı. Buna karşın şehir savaşında atış mesafelerinin kısalığını avantaja dönüştüren PKK, bölgedeki piyade savaşını genellikle keskin nişancı pusuları ile sürdürüyor. Bir anlamda Halep'teki savaşı andıran taktikler kullanan PKK, belirli katlarını birbirine bağladığı binalar üzerinden sokakları kullanmadan hareket eden keskin nişancılarla 600 metre mesafeden güvenlik güçlerinin piyade hareketliliğini zayıflatmaya gayret ediyor. Güvenlik güçlerini gündüz temasa zorlayan PKK, genel anlamda keskin nişancı operasyonlarına ek olarak 25 - 50 metre gibi mesafelerde bazı sokak pusularına da imza attı. Ayrıca bir binanın temellerinin tamamen tuzaklanması ve uzaktan patlatılması gibi taktiklere de zaman zaman başvuran PKK, savaşın son merhalesinde ise genelde militanlarını tüneller üzerinden dışarı çıkarmaya çalışıyor. Özellikle Cizre'de savaşın son günlerinde zaman kazanma üzerine bir strateji belirleyen PKK'nın dört bina bloğuna sıkıştırılan militanlarını çeşitli yollarla bölgeden çıkarmaya çalıştığı iddia ediliyor. Güvenlik güçlerinin bu iddiasına karşın PKK kaynakları ise Cizre'deki savaş sürecine liderlik eden Mehmet Tunç'un ölümünü delil göstererek kimsenin "kaçmadığını" savunuyorlar.

5) TSK ve Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bağlı güvenlik güçleri bölgede nasıl bir strateji izliyor?

Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı Jandarma Özel Harekat (JÖH) ve Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bağlı Polis Özel Harekat (PÖH) bölgede ortak bir strateji belirlerken geniş bir kurmaylık bilgisi gerektiren alan savaşıyla ilgili asıl stratejiyi Türk Silahlı Kuvvetleri belirliyor. Psikolojik savaş unsurları ve gayrinizami harp anlamında daha geniş bir donanıma sahip olan Türk Silahlı Kuvvetleri aynı zamanda PKK'nın tarihi boyunca örgütle askeri mücadelenin asli unsuru olması nedeniyle örgütün alandaki hareket tarzını daha yakından tanıyor. Polis güçleri ise daha profesyonel ve zinde bir güç olarak bina savaşlarındaki tecrübesiyle sahada öncü piyade saldırıları, bina baskınları ve çevre temizliği noktasında görev üstleniyor. Bölgedeki stratejisinin temeline bölgeden halkın tamamen tahliyesini koyan güvenlik güçleri, sonrasında ise belirli bir dairenin dış dünyayla tamamen iletişimini kesmeyi hedefliyor. Bu çerçevede belirli daire içerisinde tünel aramasıyla süreci başlatan güvenlik güçleri bu süreci takiben bölgede telsiz, telefon ve internet iletişimini takip ederek alandaki insan kaynağı yoğunluğunu tespit etmeye gayret ediyor. PKK konumlanmasını ve savunma çizgisini tespit etmek amacıyla insansız hava araçlarını kullanan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşılık PKK güçlerinin de zaman zaman sivil insansız izleme araçları kullandığı kayıtlara geçti. Ancak çoğunlukla elektronik harp yöntemleriyle indirilen bu araçlar üst düzey askeri tip insansız hava araçları karşısında oldukça yetersiz bir görüntü arz ediyor. İzleme sürecinin ardından kuşatma alanını belirlediği bir uçtan yarmaya başlayan güvenlik güçleri, bu süreçte genellikle teknik araçlarla ilerlemeye gayret ediyor. İlk tuzakların bomba imha timleri veya ağır silahlarla imhasını takiben binalardaki tuzaklarının temizlenmesiyle devam eden süreç bu nedenle oldukça uzun sürüyor. Mümkün olduğunca gündüz piyade savaşından uzak durmaya gayret eden güvenlik geceleri, bariz askeri hareketliliğinin bulunduğu binalalara genelde geceleri giriyor. Teknik üstünlüğün gücünü kullanan güvenlik güçleri, belli bir alandan ilerleyerek ana savunma hattını yardıktan sonra iki kanattan kuşatmayı daraltarak genellikle militanları önceden belirledikleri bir noktaya itmeye çalışıyorlar. Sokakların daha geniş ve evlerin daha mesafeli olduğu bölgelerde savaşmayı tercih eden güvenlik güçleri, Cizre örneğinde olduğu gibi birkaç sokağa kadar bütün yönlerden geri güvenliğini temin ettikten sonra çoğunlukla ağır silah veya biber gazı destekli baskınlarla son binalara da hakim olmayı hedefliyor.

