Alman-Türkiye tarihi ve ilişkileri konusunda uzun zamandan beri araştırmalar yapan gazeteci Dr. Nikolaus Brauns, Almanya'da tutuklanan 3 MİT'çi ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Gülen cemaatine yakın gazetecilerin tutuklanmasından 3 gün sonra MİT'çilerin tutuklandığını ve bunun tesadüf olmadığını söyleyen Nikolaus Brauns, bu tutuklamalar ile Almanya'nın Erdoğan'a uyarı atışında bulunduğunu iddia etti.
İşte o açıklamalar:
Brauns'un aynı zamanda sosyalist günlük ‘Junge Welt' gazetesinde Türkiye ve Ortadoğu uzmanı olarak düzenli makaleler kaleme alıyor.
Brauns aynı zamanda Federal Sol Parti Meclis Grubu İç Politika Sözcüsü ve Federal Milletvekili Ulla Jelpke'nin de Basın Sözcüsü olarak görev yapmakta.
2014 yılının Aralık ayında Almanya'da MİT ajanı olduğu ileri sürülen üç Türk vatandaşı gözaltına alındı. Bugünlerde Koblenz Yüksek Eyalet Mahkemesi iddianameyi tamamlayarak, duruşmanın ne zaman başlayacağı konusunda bir karara varacak. Söz konusu bu üç kişi ne ile suçlanmakta?
Brauns: İddianamenin ayrıntılarını bilmiyorum, iddianame sadece söz konusu kişilerin avukatlarında ve mahkemenin elinde var. Federal Savcılık tarafından yapılan basın açıklamasının yanı sıra Focus dergisi gibi ‘devlet' ile iyi ilişkileri olan gazetecilerin yazdıklarından bilgi sahibiyim. Der Spigel, Focus dergisinde yer alan bilgilere göre gözaltına alınan üç kişi Türk ve Kürt muhalif güçleri ve onlara ait bilgileri MİT'e ispiyonlamak suçundan gözaltına alındılar. Yine söz konusu gazetelerin iddiasına göre ‘ajanlar' sadece bunlarla da kalmayıp DHKP/ C- PKK, Aleviler, Ezidiler ve Gülen Cemaatinin faaliyetlerini takip edip Ankara'ya bildirmekteler.
ALMANYA ERDOĞAN'A UYARI ATIŞINDA BULUNUYOR
MİT adına Almanya'da yaşayan çok sayıda ‘ jurnalciler' olmalı. Neden özellikle bu üç kişi gözaltına alındı ve casuslukla suçlandı? ( Muhammed Taha G., Göksel G., Ahmet D. )
Brauns: Gazete haberlerinden yola çıkarak bir değerlendirme yaptığımda gözaltına alınan bu üç kişinin ‘üst düzey' MİT ajanları olmadığını söyleyebilirim. Aksine küçük ajanlar. Örneğin Gülen cemaatine ait bir okulda ‘cinsel taciz' yapıldığına dair sadece duyumlardan yola çıkılarak, gerçek dışı bir bilginin Ankara'ya sızdırılması olayını üst düzey birisi yapmaz. Bu konuda zaten herhangi bir delilin olmadığı da ilgili makamlar belirtiyor. Bu tür enformasyon akışı MİT içerisindeki üst düzey konumdaki kişiler tarafından yapılmayacağı kanaatindeyim. Özellikle ilgi çekici olan ise ‘ele başı' olarak nitelendirilen Muhammed Taha Gergerlioğlu'nun dönemin Başbakanı Erdoğan'ın danışmanı olması. Kendisi AKP içerisinde bürokrasinin farklı kademelerinde yer almış biri. Dolayısıyla Gergerlioğlu'nun gözaltına alınması ile Almanya Erdoğan'a uyarı atışında bulunuyor.
