Amazon'da 10 gün: Uçak kazasından sadece o kurtuldu
Amazon'da 40 gün sonra kurtulan 4 Kolombiyalı çocuk, 91 kişinin öldüğü uçak kazasından tek başına kurtulan Juliane Koepcke'nin akıl almaz hikâyesini hatırlattı.

Oluşturma Tarihi: 2023-06-22 19:16:25

Güncelleme Tarihi: 2023-06-22 19:31:12

Juliane tamamen bitkin, omuzları güneşten yanmış, zihni açlıktan bulanıklaşmış bir hâlde kendini nehir kıyısına sürükledi. Sadece birkaç metreyi kat etmesi saatlerini almıştı. Sırtındaki yara canını acıtıyordu, kurtçuklar derisinde derin bir delik açmıştı. Peru'nun yağmur ormanlarında on gün boyunca tek başına mücadele ettikten sonra nihayet umduğu şeyi bulmuştu: Medeniyete dair bir işaret. Bir tekne ile direklerden ve palmiye yapraklarından yapılmış basit bir barınak. Bu onun hayatta kalmak için tek şansıydı.

Orada bekledi. Uyudu, umut etti ve beklemeye devam etti. Arada açlığını gidermek için bir kurbağa yakalamaya çalıştı. Ama nafile. Gece çöktü ve gün ağardı. Ya kimse gelmezse? Devam edemeyecek kadar zayıfı. Ve nihayet, on birinci günde, ormandan üç adam çıkıp geldi. Ona hayretler içinde bakan adamlara İspanyolca kaza yaptığını söyledi ve ekledi: “Benim adım Juliane.”

Juliane orman hakkındaki derin bilgisi sayesinde yaşama tutundu

O sırada 17 yaşında olan ve şimdiki adı Juliane Diller olan Juliane Koepcke'nin hikâyesi tüm dünyaya yayıldı. Alman asıllı genç kız 1971 yılının sonunda Peru'da 91 kişinin öldüğü uçak kazasından sağ kurtulmuştu. Kurtarıldığı güne kadar 10 gün boyunca ormanda mücadele etti.

Onun hikâyesi, kısa bir süre önce bulunan ve Kolombiya ormanlarında 40 gün boyunca hayatta kalan dört çocuğun yaşam mücadelesiyle benzerlik gösteriyor. Yerli bir topluluğun parçası olan çocuklar, en büyük kız kardeşleri sayesinde hayatta kaldı. Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro hastaneyi ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, “Diğer üçünün hayatta kalmasını onun bilgisine ve liderliğine borçluyuz” dedi.

Juliane de tıpkı Amazon çocukları gibi orman hakkındaki derin bilgisi ve uyum becerisi sayesinde yaşama tutundu. Zoolog olan anne ve babasıyla birlikte Peru yağmur ormanlarında bir araştırma istasyonunda büyümüştü ve bu nedenle çevreye aşinaydı. Uçak kazasından kırk yıl sonra on iki dile çevrilen “Gökten Düştüğümde Orman Hayatımı Nasıl Kurtardı?” isimli bir kitap yazdı.

Tarih 24 Aralık 1971'di ve Noel öncesiydi. Juliane ve annesi Lima Havaalanı'ndaki kalabalığın arasında ilerliyordu. Bekleme salonunda kargaşa hüküm sürmekteydi. Bir gün önce bazı uçuşlar iptal edilmişti ve şimdi yüzlerce insan Noel'de evinde olabilmek için uçağa yetişmeye çalışıyordu. Bekleyen yolcular arasında, yıllar sonra Juliane ile tanışacak ve onun yaşadıkları hakkında ‘Wings of Hope' adlı bir belgesel çekecek olan yönetmen Werner Herzog da vardı. Çekimler için ekibiyle birlikte Juliane ve annesiyle aynı yere, Pucallpa'ya uçmayı planlıyordu.

