74 yıllık hayatının yaklaşık 30 yılını hapishanelerde, 13 yıl kadarını ise akıl hastanesinde geçiren, kelimenin tam anlamıyla topluma aykırı ve uç zevklere sahip olan, bu zevkler nedeniyle defalarca hapse girmesine rağmen yaşımını olduğu gibi sürdürmeye devam eden; bir kere başladığı yazarlığı ömrü boyunca, engellendiği halde, bir daha bırakmayan yazardır Marquis de Sade.
Peki onu sadizm kavramı ile bir araya getiren nedir? Defalarca hapse girmesine neden olacak kadar ne yapmıştır? Adıyla anılan sadizm kavramının psikolojideki yeri nedir?
Marquis de Sade Kimdir?
Asıl adı Donatien Alphonse François de Sade olan ve Marquis de Sade olarak bilinen Fransız edebiyatçı, filozof ve politikacı, 2 Haziran 1740 yılında Paris'te Condé Şatosu'nda dünyaya gelir. Aristokrat bir aileye sahip olan yazar, ailesinin comte ve marquis* unvanlarından bu zamana kadar sadece büyükbabasının kullanmış olduğu marquis unvanını seçer. 10 yaşına kadar, Paris dışında yaşayan ve Katolik bir başrahip olan amcasının yanında büyür. O zamanlar kimse bilmese bile, yetişkinliğinde yaşayacağı hayat, başrahip unvanına rağmen amcasının, böylesine korkunç bir insan yetiştirmek suçuyla hapse atılmasına neden olacaktır (1762).
10 yaşına geldiğinde Paris'teki evine dönen Marquis de Sade, sıkı denetimi ve ağır cezalarıyla ün salmış bir lise olan Louis-le-Grand'da eğitim görür. 1754 yılındaki mezuniyetinden sonra askeri eğitim alır. Böylece hem dini hem de askeri eğitim almış olan Sade, 1757 yılında Yedi Yıl Savaşları'na katılır. 1763 yılında savaştan döner ancak önceleri bilindiği gibi bir insan değildir artık. Savaş onu değiştirmiştir belki, belki de sadece içinde var olanı ortaya çıkarmış yani onu özgürleştirmiş, korkusuzlaştırmış ve bu vesile ile içindeki en karanlık arzuları dahi hiçbir çekincesi olmadan yaşayabilme cüretini vermiştir ona. Sebebi her ne olursa olsun gözle görülür bir fark vardır artık ortada, aldığı dini ve askeri eğitime rağmen topluma aykırı, kural tanımaz, ahlaksız tavırlara sahiptir ve bu karakteristik değişim kendini günden güne daha net gösterecektir.
Savaştan döndükten sonra ilk olarak ailesinin Vaucluse'deki kalesine, Lacoste'a taşınır. Sonra, aslında kız kardeşi ile evlenmek istemesine rağmen, ailesinin isteği üzerine ablası olan Renée-Pélagie de Montreuil ile evlenir. Ve taşkınlıklarla dolu hayatı resmen başlar.
Uçlarda Yaşanan Bir Hayat
Savaşta geçen yıllar ve evliliği sonrası aristokrat olan ailesine yakışır bir evlat olarak tüm sorumluluklarını ve görevlerini yerine getirmiş olan Sade, artık sadece kendini düşüneceği ve zevk için sonuna kadar gidebileceği bir hayata adım atmış olur.