GÜLEN CEMAATİNE SALDIRI OLUNCA ALARM ZİLLERİ ÇALDI
Neden peki? Erdoğan uzun yıllardan beri Batının gözünde ‘sevilen' bir liderdi. ( Gezi sürecine kadar) Hatta İlk dönemlerde Alman medyası AKP ve Erdoğan'ın politikasını İslam ülkeleri için örnek demokrasi modeli olarak sunuyordu. Erdoğan idaresinde Türkiye uzun bir süre ‘ favori' ülke olmuştu. Şimdi ne oldu da bu uyarı atışı gerçekleşti?
Brauns: Gezi protestosundan beri ( 2013) Erdoğan NATO ülkeleri ( partnerleri) ve AB tarafından ‘tehlike' ‘riziko' taşıyan lider olarak görülmeye başlandı. Batı ittifakı açısından Erdoğan öngörülemeyen, sağı solu olmayan bir politika izlemeye başladı. Suriye politikası konusunda Erdoğan ile NATO politikası arasında tezatlar oluşmaya başlamıştı. Erdoğan'ın Suriye politikası sadece Esad'a karşı ılımlı Batı yanlısı silahlı muhalif grupları teşvik etmekle kalmadı, kontrol dışı çıkan İŞİD gruplarını teşvik etmeye dayanmaktaydı. Bu bir boyutu. Diğer boyut ise Erdoğan Rusya ile ilişkisinde de kırmızı çizgiyi aştı. Enerji bağımlılığından dolayı Erdoğan Putin ile iyi ilişkiler kurmaya özen gösterdi. Erdoğan tarafından Türkiye ticari yatırımlar açısından ‘çekici' bir ülke olarak gösterildi. Ancak ülkeyi iç savaşın eşiğine getirdi. Şu anda Batılı yatırımcılar için Türkiye riziko taşımakta. Erdoğan'ın otoriter politikası şu an sadece radikal sol, sendikalar, Kürtler, Aleviler değil, Gülen cemaati ve Batı sermayesinin yakın müttefiklerini de karşısına aldı. Özgür Gündem ve Odatv gazetecileri tutuklandıklarında Batının çok da umurunda değildi. Erdoğan'ın Gülen cemaatine saldırmasıyla birlikte Berlin'de, Brüksel'de, Washington'da alarm zili çalmaya başladı. Şunu açıkça söylemeliyim ki Batı, NATO ülkeleri ve Alman hükümeti için Türkiye'de demokrasi gelişmiş, gelişmemiş o kadar da önemli değil. Onlar için önemli olan sermaye, gaz, petrol yatırım ve enerji yollarının güvenliği ve NATO ile olan askeri ilişkiler.
CEMAAT GAZETECİLERİNİN TUTUKLANMASINDAN HEMEN SONRA MİT'ÇİLERİN ALMANYA'DA TUTUKLANMASI TESADÜF DEĞİL
Gülen cemaatine mensup gazetelerde çalışan gazetecilerin tutuklanması ile Almanya'da MİT ‘ajanlarının' gözaltına alınması arasında bir bağlantı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Neden?
Brauns: Kesinlikle. Türkiye'de Zaman gazetesinin bürosunun basılması, ‘Gülenci' gazetecilerin tutuklanmasından birkaç gün sonra MİT ajanlarının Almanya'da gözaltına alınması tesadüf olmasa gerek. AB ve Amerika söz konusu gazete baskınlarına yönelik operasyonları sert bir şekilde eleştirdi. MİT ajanlarının Almanya'da gözaltına alınması, Erdoğan'ın yurtdışındaki ‘paralel devlet' tehdidine karşı kendisine verilen bir yanıt olarak görünmekte. Gülen cemaati 1960'lı yıllardan beri Amerika ve CIA ile yakın ilişki içerisindedir. Bundan bir süre önce Sol Parti Federal Meclis grubu Alman hükümetine yanıtlanması istemiyle Gülen yanlısı şirketlerin, kurumların ilişkilerini soran soru önergesi hazırlamıştı. Gülen cemaati Almanya'da okulları, medya grubu ve dernekleri ile hızlı bir biçimde örgütlenmiştir.
