28 Şubat sürecinin sembol isimlerinden dönemin Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, 28 Şubat'ı ve yaşadıklarını Yeni Yüzyıl gazetesinden, Esra Elönü'nün sorularını yanıtladı. 28 Şubat'ın bitmeyeceğini belirterek, "28 Şubat bitmez. Çünkü 28 Şubat, Habil ve Kabil ile başlayan bir süreçtir. Hak ve Batıl hep var olmuştur. Her dönem zamanın işleyişine göre yeni isimler tezahür eder. 28 Şubat, kıyamete kadar bitmez" dedi.
Türkiye'nin darbeler tarihinde ‘postmodern' olarak yer alan 28 Şubat'ın sembol isimlerinden biriydi. Tanklar Sincan sokaklarında yürürken o belediye başkanıydı. Bekir Yıldız sessizliğini Yeni Yüzyıl'a bozdu, Esra Elönü'nün sorularını yanıtladı.
Sizce 28 Şubat bitti mi?
- 28 Şubat bitmez. Çünkü 28 Şubat, Habil ve Kabil ile başlayan bir süreçtir. Hak ve Batıl hep var olmuştur. Her dönem zamanın işleyişine göre yeni isimler tezahür eder. 28 Şubat, kıyamete kadar bitmez.
28 Şubat'ta yaşadıklarınızla ilgili kırgın mısınız, pişman mı?
- Kırgınlıklarımız oldu elbette. Asla pişmanlık duymadım, duymamda.
MÜCADELEMİZ CAMİA UĞRUNA DEĞİL
‘Uğruna bedel ödediğimiz İslami camia bu mu yani' dediğiniz, özeleştiri yaptığınız zamanlar oluyor mu?
- Biz İslami camia uğruna bedel ödeme düşüncesinde hiçbir zaman olmadık, olmamalıyız.
Mücadelemiz camia uğruna değil, İslam uğruna olmuştur. Karşılık dinin sahibi olan Allah tarafından beklenmelidir. Böyle düşününce huzur buluyorsunuz. İslami camia ve camialar duruş ve tutumlarından dolayı eleştirilebilir, tartışılabilir. Din Allah'ındır. Mülk O'na aittir. Zorluklarla karşılaşıldığında ancak O'na boyun eğilir ve ancak O'ndan yardım istenir. O da ‘Her zorluğun arkasında bir kolaylık vardır' ayetiyle bizleri kamçılar. Bir işi bitirince hemen diğerine koyulmamızı emreder. Kaza ve kader, Allah'tandır.
Gerçekten o zamanki mücahitler müteahhit mi oldu?
- Çok doğru bulmadığım bir sorgulama biçimi bu. Sanki biraz çarpıcı gözüktüğü için ilgi çekiyor ‘mücahit'-‘müteahhit' kavramları... Bir insan hem mücahit hem de müteahhit olabilir. Mücahitlik mukaddes, müteahhitlik abestir diyemeyiz. Her ikisi de imar ve imalle ilgilidir, bir bütündür. Dünyanın da ahiretin de ihmal edilemediği gibi. Önemli olan malı esir almak, mala esir olmamak.
Necmettin Erbakan yaşasaydı şu gündemde ‘Sizi gidiler siziii' diye azarlayacağı kişiler kimler olurdu?
- Erbakan ölmedi ki, yaşıyor. Bugün Amerika'ya, Rusya'ya, İsrail'e ‘Sizi gidi sizi' yerine ‘One minute' diyor. O yaşıyor. Onun ruhu yaşıyor. Onun sevdası yaşıyor. Erbakan Hocamız 7 düvele karşı direncin adıydı. Mazlumlar adına savunan adamdı. Şimdi Cumhurbaşkanımız da Başbakanımız da aynı ruhu ve iştiyakı taşıyarak zalimlerin yüzüne zulümlerini haykırarak ‘Sizi gidi sizi zalimler' diyorlar. Çünkü biz inancımız gereği ruh ve ruhaniyet silsilesiyle süregelen zincirin halkasıyız. Erbakan Hocamızın ‘sizi gidi sizi' dedikleri de başka bir zincirin halkaları. Yerli halkalar yabancı halkalar hep var. Kısacası hak ve hakikate karşı olan herkese, her zaman ‘sizi gidi sizi' denecektir.
OYUN BÜYÜKTÜ, HESAP BELLİYDİ
Darbe için bir mazaret lazımdı Kudüs Gecesi de çok iyi bir malzeme oldu. Sizin ‘O gece tanımadığımız sakallı adamlar vardı' açıklamanızı da içine alarak İran bu oyunun içindeydi diye düşünüyor musunuz?