Yeni yaşantısına büyük bir hızla adapte olur. Kalabalık ve kural tanımayan seks partileri düzenlemek Sade'ın en önemli eğlencesidir bundan böyle. Bu partilerde insanların anmaya dahi çekindiği türlü çılgınlıklar, aşırılıklar, fanteziler hayat bulur. Artık tek bir amacı vardır Sade'ın; ne pahasına olursa olsun, en derin zevklerini dahi tatmin etmek. Onun bu ahlaksız ve günahkar görülen yaşantısı, toplum tarafından tepkiler de alır elbet. Ancak Sade bir aristokrattır. Alelade bir bahane ile onu hapse attırmak pek mümkün değildir. Bu nedenle insanlar onu şikayet etmek isteseler de ellerine somut bir kanıt geçmez. Fakat kısa süre sonra, Sade'ın bu partilere dini öğeleri alet ettiği, bu partiler esnasında dini alaya aldığı hatta hakarete varacak sözler sarf ettiği duyulur. Bu iddia, şikayet edilmesi ve ceza alması için yeterlidir. Böylece ilk hapis cezasını evliliğinden ortalama 5 ay sonra, 1763 yılında alır.
Yaklaşık 1 ay süren bu ceza, caydırıcılık yönünden tartışılsa da Sade gibi bir insanı durdurmaya elbette yetmeyecektir. 1768 yılında yapılan suçlama, hayatının en önemli skandalı olur. Bu kez, Arcueil'deki şatosunda, Rose Keller adındaki bir kadını zorla alıkoyarak kendisine hizmet ettirme, cinsel ve fiziksel şiddet ve hakaret suçlarından gündemdedir. İddiaların sahibi, kaleden kaçan ve polise giden Rose Keller'ın ta kendisidir. Ancak böyle bir skandala fırsat vermek istemeyen kayınvalidesinin devreye girmesi ve kraldan mühürlü emir kağıdı (lettre de cachet*) alması sonucu, mahkemeye çıkarılmaz Sade. Marquis olduğu için para cezasına çarptırılır ve yaklaşık 6 ay hapis yattıktan sonra tekrar serbest bırakılır.
Hapisten çıktıktan sonra eski hayatına geri döner, fakat bu yaşantı sadece 1772 yılına kadar sorunsuz kalabilir. 1772 yılında uşağı ile birlikte düzenlediği bir seks partisi esnasında afrodizyak içerikli hap verdiği fahişelerden ikisi hastalanınca; kendisinin katılmadığı mahkemede zehir tacirliği, kırbaçlama ve eşcinsel ilişki suçlarıyla yargılanır, sonuç olarak da ölüm cezasına çarptırılır. Bu karar sonrası yakalanır ve tekrar tutuklanır Sade fakat kaçmayı başarır. Ardından bir kez daha yakalanır ve sadece yakalanmamanın yetersiz olduğunu fark eder, bu nedenle bu kez İtalya'ya kaçar, hem de ilk aşkı olan baldızını da yanına alarak. Baldızını da yanına alması, kayınvalidesinin desteğinin tamamen çekilmesine sebep olacaktır. Kayınvalidesi, önceleri onu çeşitli belalardan kurtarmak amacıyla kullandığı mektubu, bu kez onu yakalatmak için kullanır.
Fransa'ya döndüğü kısa süre sonra fark edilince Paris'te tutuklanan Sade, kaçmayı yine başarır ve bu kez karısının yanına, Lacoste kalesine sığınır. Her şeye rağmen ona kucak açan karısı, bir anda suç ortağı oluverir. Birlikteliklerinde; kaleye işçileri ve hizmetçi kızları hapsederler, seks partilerinde onları kendi zevkleri için araç olarak kullanırlar. Ancak şikayet edilmeleri sonucu tekrar hapis yolu görünür. Böylece bir kez daha İtalya'ya kaçmak zorunda kalır.
1776 yılında tekrar ülkeye dönen ve tekrar Lacoste kalesine sığınan Sade, başına gelenlere rağmen vazgeçmemekte, onu felakete sürükleyen bu yaşantıya devam etmektedir. Son olarak 1777 yılında tutuklanır ancak idam kararı mahkumiyete dönüşmüştür. Önce Vincennes Hapishanesi'nde, ardından Bastille Hapishanesi'nde devam edecek olan bu mahkumiyet süreci, 1789 yılına kadar olağan şekilde ilerler.
