Yeni Şafak Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi, bugünkü "Sokaklar tekin değildir" başlıklı yazısında PKK Dağlıca ve Iğdır saldırıları sonucu meydana gelen sokak olaylarını değerlendirdi. Ülkem adına kaygılıyım. Bir yerlere doğru sürükleniyoruz diye feryat etmek istiyorum, ifadesini kullanan Selvi, "Dağlıca ve Iğdır'dan şehit haberlerinin geldiği gece Ankara sokaklarındaydım. Ankara'dan iki şehidimiz vardı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin sokaklara çıkılmaması, sağduyulu hareket edilmesi çağrısına rağmen yıllar sonra ülkücüler sokaklardaydı. Demek ki, Bahçeli'nin sağduyulu açıklamasına rağmen ülkücüleri sokaklara döken bir irade vardı." dedi.
İşte Abdülkadir Selvi'nin yazısından bir bölüm:
Meslek hayatına başladığımda Kenan Evren cumhurbaşkanı, Turgut Özal çiçeği burnunda Başbakan, Süleyman Demirel ise yasaklıydı.
31 yıllık meslek hayatımda çok şeyler gördüm. Meslek büyüklerimin “Kalem savaşları”nı izledim. Fikir tartışmalarına tanık oldum. Ancak gazete köşesinden bir gazetecinin ölümle tehdit edildiğine ilk kez tanık oluyorum. Star'dan Cem Küçük'ün Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'la ilgili yazdıklarını kast ediyorum. Bunlar doğru şeyler değil. Türkiye ve AK Parti bunu hak etmiyor.
Star Gazetesine bomba konulduğunda, Star Yönetim Kurulu Başkanı Murat Sancak silahlı saldırıya maruz kaldığında, ”Ama, fakat” demeden teröre karşı çıktık. “Fikirler silahla susturulamaz” dedik. NTV'de canlı yayında söyledim bunları.
Ama bir Deja vu durumu yaşıyorum.
90'lı yıllarda Tansu Çiller'i izliyordum. O zaman Flash TV baskını yaşanmıştı. Flash TV baskını Çiller'in üzerinde kara bir leke olarak kaldı. Türkiye yurt dışında basın kuruluşlarını basılıp, kurşunlandığı bir ülke damgasını yedi. Flash TV baskını, Çiller'e hayır getirmedi.
48 Saat arayla Hürriyet gazetesine yapılan saldırı bana geçmişi hatırlattı. Özgür basın diye gelen, “Üç Y”diye yola çıkan, sonuna kadar özgürlükleri savunan AK Parti'nin 13 yıllık iktidarında bunların olmaması gerekirdi. AK Parti kendi hikayesini böyle tüketmemeli.
Ülkemiz çok tehlikeli sulara sürüklenmek istiyor. Geçmiş dönemin acılarını yaşayan insanlardan biri olarak Üstad Necip Fazıl misali avazım çıktığı kadar, ”Durun kalabalıklar bu yol çıkmaz sokak” diye bağırmak istiyorum.
Ülkem adına kaygılıyım. Bir yerlere doğru sürükleniyoruz diye feryat etmek istiyorum. Dağlıca ve Iğdır'dan şehit haberlerinin geldiği gece Ankara sokaklarındaydım.
Ankara'dan iki şehidimiz vardı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin sokaklara çıkılmaması, sağduyulu hareket edilmesi çağrısına rağmen yıllar sonra ülkücüler sokaklardaydı. Demek ki, Bahçeli'nin sağduyulu açıklamasına rağmen ülkücüleri sokaklara döken bir irade vardı.
Bir yayın nedeniyle Ülke TV binasına ulaşmak için Konya yoluna çıktım. MHP bayraklarının sallandığı araçlardaki ülkücüler PKK aleyhine slogan atarak ilerliyorlardı. Araçlarının içinde aileleri olan birçok insanın yan yollara sapmaya ya da aracını kenara çekip beklemeye başladığını gördüm. İnsanların gözlerinde kaygı vardı. Yayına yetişmem gerekiyordu. Ülke TV binasının bulunduğu sokağa gelince, üst taraftan kalabalık bir grup sokağın girişini kapatmıştı. Sokağa aşağıdan girmek için yolumu değiştirdim. Orası daha kalabalıktı. Uzak bir yerde aracımı park edip, öfkeli kalabalığın arasında ilerleme çalıştım. Kanal 7 ile aynı sokakta bulunan DBP genel merkezinin önünde toplanmış olan kalabalık bir yandan slogan atıyor diğer taraftan da binayı taşlıyorlardı. Gerginlik giderek artıyordu. Ülkücü grup önce binanın önüne Türk bayrağını dikti. Sonra içeriye nasıl girdiklerini bilemediğimiz iki kişi ellerindeki sert cisimlerle vurarak DBP Genel Merkezi tabelasını sökmeye çalıştı. Bu sırada kalabalığın galeyana geldiğine tanıklık ettim. Kısa bir süre sonra tabela söküldü, yerine Türk bayrağı asıldı, polis binaya girdi, eylemcileri çıkardı, bir süre daha binayı taşladıktan sonra kalabalık kısmen yatışmaya başladı. Öfkeli gençler yavaş yavaş dağılmaya, hatta “Şehidimizin evine gidiyoruz” sesleri arasına ana caddeye doğru yönelmeye başlayınca birileri ortaya çıktı. Slogan atıp, gençleri orada tutmaya çalıştı. O ana kadar amacını aşan bir tepki eylemi, organize bir harekete dönüşmeye başladı. Ergenekon operasyonları nedeniyle “Uyamaya çekilmiş” hücreler son gelişmeler nedeniyle yeniden harekete geçiyor mu diye düşünmeden edemedim. Kalabalık ancak polisin gaz sıkmasıyla dağıldı.
12 Mart'tan önce 27 Mayısçılardan ve 12 Mart'ta yeni bir darbe hevesinin peşinde koşan İrfan Solmazer, ”Ben onlara İstanbul'da, Ankara'da mısır patlatır gibi bomba patlattırıyorum” demişti. Ne oldu? Deniz Gezmişlerin eylemlerini kullanan asker yönetime el koydu. İrfan Solmazer darbeden 1 gün önce yurt dışına çıkarıldı. Deniz Gezmişler ise idam edildi. Darbeciler iktidarlarını gençlerin kanları, bedenleri ve darağaçları üzerine kurdular.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!