AK Parti Burdur Milletvekili Reşat Petek başkanlığında toplanan, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimini, darbelerin ve gizli oluşumların siyaset üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nu dinledi.
Bardakoğlu, Türkiye'nin kendini 15 Temmuz'da bir travmayla karşı karşıya bulduğunu belirterek, bu durum karşısında kamuoyunun ortak bir duruş sergilemesinin takdire şayan olduğunu belirtti.
"15 Temmuz çocuklarımızın zihninde din konusunda ciddi soru işaretleri bıraktı"
FETÖ'den birçok kesimin zarar gördüğünü ifade eden Bardakoğlu, "Emin olun bu 15 Temmuz olayından en fazla zarar gören dini değerler oldu, İslam dininin yüce değerlerinin böyle sorumsuzca, hunharca, hoyratça istismar edilerek darbeye adeta araç kılınması oldu. Öyle sanıyorum ki çocuklarımızın, torunlarımızın zihninde İslam dininin değerleri konusunda, İslam konusunda, din konusunda ciddi soru işaretleri bıraktı." diye konuştu.
FETÖ'nün 30, 40 yılı aşkın bir süredir dini değerleri kullanarak, eğitime önem vermeyi kullanarak bugünlere geldiğini belirten Bardakoğlu, örgütün kullandığı en önemli dini değerlerin başında bireyin Allah ve peygamberle ilişkisinin olduğunu dile getirdi.
Bardakoğlu, "Dini yapılanmaların bizatihi bir tehlike olduğunu ifade etmiyorum. Dini cemaatleşmeler, dini yapılanmalar vatan için millet için demokrasi için milletçe birlik bütünlük için bir tehlikedir anlamına gelmez bu ama bu Mehdici, Mesihçi, Allah'la görüşen, peygamberle görüşen, gizemlerle dolu bir dini propagandanın ve telkinin bir enfeksiyon alanı oluşturduğunu ve uygun şartlar oluştuğunda uluslararası ilişkilere ve kanlı veya gizli hesaplara girebileceğini anlatmak istiyorum." değerlendirmesinde bulundu.
"15 Temmuz yol ayrımına getirdi"
Ali Bardakoğlu, FETÖ'nün 2007-2008'den sonra özellikle Balkanlar'da dini faaliyetleri artırdığını ve özellikle Arnavutluk dini teşkilatını ikna ettiğini belirterek, "Arnavutluk dini teşkilatı daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı ile irtibatını kesti." diye konuştu.
Her grupla iyi ilişki içinde olmayı, hukuken bir sıkıntı olmadığı müddetçe arzu ettiklerini ifade eden Bardakoğlu, şöyle konuştu:
"Türkiye, din konusunda bir yol ayrımında. Mehdici, Mesihci, deccalci, tekfirci, yani insanları kolayca tekfir edebilen, kolayca deccal diye hedefler gösterip kin ve nefreti oralarda yoğunlaştırabilen, Mehdi, Mesih beklentisiyle, kerameti kendinde menkul gizemli bir din anlatımıyla insanların zihinlerini bulandıran, dini değerleri istismar eden bir din yolundan mı yürüyeceğiz yoksa İslam dininin açık, seçik, arı duru, Diyanet İşleri Başkanlığının bugüne kadar koruduğu, Kur'an'a, sünnete ve dinin sahih bilgisine bağlı bir din yolundan mı yürüyeceğiz? Bu 15 Temmuz öyle zannediyorum ki bizi böyle bir yol ayrımına da getirmiş oldu.
Bu yol ayrımında olmak demek, dini cemaatlerin bir realite olarak varolmasını inkar etmek, onlarla mücadele etmek değil. Onları kendi alanlarında ve kendi çizgisinde kalmasını sağlamak ve aklımızı din konusunda doğru aydınlatmayı da Diyanet İşleri Başkanlığına, ilahiyat fakültelerine ve İslam dininin arı-duru, aydınlık bilgisine bırakmak gerekiyor. 15 Temmuz'dan bir ilahiyatçı olarak çıkaracağımız bir ders varsa o da din konusunun ciddiye alınması gerektiği; merdiven altında, kapalı kapılar altında verilen dini eğitimin ve dini değer telkininin giderek sorun üretebileceği, bizatihi omasa bile bir başka ulusal veya uluslararası bir projeyle birleştiği vakit çok kolay manipülasyona uğrayabileceği, evrilebileceği gerçeğidir."