Alman Anayasayı Koruma Dairesi, Alman İstihbaratı ve MİT arasındaki ilişkileri genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Brauns: Bunun için biraz tarihe bakmak gerekir. 19. yüzyıldan beri Bağdat yolu gerek Alman gerekse Türkiye açısından gerek güvenlik gerekse askeri yönden büyük önem taşımaktaydı. Birinci Dünya Savaşında ikili ittifak, 1950'li yılların Soğuk Savaş Döneminde NATO kooperasyonu kapsamında Türkiye ile Almanya arasındaki ittifak devam etti. Bu ilişki günümüz için de geçerli. NATO ülkesi olarak Türkiye'nin jeo-politik konumu Almanya için büyük önem taşımakta. Özellikle Orta ve Uzak Doğu; Kafkaslar için Türkiye adeta sıçrama tahtası konumunda.
"MİT İLE ALMAN GİZLİ SERVİSİ ARASINDA YAKIN BAĞ VAR"
Bu bakımdan MİT ile Alman İstihbarat birimleri arasında geleneksel olarak aralarında çok yakın bir bağ olmuştur her zaman. Almanya'da devam eden PKK; DHKP/C, TKP-ML davalarında görüldüğü gibi. Bütün bu gruplara karşı Alman İstihbarat Servisi MİT ve güvenlik birimleri ile enformasyon akışı yapmakta. Bunun tam tersi, Kürt aktivistler, iltica eden gruplar konusunda da Alman istihbarat birimi MİT'e bilgi vermekte. Örneğin Der Spigel dergisinde yer alan habere göre, 2013 yılında Paris'te öldürülen üç Kürt kadının öldürülmesi olayına MİT'in parmağı olup olmadığı konusunda veri transferinde kısıtlamalar getirildi. Ancak MİT'in ne derece olaya karıştığı konusunda ise elbette yorum yapamam.
Alman İstihbarat Birimi MİT'in Almanya'daki faaliyetlerini muhtemelen uzun süreden beri biliyordu!
Brauns: Kesinlikle. PKK, DHKPC'lilere karşı birlikte hareket etti iki istihbarat birimi. Almanya'nın Köln kentinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği'ne (DİTİB) ait Ehrenfeldt Camisinin MİT tarafından istihbarat merkezi üs olarak kullanıldığı uzun yıllardan beri bilinmekteydi. MİT tarafından Almanya'da organize edilen şiddet eğilimli olaylar da uzun yıllardan beri bilinmekte. Bu konuda bir şey hatırlatmak istiyorum size. 5 Ocak 1980 tarihinde Berlin'de Sovyetler Birliği'nin Afganistan müdahalesi konulu bir bildiri dağıtırken ülkücüler tarafından öldürülen Türkiye Komünist partisi üyesi Celallettin Kesim olayını hatırlatayım. Bu olayın arkasında MİT'in olduğu son derece açık. 1986 yılında Hamburg Konsolosluğu'na saldırı olmuştu. Bazı olayları bu dönemlerde MİT yaptığı halde başka sol gruplar hedef gösterilmişti. Bu konuda geçen yıl MİT'in yurtdışında muhalif güçlere karşı işlevini sorgulamak üzere Federal Sol Parti Alman hükümetine soru önergesi verdi. Alman hükümeti bir çok soruyu 'gizli' ve ‘güven ilişkisi' olduğu gerekçesiyle yanıtsız bıraktı.
Almanya'daki ‘casusluk davasına' Alman medyası fazla önem vermemekte. (Der Spigel, Focus gibi bazı dergi, belli başlı gazeteler dışında) Focus dergisi muhabiri Josef Hufelschulte dava ile ilgili geçtiğimiz hafta önemli iddialarda bulundu. Focus bu bilgileri nerden aldı? Yüksek Eyalet Savcılığı, iddianamenin basına verilemeyeceğini belirtirken, Focus dergisi iddianamede yer alan bazı bilgilere yer verdi!