6) PKK, şehir savaşlarında hangi silahları kullanıyor?

Sur, Cizre, İdil, Yüksekova ve Nusaybin'de pek çok farklı tipte silah ve mühimmat kullanan PKK militanlarının ana piyade silahını Rusya veya eski Doğu Blok ülkelerince imal edilmiş AK serisi silahlar oluşturuyor. Belli bölgelerde ve alanlarda M4A1 ve M16 tipi piyade silahlarını kullandığı da göze çarpan örgüt, bu silahları muhtemelen mühimmat sıkıntısından ötürü fazla tercih etmiyor. Hafif makineli silah olarak yine AK serisi piyade tüfeğini üreten fabrikanın ürünü PKS tipi silahı kullanan örgütün birkaç noktada M - 60 tipi hafif makineli Amerikan silahı kullandığı da öne sürülüyor. Ancak şimdiye kadar herhangi bir PKK militanı şehirlerde M - 60 ile görüntü vermedi. Hem askeri personele zarar veren mermileriyle hem de zırhlı araçları ve binaları hedef alan roket tipleriyle RPG - 7 tipi Rus yapımı roketatarı sıklıkla kullanan PKK, Amerikan yapımı ve TSK envanterinde de bulunan M - 72 tipi tek kullanımlık lav silahına da sahip. Genellikle ilk savunma hattında bu silahtan birkaç adet bulundurduğu tespit edilen PKK, olası bir zırhlı ilerleme harekatına karşı bu silahı taktik savunma aracı olarak değerlendiriyor. Keskin nişancı silahı serisinin merkezinde Rus tipi mühimmat kullanan silahları bulunduran PKK çoğunlukla AK piyade tüfeklerine benzer bir mekanizma ile çalışan Dragunov SVD tipi keskin nişancı tüfeğini tercih ediyor. Güvenlik kaynakları şehir içerisinde oldukça etkili bir otomatik keskin nişancı tüfeği olmasından ve kullanım basitliğinden ötürü bu silahın tercih edildiğini ifade ederken ayrıca muhtelif gece görüş donanımı kullanan PKK keskin nişancılarının belirli mesafelerde bu silahı geceleri de kullanabildiğini söylüyorlar. Örgüt ayrıca atış menzilindeki etki gücünden ötürü dürbünle desteklenmiş M1 Garand ve Gewehr 98 tipi piyade silahları da kullanıyor. Bu silahların büyük oranda Suriye'den transfer edildiği güvenlik kaynaklarınca belirtilirken ayrıca çok sayıda ve farklı tipte tabanca da bina içi çatışmalarda kullanılmak üzere PKK militanlarının kullandığı teçhizat serisi içerisinde yer alıyor. Glock, CZ, Baretta ve muhtelif Rus yapımı tabancaları militanlarına veren PKK, ayrıca CZ - 25 tipi otomatik tabancaları da son dönemde pek çok saldırıda kullandı. Ek olarak Rus tipi kara mayınlarını da kullanan örgüt, anti - tank mayınlarını genellikle piyadelere zarar verme amacıyla tuzaklıyor. Ayrıca yine Rus tipi anti - personel mayınlar da bölgeden gelen görüntülerden anlaşıldığı üzere örgütün elinde mevcut. Standart taarruz ve savunma tipi el bombası modellerine ek olarak el yapımı özel amaçlı el bombaları da kullanan örgütün Amerikan tipi keskin nişancı tüfekleri kullandığına dair iddialara karşın henüz bu iddiaları doğrulayan bir görüntü yayınlanmış değil. Son olarak bazı PKK kaynakları 60 mm çapında Rus havanlarını da şehir içerisinde kullandığını öne sürüyor ancak şimdiye kadar havan kullanıldığına dair herhangi bir görüntü servis edilmedi.

