7 Aralık 2021 tarihinde Resmi Gazete 'de yayınlanan ‘Av ve Yaban Hayvanlarının ve Yaşam Alanlarının Korunması, Zararlılarıyla Mücadele Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin' 3. maddesiyle; 24/10/2005 tarihli ve 25976 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan ‘Av ve Yaban Hayvanlarının ve Yaşam Alanlarının Korunması, Zararlılarıyla Mücadele Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik'te değişiklikler yapıldı. Bu değişiklik ile söz konusu yönetmelikte “İnsan yaralama ve ölümüne neden olanlar, insan canına veya mala zarar verenler, insan yaralanması ve ölüm olaylarına sebep olan zararlı ayı ve kurt gibi yaban hayvanları 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu'nun 4'üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü kapsamında her türlü ateşli silah ve ihtiyaç duyulması halinde men edilen avlanma yöntemleri de kullanılarak acilen alandan çıkartılır, bunu takiben zararlı hayvan ile ilgili prosedür tamamlanır” ifadesi yer almış oldu.
Doğa Koruma için çalışan sivil toplum kuruluşları tepki gösterdi
Türkiye'de doğa haklarını savunan sivil toplum kuruluşlarından söz konusu yönetmelik değişikliğine tepki geldi. 234 kuruluş tarafından yapılan ortak açıklamada, bilimsel araştırmalara göre yaban hayvanlarının şehirleşme, yol ağları, tarım, madencilik, enerji hatları gibi insan faaliyetleriyle yaşam alanlarını büyük oranda yitirdiği hatırlatılarak hayvanların üzerindeki kaçak avcılık baskısına dikkat çekildi.
Açıklamada ayrıca, yönetmelikte bahsi geçen “men edilmiş yöntemlerin kullanılması” ibaresinin sadece yaban hayvanları için değil çevre ve insan sağlığı için de tehdit oluşturacağına ve boyutları öngörülemeyecek zararlar yaratan zehir bırakma uygulamasının önünü açacağına dikkat çekildi. Açıklamada şu görüşlere yer verildi: Zehir bırakma sadece hedef türü değil diğer canlıları, toprağı ve suyu da zehirlemek anlamına gelir. Doğadaki yarılanma süresi yıllar alacak bu zehirli maddelerin etkileri yıllarca sürecektir. Men edilmiş yöntemlerden kapan kurma ise etik değerlerle çelişen ve canlı için son derece acı verici bir uygulamadır. Bu zalim yöntemin de hedeflenen canlı dışındaki türlere zarar verme ihtimali kaçınılmazdır. Zarara konu olan hayvanın belirlenmesi, buna neden olan davranışın altında yatan nedenlerin doğru tespitini gerektirir. Zarara konu hayvanın alandan uzaklaştırılması hem hayvanın acı verici uygulamalara maruz kalmaması hem de müdahalede bulunmaya çalışan sivillerin can güvenliği açısından uzmanlarca gerçekleştirilmelidir.
Konu hakkında açıklama yapan Doğa Araştırmaları Derneği Genel Müdürü Osman Erdem zararlı olarak nitelendirilen hayvanlar içerisinde popülasyonları hızla azaldığı için ulusal ve uluslararası mevzuatla koruma altına alınmış hayvanlar da bulunmaktadır. Endişemiz, Yönetmelikte yapılan değişikliğin yaban hayvanlarını avlamak veya öldürmek isteyen kişileri cesaretlendirmesi ve teşvik etmesidir. Ayı ve kurt da olsa mecbur kalmadıkları sürece kendilerini riske atarak insanların bulunduğu bölgelere inmeyeceklerini; hayvanların yaşam ortamlarının daraldığı, özellikle son yıllarda yapılan HES'ler ve şiddetli kuraklık nedeniyle içecek su ve yeterli besin bulamadıkları; bu nedenle kendilerini de riske atarak daha fazla yerleşim alanlarına inmek durumunda kaldıklarını belirten Erdem; çözümün yeterli su ve besin bulamadıkları için yerleşim alanlarına inen hayvanları vurmak, öldürmek değil, hayvanların doğal yaşam alanlarında yeterli besin ve su bulabilecekleri ortamları sağlamak olduğunu söyledi.
Türkiye'de biyoçeşitlilik, hayvan hakları, çevre gibi konularda çalışan sivil toplum kuruluşlarının neredeyse tamamının avcılığın yasaklanmasını talep ettiğini ifade eden Doğa Derneği Başkanı Dicle Tuba Kılıç ise “Anayasamızın devlete verdiği yetkiler, yaban hayvanlarının para karşılığı öldürülmesini kapsamıyor. Bu nedenle, devletin avcılara avlanma hakkı vermesine karşı geçtiğimiz aylarda bir dava açtık ve sonucunu bekliyoruz. Yeni yapılan değişiklik bir mevzuat düzenlemesinden çok “ölüm fermanı” niteliğindedir” görüşlerine yer verdi.
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem ‘WWF'in (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) 2020 Yaşayan Gezegen Raporuna göre, son 50 yılda insan etkisi altında canlı türlerinin popülasyonları %68 azaldı. Bu tükenişe rağmen ülkemizde insan-yaban hayatı çatışması yaşanıyorsa, bu bir anlamda onlara yaşayacak alan bırakmadığımızın göstergesidir. İnsan-yaban hayatı çatışmasının azaltılması, hayvanları öldürerek değil onların yaşayabileceği korunan alanların ve ekolojik koridorlarının arttırılması ile mümkün olabilir. Çatışmaların görece yoğun olduğu bölgelerdeki vakalar bilimsel veriler çerçevesinde değerlendirilerek, doğa temelli çözümler geliştirilmeli bölgeye ve türlere özgü çit sistemlerinin kurulması desteklenmeli, tarım alanlarında meydana gelen yaban hayatı kaynaklı zararın giderilmesi için sigorta ya da tazmin sistemleri hayata geçirilmeli' dedi.