- Bugün hâlâ anlayabilmiş değiliz. Oyun büyüktü. Hesap belliydi: Refahyol Hükümeti'ni yıkmak, Anadolu insanını iktidardan uzaklaştırmak. Elbette argümanlar lazımdı. Kudüs Gecesi tuzu biberi oldu. Belki de başka türlü yapacakları zulümlerin engellenmesine neden oldu, bilemiyoruz. Masumca her yıl düzenlenen Kudüs Gecesi'nin birebir aynısı o yıl da yine aynı salonda, aynı içerikle ve materyallerle icra ediliyordu. Tek fark o yıl Refahyol Hükümeti'nin varlığı ve başbakanın Erbakan oluşuydu. Bize göre çok kötü ve haince kullandılar. Kendileri açısından ise önemli bir malzeme yakalamışçasına o geceye birçok kötü niyet ekleyerek bugün bile cevabını bulamadığımız hile ve desiseleri sokmuş olabilirler. Onların hile ve tuzakları varsa, hesabı varsa elbette Allah'ın da bir hesabı vardır.Sonuç ortada. İran bu oyunun içinde değildi kanaatimce. Fakat içindeymiş gibi göstermeye çalıştılar.
O günkü Türk gladyosu ile İran gladyosu arasında bir ittifak var mıydı? Derin devlet anlamında...
- Öyle bir ittifak olduğunu düşünmüyorum. Tamamen dünyaya şekil vermek isteyen, inisiyatifin kendinde olduğunu düşünen ekonomik güç sahiplerinin, faiz lobisinin devreye koyduğu kripto ile içerdeki işbirlikçilerinin planıydı. Bunu da asker, medya, hukuk mekanizmasıyla irtica paranoyası oluşturarak sonlandırmak istediler. O gün için bin yıllık bir hedef koyarak başardılar. Bin yıllık hedef, 5 yıl sonra bitti. Çünkü suyu yokuşa akıtmaya çalıştılar. Sincan'da tank yürütenler, tank yürüdükten tam 10 yıl sonra Sincan Cezaevi'nde tutuklu kalmaya başladılar. Her işin sonuna bakmak lazım.
1997'DE ADALET ARADIM, BULAMADIM
Suçlu hissediyor musunuz?
- Asla kendimi suçlu hissetmedim. Zaman zaman kendimi kötü hissettiğim zamanlar olmuştur. Bunun nedeni ise bizim kesimler partileriyle, cemaatleriyle başımızı belaya soktu diye suçladılar. Karşı kesim ise şeriatçı, gerici, yobaz diye dışladı. Fakat 2008 yılından itibaren karşılaştığım herkesin ama herkesin ağız birliği etmişçesine övgüler dizmesiyle karşılaşmaya başladım. Ama insanı övgülerle nasıl uçuyorlar akıl hayal almaz…
AYM'nin Can Dündar kararını bugün alkışlarla karşılayan muhteris kararcılar, 367 ve Sabih Kanadoğlu zihniyetini alkışlamış olmuyor mu? O vesayet de bu vesayet değil mi?
- En üzüldüğüm konu hâlâ adalete olmayan güvensizlik. Şu adaletin kestiği parmak ne zaman acımayacak. Bana 1997'de o kadar lazımdı ki çok aradım, bulamadım. Eski Türkiye'de AYM bu tür davalar için hak arama yeri değildi. Bu yeni Türkiye'nin anayasa değişikliği ile bireysel başvuruların değerlendirilmesine dayanıyor. Biz o zaman böyle bir kapıya sahip değildik. Anayasa Mahkemesi beraat ettirmedi. Tutukluluk halleriyle ilgili karar verdi. Dava casusluk davası olduğu için verilen karar çok tartışılır haldedir. Çünkü ortada milli bir durum söz konusu. Kararı milli bulmuyorum. Bekleyip görelim.
TARİH BİR BİR YAZIYOR, AYNI DÜN OLDUĞU GİBİ
‘Türkiye İran olmayacak' diyen plastik solcu ve Kemalist takımın hepsi özellikle Suriye konusunda İran hayranı oldular, ne diyorsunuz bu duruma?
- Tam anlamıyla omurgasızlık. Omurgasız et yığını. İşin kötü tarafı yenmeyen cinsinden. İç siyasette ve dış siyasette ne zaman iktidara karşı tutum alan bir grup veya davranış biçimi varsa hemen oraya atlıyorlar. Yıllarca savaştıklarını söyleyen cemaatler için de geçerli bu durum. Denize düşmüşler ya çırpınıyorlar fark etmez yılan arıyorlar. Ya insan çaresiz olabilir. Çaresizlik izzetsizlik olmamalı, milli duruşa en fazla ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde tarafını belli edemeyenlere omurgasızlık bile az gelir. Tarih bir bir yazıyor. Tarih affetmez. Dün affetmediği gibi.
PARALEL YAPI DIŞINDA HERKES ZARAR GÖRDÜ
Paralelle mücadelede 28 Şubat'ta olanlar meşrulaştırıldı mı? Mesela o muhtıralar yalan mıymış?