2 Temmuz 1789 yılında, Fransız İhtilali'nin de patlak vermiş olmasının etkisiyle, Bastille Hapishane'si önüne biriken kalabalığa doğru savurduğu, mahkumların hapishanede katledildiğine dair kışkırtıcı sözleri sonrası, sadece birkaç gün içerisinde Chareton Akıl Hastanesi'ne gönderilir. Bu olaydan sadece 12 gün sonra, 14 Temmuz 1789 yılında tarihe geçen Bastille Baskını yaşanır ve kralın kararı ile hüküm giymiş olan, itiraz hakları dahi bulunmayan mahkumlar halk tarafından serbest bırakılır.
1790 yılında ise kendisi gibi mühürlü mektup kurbanlarından oluşan birçok kişi, devrimciler tarafından serbest bırakılır.
Skandallarla Anılan Bir Yazar
Uzun süreli mahkumiyeti boyunca, sıkıntısını gidermek amacıyla kendini yazmaya verir Sade. Ancak kendisi gibi yazıları da sıradan değildir. Alışılmış hikayelerin, klasik romanların aksine erotik eserler yazmaya başlar. Hayatında hakimiyet kuran seks ve şiddet arzusu, kitaplarında da kendini gösterecektir.
1790 yılında, en nihayetinde mahkumiyetten kurtulduktan sonra işler pek de yolunda gitmez Sade için. Devrim sırasında karısı tarafından terk edilir, ayrıca yine bu devrim esnasında bütün malları, mülkleri yağmalanmıştır. Kendini bir anda sefalet içinde bulur. Hayatta kalabilmek için çeşitli anonim eserler ve tiyatro oyunları yazar. Bu sefalete rağmen, hayatı boyunca bir görünüp bir kaybolan şansı tekrar beliriverir ve eski bir oyuncu olan Marie-Constance Quesnet ile tanışır. Bu tanışmadan sonra, ömrünün sonuna kadar, sonraları akıl hastanesinde dahi onunla birlikte yaşayacaktır.
Fransız İhtilali sonrası hayatında farklı bir evre başlayan Sade, politikaya atılır. Devrimcilerin tarafında olur ve krallık yönetimine karşı cumhuriyeti destekler. Devrimin ruhuna aykırı olan aristokrat kökenine rağmen, birçok önemli göreve layık görülür. Bu süreçte demokrasiyi destekleyen ve öneren eserler de yazan Sade, 1793 yılında bu kez siyasi hayatı nedeniyle hapse atılır. 1794 yılında hapisten çıktığında, kendini tamamen yazmaya adar.
Ancak her ne kadar durulsa da asla vazgeçemediği tutkularının bedeli yine bırakmaz peşini. 1801 yılında, yazılarındaki pornografik içerik ve şiddet öğeleri nedeniyle bir kez daha tutuklanır. Bu mahkumiyet, idari karar sonrası önceden de alışık olduğu akıl hastanesinde, Chareton'da devam eder. Hastanede son romanlarını yazan yazar, deli olmadığına kimseyi ikna edemez ve 74 yaşındayken Chareton'da hayatını kaybeder.
Fransız diline olağanüstü bir boyutta hakim olan Marquis de Sade, eserlerinde pornografi ve felsefe arasında geçişler yapan konuları, oldukça belirgin olan sadizm, sapkınlık, cinayet gibi temalarının yanı sıra; toplumsal çözümlemeleri ve otorite karşıtı, başkaldırı boyutundaki söylemleriyle de alışılmışın dışında bir yazardır. Zihninde oluşturduğu kurguyu tamamen çıplak bir dille, olduğu gibi aktarmasından dolayı tepkilere maruz kalmaktan kurtulamaz. Ve yine bu nedenlerle birçok eseri yasaklanır. Üstelik bu yasaklar, o günlerden 20. yüzyıla kadar varlıklarını korumuştur.
