Star Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, bugünkü "ABD ile Gülen kırılması" başlıklı yazısında, hem Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler hem de Gülen'in iadesi konusundaki anlaşmızlıklar nedeniyle ABD ve Türkiye ilişkilerinin kırılmaya doğru yol aldığını belirtti. Sanıyorum ki şu anda Türkiye'nin karar mercilerinde de en hayati gündemlerden birisi Türk - Amerikan ilişkilerinin nasıl seyredeceği konusudur, ifadesini kullanan Taşgetiren, "ABD'nin Erdoğan yönetimindeki Türkiye'ye karşı tavrı normalleşmiş değil. Gülen meselesi kadar YPG meselesi de, Musul'da Türkiye'nin önüne İbadi'yi çıkarmak da, hatta belki Sayın Cumhurbaşkanı birkaç defadır gündeme getirdiğine göre Zarrab operasyonu da o anormal tavrın ürünü. ABD, Türkiye ve Erdoğan bir şekilde içine sindirir, diye mi bekliyor, yoksa Erdoğan'la uzlaşmayı hepten gözden çıkarıp ip inceldiği yerden kopsun politikası mı izliyor? " dedi.
İşte Ahmet Taşgetiren'in yazısından bir bölüm:
Türk - Amerikan ilişkileri tarihi bir kırılmaya doğru gidiyor. İster Fethullah Gülen'in iadesi konusunda olsun, ister Ortadoğu'daki gelişmeler çerçevesinde olsun, kırılma riski her geçen gün artıyor.
Türkiye, rahatsızlığını, gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse Başbakan, Başbakan Yardımcısı, Adalet Bakanı seviyesinde çok net ifadelerle dile getiriyor.
“Usame bin Ladin Türkiye'de olsaydı ve sen onu istediğin halde ben vermeseydim, ne yapardın?” sorusu son derece net bir sorgulama.
“Sen Suriye'ye Esed seni çağırdığı için mi geldin de benim Irak'ta bulunuşum için İbadi'den izin almamı şart koşuyorsun?” sorusu da çok net bir sorgulama.
Bunların makul bir cevabı yok. Cevap, sadece “Türkiye ile ilişkilerde yaşanan gerilim”den ibaret.
26 Ekim'de ABD'ye gidecek olan Adalet Bakanı Bozdağ'ın Gülen'in iadesi ile ilgili ABD tavrına yönelik değerlendirmesi son derece haklı.
Diyor ki Bakan:
“Bu tür meselelerde kararın yargıya havale edilmesi, devletlerarası ilişkilerde diplomatik esnekliği sağlamaya yöneliktir. Devlet, siyaseten Gülen'i iade etme gereği duyuyorsa ona ‘Ne yapalım bize ulaşan belgelere göre yargı sizi darbeden sorumlu görüyor, biz de suçluların iadesi anlaşması gereği sizi iade edeceğiz” der, eğer siyaseten iade etmeme kararında ise bu defa Türkiye'ye döner ve “Gönderdiğiniz 85 koli belge, darbede Gülen'in sorumluluğunu ispat etmiyor, onun için iade etmeyeceğiz” der.”
Bakan diyor ki: “Gülen'in darbe ile ilgili sorumluluğunu görmek için üç-beş belge bile yeterli olabilir.”
Bakan'ın sözleri, Gülen'in iadesi konusunda çok ümitvar olmamak gerektiği izlenimi veriyor.
Bakan diyor ki: “Gülen'i iade etmemek, onu Türkiye'ye tercih etmek anlamına gelir.”
Evet, işte kırılma “ABD neden Gülen'i Türkiye'ye tercih eder” sorusu ile devreye giriyor.
Kimse bize “ABD bunu hukuk hassasiyeti sebebiyle yapar” gibi bir gerekçe göstermesin. Ona dünyada bile kimse inanmaz. ABD, gücüne göre bir hukuk oluşturuyor dünyada. 11 Eylül sonrası dünyanın dört bir yanından uçaklarla adam topladı ve sorgusuz sualsiz Guantanamo'ya yerleştirdi.
Ortadoğu'da var, kendi güç hukukuyla var. Burada önemli bir soru sormak gerekiyor:
Türkiye'de “milad” olarak görülen bir darbe girişimi ve ona yönelik millet direnişini ıskalayan bir ABD acaba darbeye nasıl bakmıştır?
Bizim liderlerimiz “Dünyada pek çok ülke darbe başarılı olacak mı diye bekledi” derken, parmaklar genelde Amerika'yı ve Batı'yı gösteriyordu. ABD'de Tayyip Erdoğan'ın ölümüne oynayan kimileri üçüncü bir darbe rüyası görüyor hala.
Süreç halen işliyor. 26'sında Adalet Bakanı Amerika'da olacak ve “Verin bize Gülen'i, yargılayalım” diyecek.
Amerika vermediğinde ne olacak?
Amerika'nın vermemesi “Gülen'i koruma” niteliğinde yorumlanacağına göre, böyle bir korumanın gerekçesi ne olacak?
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!