Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun fahri danışmanı ve Akşam Gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, bugünkü "'Duyarsızlığın siyasallaşması…'" başlıklı yazısında ateşkesin sona ermesiyle birlikte güvenlik güçleriyle PKK arasında süren çatışmaların, bölge halkı üzerindeki etkisini ve siyasilerin tutumunu ele aldı. Kandil kendi Kürt partisi HDP'ye şiddet yanlısı arkaik solu bekçi kıldı, ifadesini kullanan Mahçupyan, "Evet, savaşın yeniden başlamasının ve ölümlerin sorumlusu PKK. Ancak bölge halkının devletle olan mesafesinin artmasının ve hissettiği yabancılaşmanın sorumlusu AKP… Çünkü yönetiyor. Bu yabancılaşma PKK'nın yeniden ve yeniden savaş başlatabilmesinin, yanlışlarının riskini taşıyabilmesinin de koşulu" dedi.
İşte Etyen Mahçupyan'ın yazısından bir bölüm:
Kürt siyaseti açısından Türkiyelileşmenin herkes tarafından görülen ironik tarafı, kendileri Türkiyeli olmayan bir cenahla gerçekleştirilmeye çalışılmasıydı. Öcalan bu basit gerçeğin farkında değil miydi, yoksa bilerek mi yaptı bilmiyoruz. Belki de çıkış noktası tam bu olmamakla birlikte süreç içerisinde Kandil'in belirleyiciliği ile bu duruma gelindi. Ama şu anki HDP'nin Kandil açısından epeyce ‘kullanışlı' hale gelmesinin zemini pratikte böyle sağlandı. Siyasi tercihlerin önüne her gelindiğinde iç tartışma HDP'yi Kürdi olmaktan ziyade ‘devrimci' sol bir çizgiye doğru itti. Kısaca söylemek gerekirse, Kandil kendi Kürt partisi HDP'ye şiddet yanlısı arkaik solu bekçi kıldı…
Söz konusu strateji Kandil'in Suriye siyasetine destek vermek üzere kullanılırken, örgütün Türkiye tabanında çatlamalara neden oldu. PKK/HDP'ye destek veren kitle bütün çağrı ve zımni tehditlere rağmen ‘öz savunma' davetine icabet etmedi. Ayrıca PKK'lı ‘değerli aileler' düzleminde bile büyük bir kopuş yaşandı. Örgüt yüzlerce mensubu ve akrabaları için infaz emri çıkarmak zorunda kaldı. Mantıken böyle bir dağılma sürecinin hükümetin elini rahatlatması, boşluğu dolduracak adımların atılabilmesi gerekirdi. Ama öyle olmadı… Özel tim mensuplarının duvar yazılarından ölmüş kişilere muamelelere uzanan çeşitli eylemleri denklemi her geçen gün tersine çevirdi. Burada polisin psikolojisini de dikkate almamak haksızlık olur. İnsanlar bölgeye giderken muhtemelen ve her an ölebilecekleri bilinciyle görev yapıyorlar. En yakın arkadaşlarını kaybediyorlar… Ne var ki polisin kendi psikolojisini ‘rahatlatmak' üzere yaptıkları, bölge halkının psikolojisini tam aksi yönde tetikliyor.
Böyle bir ortamda Tahir Elçi'nin ölümü önemli bir sınav teşkil etti. Savcının olay yeri incelemesinin defalarca engellenmesinin bir işlevi var. Belki muhtemel suçu PKK üzerine yöneltiyor ama bölgede devletin ne denli etkisiz ve güçsüz olduğunu da göstermeye çalışıyor. Bölge halkı karşılarında ‘ciddi bir devletin' var olup olmadığını sorguluyor… Devlet Tahir'e karşı bir girişimin olabileceğini nasıl düşünemiyor? Nasıl onu koruyamıyor? Savcılık olay yeri incelemesini sokağa çıkma yasağı varken niçin yapmıyor?
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!