Brauns: Josef Hufelschulte Alman İstihbarat Servisine ( BND) çok yakın biri. Kendisi 1990'lı yıllarda Spigel dergisinde çalışan gazeteciler hakkındaki bilgileri Alman İstihbarat Servisine sızdırmakla tanınmaktaydı. Hufelschulte hala BND ile sıkı bilgi alışverişinde. Genellikle manipüle haberler yapmakta. Örneğin Hufelschulte, bir kaç yıl önce ‘anonim haber kaynaklarından' aldığı bilgiye göre Sol Parti Federal Meclis Grubu tarafından verilip, Alman hükümetinin verdiği cevapları ‘aşırı sol' gruplara aktardığımı iddia etmişti. Üstelik Alman hükümetinin soru önergelerine verdiği yanıt internet sayfasında bile yer almakta. Önergelere verilen yanıt herkes tarafından okunabilir, kamuya açıktır. Hufelschulte Sol Partiyi ‘ güvenliği tehdit' edici olarak görmekte. Böylesine manipüle edici bir haberi sadece İstihbarat Birimlerinde çalışan biri yapar! ...
FOCUS'TAKİ İDDİALAR ALMAN İSTİHBARATINCA YAZDIRILDI
Ya Focus'ta yer verilen iddialar?
Brauns: Focus'ta yer alan iddiaların Alman İstihbarat biriminin direktifi doğrultusunda yazıldığını düşünüyorum. Manüplatif bir haber. Haberde davanın başladığı yazılı. Oysa Eyalet Yüksek Mahkemesi daha bugünlerde iddianameyi hazırlayacak ve duruşma tarihlerini belirleyecek. Alman savcısına yönelik davanın bir an önce başlanması için bir uyarı niteliğinde hazırlanmış bir haber olarak değerlendiriyorum. Haberin içeriğinin tamamen doğru ya da yanlış olduğunu da söylemek istemiyorum. BND'ye yakın olarak tanınan bir gazetecinin bu tür bir haberle neyi amaçladığını ve kime fayda getireceğini sorgulamak zorundayız.
Hufelschulte Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı ( NSA) MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın iki yıl önce Süleyman Şah Türbesine yönelik operasyonla ilgili Suriye planlarına ilişkin telefon görüşmelerinin dinlendiğini iddia etti. Ne derece inandırıcı bu iddia?
Brauns: Hufelschulte'nin İstihbarat birimlerindeki kontaklarından dolayı yazdığı idialar doğru olabilir. Türkiye'nin Suriye'ye savaş açmak için olası senaryoların konuşulduğu toplantılarına ait ses kaydının ‘cemaat' tarafından sızdırıldığı iddia ediliyor. Focus dergisinde çıkan haber ile ilgili olarak Today Zaman gazetesinde oldukça geniş makale yayınlandı ve hatta Gülenci basın adeta bilgilerin dışarıya sızdırılması kendilerini beraat etmiş hissettiler. Hufelschulte haberinde telefon görüşmesinin dinlendiğini söylüyor. Burda da manüpilatif bir yorumlama var. Çünkü telefon görüşmesi olmadı, aksine MİT Müsteşarı Hakan Fidan, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler bir araya gelerek gizli görüşme gerçekleştirdi. Yani telefon görüşmesi değil, yapılan bir toplantıydı. Ayrıca Hufelschulte Türk politikasını da çok iyi bilmiyor. Çünkü Gülen'in adını iki "l" ile ( Güllen olarak) yazmış. Ya bilerek ya da eksik araştırma yapmış. Sanki bu haber telefon görüşmelerinin sızdırılmasında iddia edilen Gülen cemaatini beraat ettirmek istercesine yazılmış. Ancak şunu söyleyebiliriz. Focus dergisi BND, MİT ve NATO arasındaki çelişkilerin ne kadar arttığını kanıtlamakta.