- 28 Şubat'ta yapılanlarla, Paralel Yapı'yla mücadeleyi aynı kefeye koymak haksızlık olur. 28 Şubat postmodern darbe, irtica paranoyası oluşturularak İslami hassasiyeti olan herkesi pasifize ederek, tahkir ederek yola çıkıldı. 28 Şubat bir tarafı ekonomik savaş diğer tarafı ise din savaşı idi. Asla 28 Şubat'ın meşrulaştırılması gibi hain yaklaşımı doğru bulmam. Çok farklı.
Siz Paralel tehlikeyi o zaman görmüş müydünüz?
- Göremedik. Yaklaşımlarını yadırgardık. Yine de iyi niyetle bakalım dedik. Müesseselerinin zarar görmesi adına böyle tutum sergileniyor olabilir diye acımasız olmayalım demeyi tercih ettik. 28 Şubat sonrası herkes zarar görürken bu yapı zarar görmedi. Hatta zaman onlara alternatif kapı olmayı araladı. İmam hatip liseleri kapatılırken, 8 yıllık kesintisiz eğitim getirilirken neden dershanelerin kapatılmasındaki tepkilerin yüzde 1'ini ortaya koymadılar. Direnenlerin yanında olmak isteyen mensupları da engellediler. Şükür ki şu an imam hatip liselerinin önü açıldı.
28 Şubat'ta kadınlar ve başörtüsü konuşuluyor, erkekler neden konuşulmuyor?
- Erkeklerin iktidarının yıkılma sürecinde kadınlara da zulmettiler. Fakat erkeğiyle kadınıyla, erkek cumhurbaşkanı, başbakanı, kadın-erkek bakanlarla, başörtülü bakanlarla, başörtülü cumhurbaşkanı eşi ve başörtülü başbakan eşinin olduğu bir Türkiye'de yaşıyoruz. Mesele başörtüsü, mesele kadın-erkek değil. Mesele herkesin insanca yaşadığı, kendi inanç ve düşüncelerini yaşama ve ifade etme özgürlüğünün olup olmama meselesidir.
İslamcı gençliği koordine eden Milli Gençlik Vakfı geleneği şu anda devam etseydi her şey başka olurdu diyor musunuz?
- Milli Gençlik Vakfı geleneği başka isimlerle çok sayıda vakıf ve dernek olarak bugün faaliyetler gösteriyor. Çok kişiselleştirmemek lazım. Öyle vakıf ve dernekler var ki çok büyük hizmet ve faaliyetler yapıyorlar.
5 AY CEZAEVİNDE KALDI
BEKİR Yıldız'ın 31 Ocak 1997'de Sincan Belediye Başkanı'yken düzenlediği Kudüs Gecesi, zaten gergin olan ipleri kopardı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve DGM Başsavcılığı, RP'li Belediye Başkanı Bekir Yıldız hakkında 2 Şubat 1997'de ayrı ayrı soruşturma açtı. 4 Şubat'ta da tanklar Sincan sokaklarında geçti yaptı. Yıldız, 5 Şubat'ta 9 kişiyle birlikte yasa dışı silahlı çeteye yardım ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik iddiasıyla tutuklandı. 5 ay cezaevinde yattıktan sonra afla çıktı. Evli ve 5 çocuk babası. Şu anda Ankara Büyükşehir Belediyesi AK Parti Grup Başkan Vekilliği görevini yürütüyor.
‘Sayende ekmek yiyoruz' sözü beni ürkütüyor
En sevdiğiniz Kemal Sunal filmi?
- Davaro.
Hangi liderle hangi çizgi filmi seyretmek isterdiniz?
- Kılıçdaroğlu ile Pinokyo.
En zeki düşmanınız?
- Görünmeyen.
Babanıza aldığınız en son hediye?
- Yüzük, rozet, kalem.
Tahammül edemediğiniz ses?
- Borazan sesi.
Sık kullandığınız argo?
- Vay Vay Vay...
Çorabınız delik de olsa evine gitmekten çekinmeyeceğiniz dostunuz?
- Ayıp değil.
En son kimin gıybetini yaptınız?
- Gıybet yapmam. Gerçekten en nefret ettiğim şey.
En sevdiğiniz Sezen Aksu şarkısı?
- Belalım.
Tahammül edemediğiniz iltifat cümlesi?
- ‘Sayende ekmek yiyoruz'... Çok ürkütüyor beni. Çünkü ekmeğin ve mülkün sahibi Allah'tır, insan sadece vesiledir.
Saçma da olsa bırakamadığınız alışkanlığınız?
- Sigara idi. Bitti şükür.
En büyük zaferiniz?
- Zafer Akıncı.
En radikal kararınız?
- Bende kalsın.