7) TSK, PKK'ya karşı saldırılarda hangi silahları kullanıyor?

Türk Silahlı Kuvvetleri envanterinde bulunan NATO tipi piyade tüfeklerinin tamamını kullanan güvenlik güçleri ayrıca pek çok Rus tipi silahı da PKK'ya karşı kullanıyor. TSK, PKS tipi hafif makineli tüfekleri mevzilerde kullanırken Polis Özel Harekat güçleri ise M - 60 tipi Amerikan hafif makineli tüfeklerini genellikle ilerleme amaçlı baskın ve saldırılarda değerlendiriyor. Yine RPG tipi pek çok roketatar modeliyle birlikte lav silahlarını kullanan TSK bir önceki maddede belirtilmiş mühimmata ek olarak şehir içerisindeki pek çok havan modelini kullanıyor. TSK envanterinde bulunan özellikle 60 mm ve 81 mm çapındaki havanlar kuşatılan bölgedeki hareketliliğe karşı aşırtma amaçlı atışlarda kullanılırken sözkonusu mühimmat zaman zaman çatılarda oluşan hareketliliğe karşı da değerlendiriliyor. Bölgedeki güvenlik kaynaklarının ifadesine göre tanklar da özellikle bina mevzilenmelerini bitirme amaçlı olarak sınırlı olarak kullanılmakta.

8) Tarafların psikolojik savaş anlamında konumlanışları nasıl?

Güvenlik güçleri bölgedeki savaşı "Halkın huzurunun sağlanması için yürütülen operasyonlar" olarak tanımlarken psikolojik harekatın merkezine sivillere dönük herhangi bir hamlenin / saldırının sözkonusu olmadığı yönündeki iddiasını koyuyor. Bu amaçla çatışma bölgelerinden sivillerin tahliyesine yönelik pek çok görüntü yayınlayan güvenlik güçleri, yürüttüğü savaşı tamamen silahlı milislerin tasfiyesiyle izah ediyor. Diğer taraftan PKK ise güvenlik güçlerinin sivil bölgeleri sürekli hedef aldığını açıklarken çatışma bölgesindeki sivillerin herhangi bir ayrım yapılmaksızın TSK tarafından hedef alındığını öne sürüyor. Silopi'de Taybet İnan'ın öldürülmesini iddiasına delil olarak sıklıkla kullanan örgüt, ayrıca bölgede sivillere ve cesetlere yapılan kötü muameleyle ilgili olduğunu öne sürdüğü pek çok görseli sosyal medyada yayınlıyor. Ancak geleneksel medyada neredeyse hiç yer alamayan PKK, psikolojik anlamda kendi tabanına hitap ederken devlet gücünü medyada da ciddi şekilde kullanan Hükümet ve güvenlik bürokrasisi, şimdiye kadar psikolojik savaşı iç politika anlamında istediği gibi yönetti. Buna karşın PKK'nın ABD ve Avrupa merkezli lobisi devam eden çatışmalarla ilgili pek çok bilgiyi hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne hem çeşitli Avrupa Birliği organlarına hem de ABD merkezli Türkiye karşıtı lobilere düzenli olarak servis ediyor. Bu bilgilere ek olarak bölge halkının savaştan ötürü evlerini terk etmek zorunda kalmasını Kürtlere yönelik bir propaganda haline dönüştüren resmi yayın organları da ısrarlı bir şekilde evlerinden olan vatandaşara devletin sağladığı yardımları gündeme getiriyor.

