Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç, bugünkü "HDP ve Medine Sözleşmesi" başlıklı yazısında Batman'daki yerel bir gazetenin haberini köşesine taşıdı. Bulaç, Batman'da Halkların Demokratik Partisi'nin(HDP) Ezidi milletvekili adayı Ali Atalan'ın bazı kesimlerce dini kimliğiyle ön plana çıkarıldığını belirtti. Medine Sözleşmesi üzerinden odak noktayı açımlayan Bulaç, "Kesin olan şu ki 7 Haziran seçimlerinin anahtar partisi olan HDP'nin alacağı sonuç Kürt hareketi yanında Türkiye ve Ortadoğu siyasetini de etkileyecektir," dedi.
İşte Ali Bulaç'ın yazısından bir bölüm:
Batman'da yayınlanan Çağdaş Gazetesi'nin (29 Nisan) verdiği habere göre basın mensuplarıyla sabah kahvaltısında bir araya gelen Batman HDP adayları şehrin sorunlarını konuşurken toplantıda söz alan 3. sıra adayı avukat Ayşe Acar Başaran birinci sıra adayı Atalan'a yönelik eleştirilerle ilgili şunları söylemiş: “Batman'da bazı kesimler bizi hedefe alıyorlar. Batman halkı muhafazakâr ama din konusunda bilgili insanlardır. Medine Sözleşmesi'ni kendimize şiar edinmişiz. Ama bir kesim kasıtlı olarak Ali Atalan'ın Ezidi olmasını ön plana çıkarıyor. Marjinal kesimlerin bunun üzerinden saldırdığını biliyoruz. Batman halkı, İslamiyet'i o kesimlerden çok daha iyi biliyor.”
Geçen sene mayıs ayında da Demokratik Toplum Kongresi'nin Diyarbakır'da düzenlediği uluslararası sempozyumda bu konu gündeme geldi. Ben de Medine Vesikası'nı etraflıca ele alan bir tebliğ sunmuştum. Müşahede ettiğim şu ki, Vesika katılımcılar arasında büyük bir ilgi görüyor. Gerek Türkiye'den gerek çevre ülkelerden veya başka yerlerden gelen katılımcılar heyecanla Vesika'ya atıfta bulunuyorlardı. Yıllarca üzerinde çalıştığım, Türkiye'de gündeme taşıdığım ve bugünkü kaos ve çatışma ortamında en uygun çıkış metni olarak gördüğüm Medine Sözleşmesi'nin özellikle Kürt aydınları ve siyasetçileri tarafından rağbet görmesi hem sevindirici, hem umut verici.
Vesika'ya ihtiyacımız olduğu açık. Her büyük beşeri havzanın ortak paydası olacak temel bir referansa ihtiyacı var. Batı'da 900 sene süren çatışmalardan sonra demokratik düzenin çatısı altında çok partili sistem, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, rekabet ederek iktidara gelme hakkı ve en önemlisi devletin tabi olduğu hukukun üstünlüğü ilkesi ile kuvvetler ayrılığı prensiplerinin referansı 1215'te imzalanmış bulunan Magna Carta'dır. Elbette söz konusu basit metnin imzalanması üzerinden epey zaman geçti. Ama siyaseti çatışmadan, husumet ve imhacı saldırılardan koruyan gelişmenin ilk adımı Magna Carta ile atılmıştır. Daha sonra ortaya çıkacak olan metinler -mesela BM İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı, Helsinki, Kopenhag vd.- ilhamlarını Magna Carta'dan alırlar.
Müslüman dünya tabii ki Magna Carta dahil olmak üzere Batı'da siyasete ilişkin ortaya çıkan metinlerden, siyasi ve hukuki müktesebattan olabildiğince yararlanacaktır. Hatta sadece Batı'dan değil, Hint ve Çin gibi Uzakdoğu havzalarında yaşanan tecrübeden yararlanmalıdır. Fakat yine de Müslüman dünyanın altına imza atacağı bir metne ihtiyacı var. Kendi kaynaklarımızdan habersiz olmamız büyük talihsizlik, Batı'dan herhangi bir filtreden geçirmeden iktibas ettiğimiz modeller bizim tarihsel ve toplumsal şartlarımızın ürünü olmadığından çözüm olamıyorlar.