Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak bugünkü yazısında CHP'nin 35. Olağan Kurultayı'nı ele alarak, CHP, MHP ve HDP liderlerinin kendi partilerine yakıştığını belirterek, Erdoğan'a da başkanlığın yakıştığını aktardı. Dilipak, Ak Parti içinde kıraldan çok kıralcıların, parababalarının partiye bir zarar vermediği sürece, muhalefetin bir zarar veremiyeceğini kaydederek, "AK Parti'nin en büyük talihsizliği ciddi bir muhalefete sahip olmaması. Bu rakipsizlik, AK Parti içindeki yanlış adamların daha rahat hareket etmesini sağlıyor. Muhalefet iktidardan daha akıllı da değil, daha dürüst de. Daha çalışkan da değil" diye aktardı.
Abdurrahman Dilipakın bugünkü yazısı:
CHP'de kongre süreci tamam.. Kılıçdaroğlu ile yola devam.. CHP'nin 35. Olağan Kurultayı'nda değişen bir şey yok. Oy kullanan 1.238 delegeden 990'ının oyunu alan Kılıçdaroğlu, yeniden gelen başkan oldu. Kılıçdaroğlu'nun dışında kullanılan oylardan 248'i yani tamamı geçersiz sayıldı. Özdil kurultayla ilgili diyor ki, “Yedi defa kaybetmiş biri hâlâ ‘rakipsiz' genel başkan seçiliyorsa, bunu sadece gerizekalılıkla tarif etmek yeterli değildir. En başta CIA kontrolündeki İpekyolu Enstitüsü'nü, Sorosçu Tesev'i, elçiliklerden beslenen basın finolarımızı, AKP yandaşı-tetikçi gazetecileri ekrana çıkarıp namuslu gazetecilere iftira atan Halk Tv'yi, İpekyolu Enstitüsü'nün raporundan filan haberi olmayan, şelaleye sürüklenen kütük misali, akıntıya kapılan CHP kadrolarını tebrik etmek gerekir.”
Kılıçdaroğlu hiçbir şey söylemeden dakikalarca konuştu. Akıllarda kalan Erdoğan'a “diktatör bozuntusu” dedi. Her zaman olduğu gibi, yine işin dozunu kaçırmış, içindeki canavar dışa çıkmıştı. Kılıçdaroğlu bu. Kurultay yapıyordu ve bir şeyler söylemesi gerekiyordu, kolay olanı seçti. Ama kaçırdığı küçük bir ayrıntı vardı. Diktatörlükle yönetilen ülkelerde diktatörlere “diktatör” denemezdi.. Tek parti dönemindeki gibi.. Diktatör tek adamdır, dediği dediktir. Ya itaat edersiniz ya da kelleniz boynunuzun üstünde durmayabilir. O ebedi şef'tir. Takrir-i sükun'dur. Diktatörlük rejimlerinde tek parti olur. Açık oy, gizli tasnif yapılır. Kanuna göre karar verilmez, kararı kanun sayılır ve meclis adına yargılama yapılır, savcısız, avukatsız, temyizsiz mahkemeler kurulur. Diktatör ilah ilan edilir, adına yeni amentüler, mevlidler yazılır.. Sadakat yemini edilir onun adına. Ama diktatöre diktatör denilemez. Kılıçdaroglu'nun sözleri kendini tekzib eder.
Kılıçdaroğlu bu konuşmadan sonra aynaya baktı mı bilmiyorum.. Sakın “cürmü atfi” yapıyor olmasın. Hani insan bazan başkasını kendisi gibi görür de. Kılıçdaroğlu CHP'ye en çok yakışan genel başkanı bana göre. Bugünkü MHP'ye Bahçeli'den, CHP'ye Kılıçdaroğlu'ndan, HDP'ye Demirtaş'tan ve eş başkanından daha çok yakışan bir genel başkan yok. AK Parti Davudoğlu ile yola devam etmeli. Diğer partilere gelince, onlar laiki ile, dindarı ile aslında siyasi parti görünümlü, kutsal lider ve ideolojilere sahip birer tarikat. Erdoğan'a da başkanlık yakışıyor. AK Parti içindeki kıraldan fazla kıralcılar, uçkur sevdalıları, parababaları ve izolatörler yapıyı içeriden çökertmezlerse, muhalefetin bu hali AK Parti'yi ve Erdoğan'ı daha uzun yıllar iktidarda tutmak için yeter de artar bile. AK Parti'nin en büyük talihsizliği ciddi bir muhalefete sahip olmaması. Bu rakipsizlik, AK Parti içindeki yanlış adamların daha rahat hareket etmesini sağlıyor. Muhalefet iktidardan daha akıllı da değil, daha dürüst de. Daha çalışkan da değil.
AK Parti'ye vurmayı “siyaset yapmak” zanneden, dünün vuruşan sağdan soldan birileri Ergenekondan sonra şimdi de paralelle kol kola girdiler, iktidara karşı “ortak bir cephe” oluşturdular. Kılıçdaroğlu, Bahçeli ve Demirtaş, ya da derin devlet, PKK, paralel yapı Türkiye'ye karşı kurulan şer ittifakının sacayağını oluşturuyor sanki.
Kılıçdaroğlu'nun kurultay konuşmasında suflörleri görevlerini iyi yapmamışlar. Bu zata yazıp vermediğiniz sürece, sözden anlamıyor, karıştırıyor. “Diktatör” demeyecekti, “faşist” diyecekti. CHP genel başkanı “diktatör” derse bu bumerang döner, sahibini vurur. Solcu bir lidere “faşist” suçlaması daha şık oturur.. Hoş, bu CHP, “İnönü öldü ise başımızda Stalin var” diyen adamların partisi. Hitler'e gönderilen samimi mesajlar Cumhuriyetin 10. Yıl albümüne de yansır. Hem zaten Mussolini bir “Terbiye diktatörlüğü kurmuştu değil mi. Bizim kara gömlekliler, “grizetli yavru kurtlar” neyin nesi idi. Açtırmayın kutuyu, siz “dağ başını duman almış” marşını söylemeye devam edin.
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