9) Tarafların kaybı açısından bakıldığında sürecin kazananı hangi taraf?

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bağlı unsurların son dönemde süren çatışmalı dönemde 1.000 civarında personelinin hayatını kaybederek ya da yaralanarak savaş dışı kaldığı resmi olarak açıklanmış durumda. Buna karşın kayıplarını gerçek zamanlı olarak açıklamayan PKK'nın ise savaş dışı kalan militan sayısının bu rakamın beş katı olduğu tahmin ediliyor. Sadece Cizre ve Sur'da 1.500 civarında militanının yaralı ya da ölü olarak savaş dışı kaldığı öngörülen PKK, şehir savaşları anlamında kırsaldaki savaşına nazaran başarısız bir görüntü arz ediyor. Kısa vadeli olarak bakıldığında belirli bir sırayla bölgedeki savaşı istediği noktaya çeken güvenlik bürokrasinin PKK güçlerine 2012 yılının sonlarında biten çatışmalılık döneminin birkaç katı zarar verdiği söylenebilir. Bu zaviyeden bakıldığında kısa vadede sürecin kazanan tarafınının devlet tarafı olduğu görülebilir. Ancak bu kısa vadeli kazanımların kırsaldaki PKK hareketliliğinin engellenememesi durumunda ters tepebileceği söylenebilir.

10) Savaşın akışında ciddi bir kırılma beklenebilir mi?

Güvenlik ve istihbarat kaynakları düşük yoğunluklu devam eden çatışmalılık sürecinde ciddi bir kırılma beklemezken PKK kaynakları ise bahar aylarıyla birlikte PKK'nın kırsaldaki yapılanmasının TSK'ya yönelik güçlü bir saldırı süreci başlatacağını savunuyorlar. Bu saldırıların ardından bölgede alan hakimiyeti sağlanabileceğini ve TSK unsurlarının ana karargahlarıyla kara lojistik bağlantısının kesilebileceğini öne süren örgüt kaynakları, Murat Karayılan'ın son açıklamasıyla birlikte sürecin farklı bir aşamaya taşınabileceğini düşünüyorlar. Güvenlik bürokrasisi ise istihbari anlamda devletin sürece hakim olduğunu ve bölgede beklenmedik bir askeri hareketliliğin yaşanmayacağının altını çiziyorlar. İki tarafın söylemleri arasındaki farklılık değerlendirildiğinde ise belirli ölçekte bir kır gerillası faaliyetinin tekrar başlayabileceğini söylemek mümkün. Bölgesel kaynaklar ise bu hareketliliğin merkezinde Tunceli - Elazığ - Bingöl - Diyarbakır arasında kalan dağlık alanların yer alabileceğini dile getiriyorlar. Özellikle mümkün olduğunca kuzeye çıkmak isteyen PKK güçlerinin ittifak kurduğu küçük sosyalist gerilla grupları üzerinden bölgede dönemsel eylemler yapabileceği düşünülüyor. Bu noktada DHKP-C ve TİKKO gibi örgütlerin belirli bir gerilla yapısına sahip olduğu Tokat, Çorum ve Sivas gibi şehirlerin bazı kesimlerinin de küçük çaplı saldırılara sahne olabileceği ihtimal dahilinde değerlendiriliyor. Ancak ana gerilla unsurlarını Suriye'deki savaşa kanalize eden PKK'nın "Baharda çok şey değişecek" söyleminin daha çok dikkatleri Suriye'den uzak tutmak amaçlı bir siyasi açıklama olduğunu ifade etmek mümkün.