Ayasofya için yedi el
Cins Dergi'den Fikri Akyüz memleketin entelektüel camiasının Ayasofya düşüncelerini yazdı.

Oluşturma Tarihi: 2016-06-09 09:19:41

Güncelleme Tarihi: 2016-06-09 09:19:41

Ayasofya Camii'nin müze haline getirilişinden dolayı bu memleketin entelektüel camiasının önemli bir kısmında şiddetli reaksiyonlar oldu. Bu tepkiler, bazen bir makale, bazen bir bildiri, bazen de bir şiir yoluyla gündeme taşındı. Şimdi bunlardan bazılarını aktarıyorum:

Necip Fazıl Kısakürek

Âlemde cüceleşmiş devlerin, eski rollerini takınmasından daha çirkin bir tablo yoktur. Bizi bu hale getiren, annemizin cennet kokulu başörtüsünü sarhoş kusmuğuna bez diye kullanan, milli kültürümüzü çöplüğe ve milli iktisadımızı kumarhaneye çeviren, zekâmızı maymunlaştıran ve kalbimizi kanserleştiren, tarihi 129 yıllık olan bir cereyanın kendi öz evimizde, yüzümüze kapadığı oda, ruh ve mukaddesat odamız… Ayasofya budur.

Ayasofya, muayyen bir idare ve zihniyetin getirdiği, ruhi, ahlaki, içtimai, iktisadi, idari, siyasi felaketler eliyle Batı dünyasına takdim edilen hediye kutusu üzerindeki fiyonglu kurdeledir. Topyekûn şahsiyetlerini düşmana teslim edici böyle hediyeleri veren milletler, hediyeyi alanlar nazarında hakir ve zelildir. Ayasofya'yı kapalı tutmak, Allah'a sövmeye, Kur'an'a tükürmeye, Türk tarihini kabire atmaya, Türk iffetini kirletmeye, Türk vatanını satmaya eş değer bir suçtur.

Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya, onların aynı şekilde mühürlemeye yeltenip de hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akanını durduramadığı ve çığlaştığı günü dehşetle kolladığı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi açılacak. Ayasofya'yı artık önüne geçilmez bu sel açacak. Bekleyin gençler.. biraz daha rahmet yağsın.. Sel yakındır.

(1965 yılında Milli Türk Talebe Birliği'nde düzenlenen konferanstan.)

Bediüzzaman Said Nursi

Mesela Ayasofya Camii, ehl-i fazıl ve kemalden mübarek ve muhterem zatlarla dolu olduğu bir zamanda, tek tük, sofada ve kapıda haylaz çocuklar ve serseri ahlaksızlar bulunup Camiin pencerelerinin üstünde ve yakınında ecnebilerin eğlenceperest seyircileri bulunsa, bir adam o cami içine girip ve o cemaat içine dahil olsa; eğer güzel bir sada ile, şirin bir tarzda, Kur'an'dan bir aşir okusa, o vakit binler ehl-i hakikatin nazarları ona döner, hüsn-ü teveccühle, manevi bir dua ile o adama bir sevap kazandırırlar. Yalnız haylaz çocukların ve serseri mülhidlerin ve tek tük ecnebilerin hoşuna gitmeyecek.

Demokrat Parti'nin Ayasofya'yı açması elzemdir. Ezan-ı Muhammedi'nin (sav) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, Ayasofya'yı beş yüz sene devam eden kutsi vaziyetine çevirmek serbestisini dindar Demokratlar ilan etmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalıdırlar..

(Emirdağ Lahikası. Sinan Matbaası. 1959) Beş vakit, loşluğunda, saf saftık Davetin vardı dün ezanlarda Seni, ey mabedim, utansınlar Kapayanlar da açmayanlar da (Dualar ve Aminler. 1990. Sf: 162)

Arif Nihat Asya

Beş vakit, loşluğunda, saf saftık

Davetin vardı dün ezanlarda

Seni, ey mabedim, utansınlar

Kapayanlar da açmayanlar da

(Dualar ve Aminler. 1990. Sf: 162)