Peru'nun başkentinde bulunmalarının tek nedeni Juliane'nin bir gün önce orada okuduğu okuldan mezuniyet belgesini almasıydı. Oradan da evleri olan Panguana Araştırma İstasyonu'na geçmeyi planlıyorlardı. Herzog'un aksine, anne kız Peru havayolu şirketi Lansa'nın uçağında yer bulmayı başardı. Bu bir Lockhead L-188A Electra turboprop uçağıydı ve Juliane daha sonra kitabında şöyle yazdı: “Uçağı nihayet gördüğümüzde bize muhteşem gelmişti, yepyeni görünüyordu.”

Ancak sonradan anlaşıldı ki, pek öyle değildi.

İkisi de yerine oturdu; sondan ikinci sıra, 19 numara. Juliane pencere kenarında, F koltuğunda, annesi ise üç koltuklu sıranın ortasındaydı. Ortam neşeliydi ve herkes Noel için heyecanlıydı. Uçuş görevlileri sandviç servisi yapıyorlardı. Yarım saatlik uçuşun ardından coşku yerini paniğe bıraktı.

Uçak bir fırtınanın içine doğru ilerliyordu. Juliane daha sonra bunu ‘cehennemin pençesine düşmek' olarak tarif etti. Uçak sallanıyor, dışarıda şimşekler çakıyor, insanlar çığlık atıyor, bagajlar bölmelerinden fırlıyor ve bardaklar havada uçuşuyordu. Juliane annesinin “Her şey bitti” dediğini duydu. Bu onun sesini son duyuşu oldu.

Ve Juliane'in oturduğu koltuk havada tek başına savruldu ve düşmeye başladı. Bilincini kaybetti. Düşmeye devam etti. Uyandı. Ormanın yaklaştığını gördü. Sık ağaç örtüsü ona brokoli kafalarını anımsattı. Kemerin onu boğduğunu hissediyordu.

Bilinci yerine geldiğinde yumuşak orman zemininde yatıyordu. Vücudu çamur içindeydi, gözlükleri ise yoktu. Sol gözü şişmiş, beyin sarsıntısı geçirmiş, köprücük kemiği kırılmış ve çok sayıda yara almıştı. Ama hâlâ yaşıyordu. Sonradan hatırladığına göre o anda korku değil “sınırsız bir terk edilmişlik hissi” yaşadı. “Gözlerimi açtığımda gördüğüm manzarayı asla unutmayacağım: Ormandaki devasa ağaçlarının tepeleri ve yeşilin tüm tonlarını aydınlatan altın rengi ışık” diye yazıyor uyandığı an hakkında.

Akan su, özgürlüğe giden bir yol

Başta annesi olmak üzere hayatta kalan diğer kişileri bulmak için çabaladı ama kimseyi bulamadı. Ne bir enkaz parçası ne bir bagaj; bulduğu tek şey sadece bir torba meyve şekeriydi. Çok geçmeden hayatta kalmak için kaza bölgesinden ayrılması gerektiğini anladı. Düştüğü yerdeki ağaçlar o kadar yoğundu ki arama uçakları tarafından fark edilmesi mümkün değildi.

Yazlık elbisesi, ayağındaki tek sandaleti ve şeker torbasıyla yola koyulan Juliane, kısa süre sonra bir su akıntısıyla karşılaştı. Daha sonra kitabında yazdığı gibi, bu keşif onu büyük bir umutla doldurdu ve muhtemelen hayatını kurtardı. En küçük akıntıların bile genellikle bir dereye dönüştüğünü ve sonunda bir nehre aktığını öğrenmişti.

Gün boyunca akan suyu takip etti ve akşam karanlık basınca nehir kıyısında korunaklı bir yer aradı. Gün ışığının yoğunluğuna göre saati tahmin etti. Zorlukla uyuyabiliyor, şiddetli yağış ve soğuk onu uyanık tutuyordu. Hava yağışlı olmadığında ise sivrisinekler ve böcekler ona adeta işkence ediyordu. Annesini çok düşünüyor ve onun çoktan kurtarılmış olabileceği ihtimaline tutunmaya çalışıyordu.

