Topraklarının yüzde 66'sı birinci ve ikinci derece deprem riski altında bulunan Türkiye'de yaklaşık 20 milyon konut ve kamu binasının orta dereceli bir depremde yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu belirtildi.
Büyük sanayi kuruluşlarının yüzde 75'i, nüfusun ise yüzde 70'inin deprem riski altında bulunduğuna dikkat çeken TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası'na göre, İstanbul için beklenen 7 ve üzeri büyüklükte bir depremde hastane ve okulların ayakta kalması zor görünürken, en az 2 milyon kişi ise evsiz kalacak.
17 Ağustos 1999'da yaşanan Gölcük depreminin 16. yılında deprem riskine dikkat çekmek için düzenlenen basın toplantısında konuşan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe, "Nüfusumuzun yüzde 70'i, büyük sanayi kuruluşlarımızın yüzde 75'i deprem tehlikesi altında yaşıyor. Yapı stokumuzun deprem güvenlikli olmadığını biliyoruz. Bu durum ülkemizde bulunan yaklaşık 20 milyon konut ve kamu yapılarının orta büyüklükte bir depremde bile ayakta kalmalarını zorlaştırıyor" dedi ve ekledi:
"Hastane ve okullar başta olmak kamu yapılarımızın önemli kısmı; müzelerimiz, apartmandan bozma okul, dershane, klinik, üniversite binaları, yurtlar önemli ölçüde deprem riski altında... Endüstri tesislerimizin yüzde 75'i Marmara'da. Bunların büyük kısmı yerle bir olacak. Dolum tesisleri, elektrik santralleri de ciddi risk taşıyor."
Başta İstanbul olmak üzere kentlerin yarısının güvensiz yapılarla dolu olduğunu vurgulayan Gökçe, İstanbul'un en az 6.5 büyüklüğünde bir depremi mutlaka yaşayacağını ve beklenen İstanbul depreminde binlerce can kaybının yanı sıra 2 milyon kişinin de evsiz kalacağını söyledi.
İstanbul'un temel sorunlarından birinin de, afet toplanma alanlarının yetersizliği olduğunu vurgulayan Gökçe şöyle konuştu:
"İstanbul'da ne yazık ki deprem sonrası toplanılacak boş alan kalmamıştır. 1999 Gölcük Depremi sonrası İstanbul'da İl Afet Merkez Kurulu tarafından belirlenen 493 toplanma alanı ve çadır kurulacak yerin 3/4'ü ranta teslim edilmiştir. İstanbul AVM'lere, yerli yersiz gökdelenlere teslim edilmiştir."
Toplanma alanı olarak gösterilen Maltepe, Yenikapı ve Ataköy sahillerinin ise çok büyük risk taşıdığını vurgulayan Gökçe, "Buralar deniz doldurularak ortaya çıkarılan yerler. Oysa depremde dolgu alanları en tehlikeli alanlardır. Çünkü denizle ilk bulaşacak yerlerdir" diye konuştu.
Deprem sonrasında ulaşım konusunda da ciddi sıkıntılar yaşanacağı uyarısında bulunan Gökçe, ulaşımın günlerce kilitlenebileceğini ve İstanbul'un birçok yerinde çıkacak yangınları söndürme şansının kalmayacağına dikkat çekti.
"Kentsel dönüşüm" adı altında yapılanların da İstanbul için yeni afet ve risk alanları ortaya çıkardığını belirten Gökçe; mimarlık, mühendislik, şehir planlamacılığı ve kent sosyolojisi gibi bütünlüklü bir planlama ile ele alınması gereken kentsel dönüşümün Türkiye'de yap-satçı müteahhit anlayışıyla yürütüldüğünü söyledi.
Riskli yapılar konusunda tek çözümün yıkım olmadığını ve birçok binayı yıkmak yerine güçlendirme yoluna gitmenin çok daha ekonomik ve rasyonel olduğunu söyleyen Gökçe, "1999 depreminden itibaren her yıl 1.5-2 milyar dolar para harcanarak yapılar 25 yıl içinde risksiz hale getirilebilirdi" diye konuştu.
Aradan 16 yıl geçmesine rağmen deprem açısından 1999 yılından daha iyi durumda olunmadığına dikkat çeken Gökçe, buna ek olarak sel ve su baskınlarının giderek arttığını, ısı alanlarının oluştuğunu, hava kirliliğinin her geçen gün arttığını dile getirdi.
Gökçe, 2007 Deprem Yönetmeliği'ne rağmen, yeni yapıların proje ve uygulamalarında da sorunlar olduğunu, yapı üretim evresinde denetlemelerin yetersiz kaldığını, güçlendirme konusunun devre dışı bırakıldığını, DASK kapsamındaki sigortalı konut oranının da yüzde 35'te kaldığına dikkat çekti.