Ziyad Ebüzziya

Ayasofya'yı “paralı ziyaret ettirmekle devlete gelir sağlıyoruz" diyenler bulunabilir. Mozaikler, panolar, sanat eserleri cami kısmı dışındadır. Koridorlarda, dehlizlerde, üst kat galerilerindedir. Pekâlâ, basit bir tertiple, caminin ibadet kısmına parasız, diğer kısımlarına paralı girilip gezilebilecek imkân sağlanabilir. Sorarım siz okuyuculara, bugün bir Müslüman turist kafilesi veya yerli bir Türk grubu, Ayasofya müzesinin eski cami kısmında yerlere gazeteler serip namaza dursalar başlarına neler gelir? Ne yobazlıkları, ne mutaassıplıkları, ne mürtecilikleri kalır. Mahkemelerde sürünmeleri de caba olur. Hâlbuki Temmuz 1067'de, Efes'e gelip kendi dinince Hacı olan Papa 6. Paul, Efes'ten İstanbul'a geçmiş, Ayasofya'ya girmiş, cami kısmında diz çökmüş, yanında devrin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil olduğu halde Vekilden nezaketen müsaade istemiş ise de Vekilin cevabını beklemeden istavroz çıkarmış, ibadetini tamamlamış, sonra da yere kapanıp zemini öpmüştür. Papa, İstanbul'da, Ayasofya'dan başka ziyaret ettiği hiçbir yerde ne yeri öpmüş ne de ibadette bulunmuştur. Ayasofya'da bunu yapmış olması, burasını bir cami değil, bir kilise olarak kabul etmesindendir. Zira bir Müslüman her yerde, bir kilisede, bir havrada pekâlâ namazını kılabilir. Ama bir Katolik, bir Musevi asla bir camide dini ibadetini yerine getiremez, dini bunu kesinlikle yasaklar…

(“Ezan Sesine Hasret Ayasofya" isimli makalesinden…)

Fahir Armaoğlu

Şunu bilhassa belirtmek isteriz: Yunan'dan çekinerek Ayasofya'yı İslam ibadetine açmaktan kaçınmak, Türkiye'nin egemenlik ve bağımsızlığı üzerinde Yunanistan'a ipotek hakkı tanımak demektir. Yalnız bu caminin isminin değiştirilmesi gerekir. Hıristiyan ismi ile cami olmaz. Bu caminin ismi “Fetih Camii" olmalıdır. Zaten Ayasofya'nın camileşmesi, İstanbul'un fethini sembolize ettiği içindir ki, Yunanlı da fethin intikamını canlı tutmak amacı ile Ayasofya isminin muhafazasına ve cami olarak kullanılmasını engellemek suretiyle kilise vasfının devam ettirilmesine çalışmaktadır. Ayasofya onlar için “megalo idea"nın en büyük temsilcidir.

Türk Milliyetçiler Der.

İnsanların Tanrı'ya ibadet ettikleri bir yerin, zorla ibadet yeri olmaktan çıkarılması, vicdan hürriyetine açık bir tecavüz ve anayasadaki laiklik prensibinin de çiğnenmesidir. Türk milleti, Ayasofya'yı Bizans müzesi yapmanın taşıdığı zelil aşağılık duygusunu ve yaltaklanma düşüncesini sezecek zekâya ve buna asla gönlü razı olmayacak milli şuur ve gurura sahiptir. Ayasofya'yı, Türk mertçe vuruşarak Bizans'tan almıştı. Şimdi o, hile ile ve ihanetle Türk'ten alınıp Bizans'a verilmiş bulunuyor. Hak yerini bulacaktır. Hak er geç yerini bulacaktır. Zira kılıcı ile tarihin bir çağını kapatıp bir çağını açan açacak kudreti gösteren Türk milleti, buna karşı sinsice yapılan tecavüzün manasını anlayacak ve bunu önleyecek medeni cesaret ve şuuru ırkî bünyesinde saklı olarak taşımaktadır.

(Derneğin aynı adlı dergisinin Mart 1952 yılındaki nüshasından.)

N. Yıldırım Gençosmanoğlu


Bunca zahmet, bunca şehit, bunca kan / Neden yaptın bunu Sultan Mehmet Han / Hatanı silmedi hâlâ asırlar / Hele işlediğin öbür kusurlar / Yaptığın bu yanlış işler yüzünden / Bütün Avrupa'nın düştük gözünden / Neyse ki çağımız füze çağıdır / Ayasofya'nın da müze çağıdır / Şol dört minareyi dört dikili taş / Gibi sessiz kılıp eyledik çağdaş / Eğer uğramazsak kem bir nazara / Belki korlar bizi Ortak Pazar'a.

(Türk Edebiyatı Dergisi. Haziran 1988)