Marquis de Sade Eserleri
Sırasıyla; Can Çekişen Ateist ile Papazın Konuşması (1782 yılında hapisteyken yazmasına rağmen ancak 1926 yılında yayımlanmıştır), Sodom'un 120 Günü (1785), Justine – Erdemin Felaketleri (1791), Yatak Odasında Felsefe (1795), Cumhuriyetçi Olmak İstiyorsanız Biraz Daha Cesaret (1795) ve Aşkın Suçları (1800) yazarın en bilinen eserleri arasındadır.
Psikolojide Sadizm Kavramı
Sadizm: Acı uyandırarak cinsel doyum sağlama ya da başkalarına eziyet etme ve acı çektirmeyi yaşam biçimi olarak benimsemeyle belirgin kişilik bozukluğu. (Hemşirelik Terimleri Sözlüğü – 2015)
Psikolojide sadizm teriminin ismini Marquis de Sade'dan aldığı (fr. sadisme) kabul edilir. Bir tür ruhsal bozukluk olarak görülen sadizm, Sadist veya Sadist Kişilik Bozukluğu terimleri ile de karşımıza çıkar.
Türkçe karşılığı elezer olan bu kavram, önceleri kişinin bir başkasına yaşattığı her türlü acıdan (fiziksel veya ruhsal) cinsel haz alması ile sınırlıyken, çeşitli araştırmalar sonucu bu hastalığın sadece cinsellik ile sınırlı olmadığı tespit edilir. Dolayısıyla cinsel haz almak söz konusu olduğunda “cinsel sadizm”, birine yaşatılan her türlü acıdan cinsel olmasa dahi keyif almak, zihnen doyum yaşamak söz konusu olduğunda ise sadece “sadizm” veya az önce bahsettiğimiz “sadist kişilik bozukluğu” tabirleri kullanılmaya başlanır. Unutmayalım ki, birine karşı duyulan herhangi bir nefret veya birinin acısından duyulan herhangi bir zevk, sadist olmak için yeterli değildir.
Çoğunlukla mazoşizm (acı çekmekten zevk duyma) ile birlikte kendini gösteren bu hastalık; birine duyulan yoğun nefret, bağırarak konuşma, hayvanlara veya nesnelere zarar verme, hakaret ve küfür içeren söylemlerden keyif alma, saldırganlık, güçlü olma isteği, insanları manipüle etme eğilimi, memnuniyetsizlik, başkalarını mutsuz etme gibi olumsuz davranışların birçoğunun bir arada bulunmaları ile kendini göstermektedir. Kişi, her tür ruhsal ve fiziksel şiddetle beslenir, enerjisini bu eylemler aracılığı ile diri tutar.
Bilinen belli kesin bir yol haritası olmayan ve kişiden kişiye farklılık gösteren bu hastalığın tedavisinde psikoterapi ve bilişsel davranışçı terapilerin yanı sıra çeşitli ilaçlar da kullanılmaktadır.
Tedavi edilmediği takdirde kişinin kendine veya bir başkasına, geri dönüşü olmayacak derece zarar verme riski yüksek olan bu hastalığın, bir ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanının desteği ile aşılabileceği unutulmamalıdır.
Son olarak
Psikolojide her hastalığın bir öyküsü olduğu kabul edilir. Defalarca hapse giren, hakkında çeşitli ispatlanmamış iddialar bulunan, birçok insanın canını yakan ve asla uslanmayan Marquis de Sade'ın bu eğilimlerinin altında yatan öyküyü, maalesef bugüne kadar sağ çıkabilmiş ve tarihin tozlu sayfaları tarafından yutulmamış bilgiler kadarıyla bilebiliyoruz. Eğer oğlu, Sade'ın ölümünden sonra yarım kalan bütün çalışmalarını toplayıp yakmasaydı, daha neler öğrenecektik? Belki de cevap, Sade'ın şu sözlerinde saklıdır:
“Roman, insanı tanımak isteyen filozof için tarih kadar önemlidir.”
Kim bilir?
Kaynak:İyikigormusum.com