Aile aidiyeti ve söylem dili
Aidiyet duygusunun bireylerde oluşması, kendilerini ifade açısından da bir nevi temel teşkil etmektedir

Oluşturma Tarihi: 2020-11-26 09:29:45

Güncelleme Tarihi: 2020-11-26 09:29:45

 Bireyler kendilerini aileden biri olarak addedikleri sürece karşılıklı sevgiye ve sevmeye kendilerini daha yakın bulmaktadırlar.

Her şeyden evvel aidiyet duygusunun bireylerde oluşması, kendilerini ifade açısından da bir nevi temel teşkil etmektedir.
Aile içinde gerek anne ve baba gerekse çocukların birbirine yaklaşımlarında daha doğrusu sevgi ve saygılarında ana etken ise birbirlerini nasıl ve ne ölçüde anlamlandırabildikleridir...

Ailede ise sevgi huzurun adresi. Ailede herkesin birbirine sevgi duyması, sağlam temellerle beraberliğin adımlarının atılmasını, her türlü öğrenim ve öğretimin kolay olmasını sağlar. Sevgi ve saygı, sadakatin getirisidir. Sevgi birçok kapının anahtarı. Bir anne çocuğuna bir alışkanlığı kazandırmak için önce o eylemi ona sevdirmeli. Eşler arası mutlu bir beraberlik olabilmesi için ön şart sevgiyi bulabilmek. Bir çalışanın işinde başarılı olabilmesi için önce o işi sevmesi gerekli.

İnsanların toplumda kendilerini ifade etmeleri için bir iletişim aracına ihtiyaçları var. En güzel iletişim sağlanan araç dil. Yalnız dil yazıldığı kadar tekil bir anlam ifade etmez. Dil kendini çeşitli şekillerde ifade etmeyi sağlar. İnsan bakışıyla, gülüşüyle tebessümüyle bile her hareketini dillendirme yeteneğine sahiptir. Mesela kırıldığını belli etmek, tavır yapmak çoğu zaman dille değil ifadeyle olur. Fakat bunun içinde sadece güzel değil, kötü olanı da öğretilmelidir.

Okul öncesi dönem ve çocuklar

Okul öncesi çağda çocuklar, hayata zekâ ve duygu ile bakarlar. Hayatta herşey sevilmez, güzelin yanında çirkin, faydalının yanında zararlı da var. Çocuğa bunu anlatmanın en güzel yolu ise duygudur. Güzeli sevgi diliyle, çirkini nefret diliyle, faydalıyı sevgi diliyle, zararlıyı nefret diliyle anlamakta gereklidir. Çünkü sadece sevgi dilinden bahsetmek çocuğun zihnini tasnifsiz hale getirir. Yani güzel ile çirkini, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayıramaz ve hiçbiri arasında tasnif yapamıyor konuma gelir. Tabii ki iletişimde nefret dilini kullanmak hatalı ve sakıncalıdır. Burada bahsettiğimiz nokta çocuklara birşeylerin ayırımını duygu diliyle öğretebilmektir.

 

Kötü alışkanlık süreci

Kötü alışkanlıkların ve davranışların çoğu aklın inşa süreci tamamlanmadan ediniliyor. Bu dönemde çocuğun zihni her türlü bilgiye ve duyguya açık olduğu için doğru bir yöntem ile öğretim gerçekleştirmek lazım. O dönemlerde çocuklar zaten çeşitli dillerle kendini ifade edebiliyorken ona nefret dilini de nerede kullanılacağını öğretmek gerekir. Farklı diller olduğunu benimsemeli, ancak güzeli, iyiyi aşılayabilmek için sevgi dili gereklidir. Sevgi dilini de öğretebilmek için ailede iletişim her daim sevgi diliyle gerçekleştiriliyor olmalıdır. Ancak çocuk iyiyi sevip kötüden nefret etsin anlamında değil bu. Çocuklarımıza faydalı olmayacağını düşündüğümüz yiyecek ve içecekleri nefret diliyle öğreterek onları o yiyecekleri yemekten alıkoyabiliriz. Aynı durum faydalı besinler içinde sevgi dilini kullanarak gerçekleştirilebilir.

Bilhassa nefret dilinin toplumdan ve aileden atılabilmesi için bireylerin karşılıklı dayanışması ve nihai aşamada uzmanlar kanalıyla giderilmesi gerekmektedir.