Bıçağı ya da çakmağı yoktu bu yüzden balık yakalayamıyor ya da bir kök pişiremiyordu. Kolombiyalı çocuklar yabani mango ve çarkıfelek meyveleriyle hayatta kalmayı başarmışlardı. Ancak aylardan Aralık'tı ve neredeyse hiç meyve yoktu.

Belgeseli çekildi

Wings of Hope, Werner Herzog tarafından yönetilen 1998 yapımı bir belgesel. Film, 1971 yılında yıldırım çarpması sonucu havada parçalanan LANSA 508 sefer sayılı uçaktan kurtulan tek kişi olan Juliane Koepcke'nin hikâyesini anlatıyor.

Herzog'a bu filmi yapmak için ilham veren şey, filmi için mekân keşfi yaparken aynı uçağa binmekten kıl payı kurtulmuş olmasıydı; son anda yapılan bir değişiklik nedeniyle rezervasyonu iptal edilmişti. Filmde Herzog ve Juliane Koepcke, (farklı bir havayolu şirketiyle) Lima'dan Pucallpa'ya uçuyor. Koepcke'nin kaza sırasında oturduğu sıraya oturuyorlar. Ormanda büyük bir enkaz parçası ortaya çıkarıyorlar ve ardından Koepcke'nin 10 gün boyunca yürüdüğü yolları aşarak üç adam tarafından bulunduğu küçük köyü ziyaret ediyorlar.

Altıncı gün Juliane tahmin ettiği gibi büyük bir nehirle karşılaştı. Zehirli yılanlara ya da örümceklere basma riskinden kaçınmak için önce suda yürümeye başladı. Daha sonra nehrin ortasında akıntının kendisini sürüklemesine izin verdi. Kitabında şöyle diyor:

Benim avantajım şuydu: Ormanda yeterince uzun süre yaşamıştım. Annem ve babam zoologdu ve bana göstermedikleri neredeyse hiçbir şey yoktu.

Yüzdü, umut etti, dinlendi ve şüpheye düştü. Günler geçiyor ve gücü azalıyordu. Güneş cildini kavuruyor, sinekler yaralarına yumurta bırakıyordu. Hayaller görmeye başlamıştı: Aniden çatılar beliriyor ve tavuklar gıdaklıyordu. Ölmemek için bir şeyler yemesi gerektiğini biliyordu, ama nasıl? Taşlı bir kıyıda oturdu ve orada tekne gördü. O gün 3 Ocak 1972, yani üç oduncu tarafından kurtarıldığı gündü.

Yaşadıkları hakkında ancak yıllar sonra konuşabildi

Trajedinin ardından babası onu Almanya'daki teyzesinin yanına gönderdi ve orada eğitimini tamamladı. Daha sonra biyoloji okudu ve yarasalar üzerine doktora yaptı. Daha sonra Münih'teki Zoolojik Devlet Koleksiyonu'nun müdür yardımcısı olarak çalıştı.

Sonradan söylediğine göre, ormandaki soğuk ve uykusuz geceler boyunca sık sık onca insan arasından neden kendisinin hayatta kaldığını düşündü. Zaman içerisinde düşünceleri pekişti ve ailesinin hayatını adadığı işi devam ettirmeye karar verdi. “Bana ikinci bir hayat verildi. Ve bunu ormanları korumak için kullanmak istiyorum” diyor.

2021 yılında, doğaya ve Peru yağmur ormanlarındaki insanlara olan bağlılığından dolayı Federal Liyakat Nişanı ile ödüllendirildi. Ve şu anda ailesinin kurduğu Peru'daki Panguana araştırma istasyonunu yönetiyor.