"Kadiyaniliğin, Mormonluğun FETÖ ile ortak paydası var"
Bardakoğlu, açıklamasının ardından milletvekillerinin sorularını yanıtladı.
Diyanet İşleri Başkanlığının "dinler arası diyalog" tabirini kullanmadığını anımsatan Bardakoğlu, bunun yerine "farklı din mensupları arasında diyalog" ifadesinin daha doğru bir tabir olduğunu belirttiklerini söyledi.
"Dinde eleştiri, doğru bilgi, rasyonalite olmadığı vakit dini bağlılıklar insanları hayattan, dünyadan, akıldan, izandan, basiretten koparabiliyor." diyen Bardakoğlu, 1800'lü yıllarda Hindistan'da ortaya çıkan Kadiyaniliğin, Amerika'daki Mormonluğun, FETÖ ile ortak paydaları olduğunu ifade etti.
Bardakoğlu, Kadiyaniliğin değişerek Mehdici, Mesihci bir harekete dönüştüğünü belirterek, dinde doğru bilgiyi esas almayan, gizem, sır, şifahi inançların peşinden koşulursa insanların din adına bir maceraya sürükleneceğini vurguladı.
Din eğitiminin devletin gözetiminde, açık ve şeffaf yapılmasının önemine değinen Bardakoğlu, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığının varlığının önemine işaret etti.
Bardakoğlu dini oluşumlar, inanışlar hakkında hem ilahiyat fakültelerinin hem de Diyanet İşleri Başkanlığının daha uyarıcı olması gerektiğinin altını çizerek, ancak bir devlet kurumu olan başkanlığın cemaatlerle, gruplarla belli bir mesafede olmayı, kavga etmemeyi prensip edindiğini bildirdi.
Bütün dini cemaatlere eşit mesafede olma politikasını sürdürdüklerini ifade eden Bardakoğlu, ancak Diyanetin, dini cemaatlerin neşriyatıyla ilgili toplumu uyarıcı görevini yapmakta biraz çekimser davrandığını söyledi.
"Diyanet İşleri Başkanlığı bugüne kadar sürdürdüğü çizgisini sürdürmek zorundadır. Eşit mesafede dursun." diyen Bardakoğlu, ilahiyat fakültelerinin de hala geçmiş yüz yıllarla vakit kaybettiğini, İslam dünyasında olup bitenle ilgilenenlerin az olduğunu dile getirdi.
"Dini yayınlar sorunlu"
Bardakoğlu, uydudan dini yayın yapan 15-20 kanal bulunduğuna işaret ederek, bunların her birinin sorunlu olduğunu ifade etti. Ali Bardakoğlu, "Televizyonlarda sahte bal satılmasını daha ehven bir durum görürüm. Ne olur? En fazla sahte baldan şeker hastası olur, sağlığına zarar verir. Ötekinde adamın zihin dünyası alt üst oluyor. Bu konuda da sadece Diyanete 'git bunlarla mücadele et' demek doğru olmaz." değerlendirmesini yaptı.
"Gizemli dini cemaatleşme çizgisinin her birinin benzeri riskler taşıyabileceğini ve o ilişki ağına girdiği vakit evrilebileceği gibi bir kaygıya sahibim." değerlendirmesinde bulunan Bardakoğlu, şöyle devam etti:
"Diyanet İşleri Başkanlığı bu çizgilerin hep dışında kalmıştır ama konu sadece Fetullahçı Terör Örgütü sebebiyle bir konu değildir. Türkiye'deki dini cemaatleşmelerin dikkatle izlenmesi ve kendi alanında kalması gerekir. Cemaatleşmeler siyaset, ticaret ve eğitim alanına kaydığı sürece zihinlerde benzeri sapmaların yaşanabileceğini ve bunun da ileride bir başka boyuta doğru evrilebileceğini düşünürüm. 14 asırlık İslam tarihi boyunca, ne zaman sahanın dışına çıkılmış ise hep orada başka oluşumlara zemin hazırlandı ve kaymalar oldu. Bu bakımdan da konu sadece Diyaneti değil, toplumun geleceğiyle ilgilenen her kurumu ilgilendiriyor."