Bakkallar süpermarketlere yenildi, mahalleler sitelere!
Sabah gazetesi yazarı Salih Tuna, dünya çapında yaşanan dijital dönüşümün Türkiye’deki en önemli yansımalarından birinin internet üzerinden yapılan ticaret olduğuna dikkat çekti. Son yazılarında gündeme getirdiği “e-ticaret”in geleneksel ticareti tehdit ettiğini vurgulayan Tuna, son yazısında da aynı soruna temas etti. İşte Tuna’nın “Bu sefer kendimizi de koruyamayız!” başlıklı yazısı;

Oluşturma Tarihi: 2020-12-17 22:37:54

Güncelleme Tarihi: 2020-12-17 22:37:54

“Bakkallar süpermarketlere yenildi, mahalleler sitelere!”

Bir zamanlar çoğumuz "kahraman bakkallardan" yana romantiklerdik, bilumum süpermarketlere karşı.

Her şeyden evvel çocuklarımız için "bakkal amcaydı" onlar. Siz hiç "süpermarket amca" duydunuz mu?

Hayır, sadece romantizm veya nostalji belasına değil. Elimiz sıkışsa bakkaldan veresiye alışveriş yapma şansımız vardı.

Bakkallar mahallelerin mütemmim cüzüdür. O mahalleler ki açık toplumun göstergesi, dünyanın en sivil yerleşim merkezleridir.

Bakkalsız mahalle olmayacağı gibi mahallesiz de bakkal olmaz.

Yazık ki yazık bakkallar süpermarketlere yenildi, mahalleler sitelere! Elde kalan mahalleler de ipsiz sapsız mefkuresiz yığınlarla dolu.

O eski günler hikayelerde kaldı, artık her şey dijital.

Ne yapsak?

Sezai abinin, "Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız" mısraına mı sığınsak?

“Yerel marketler ve ulusal marketler”

Bilgisayar, internet derken şimdi de "e-ticaret" var. Kaçtır "dijital tekelleşmeden" söz ediyorum, malumunuz.

Dün yerel marketlere karşı savunduğumuz "kahraman bakkallar" vardı. Bugün Migros veya CarrefourSA gibi "ulusal marketlere" karşı savunmamız gereken "yerel marketler" var.

Şu "veriye" dikkat isterim:

Ulusal marketlerin Türkiye genelinde şube sayısı 30 bin civarında. Yerel veya mahalli marketlerin de yaklaşık 30 bin şubesi var.

Yani, şube sayıları hemen hemen aynı. Lakin, yerel marketlerin çalıştırdığı insan sayısı, bir başka ifadeyle istihdama katkısı, ulusal marketlere nazaran tam 2 kat!

Sadece istihdam farkı yok tabii.

Nasıl ki eskiden kardeşliğin, erdemin, yardımlaşmanın, cömertliğin sosyo ekonomik trafosu mesabesindeki "Ahilik teşkilatları" vardı, günümüzde de yerel marketler var.

“Yerel marketlerimizi koruyamazsak, sistemin karşısında kendimizi de koruyamayız”

Yerel marketler nihayetinde "yerel firmalar" oldukları için faaliyette bulundukları yerlerde yurttaşlarımızın taleplerine duyarsız kalmazlar.

Bilinen bir gerçektir bu.

Kimi zaman okul müdürleri, kimi zaman muhtarlar, kimi zaman da herhangi bir mahalleli kapılarını çalar. Ellerinden geldiğince okullardan camilere kadar ihtiyaçlarını karşılarlar. Özellikle ramazanlarda yoksullara yardım elini uzatırlar.

Sıradan mahalleli şöyle dursun, okul müdürü veya muhtarlar bile "ulusal marketlerde" muhatap bulamazlar.

Gelgelelim, kapitalist sistemin çarkları her daim ulusal marketlerden yana dönüyor.

Mesela, büyük üreticiler ulusal marketlere "özel ürün" üretiyorlar; pirinçten çamaşır deterjanına, yağdan çikolataya kadar...

Yerel marketler küçük işletmeler olduğu için bu "farklılaştırılmış ürünleri" tedarik şansları yok.

Sadece bu bile takdir edersiniz ki yerel marketler aleyhine büyük bir dezavantaj.

Dün "kahraman bakkallarımızı" sisteme karşı koruyamamamızı hadi "zamanın ruhuna" yükleyip geçtik.

Ya bugün?

Bugün yerel marketlerimizi koruyamazsak, sistemin karşısında kendimizi de koruyamayız, agâh olalım."

“Bakkal amca” 62 yıldır mesleğini sürdürüyor

Ordu'da yarım asrı aşkın süredir bakkalcılık yapan 86 yaşındaki Musa Özdemir, oğluyla birlikte sürdürdüğü baba mesleğine sahip çıkıyor.

Altınordu ilçesi Yukarı Tepe Mahallesi'nde yaşayan ve 62 sene önce babasının açtığı bakkalda çalışmaya başlayan Özdemir, 26 yıl önce babasının vefat etmesinin ardından dükkanı işletmeye devam etti.

Satış yaparken hala terazi kullanan Özdemir'in dükkanında, babasının yer aldıkları başta olmak üzere eski fotoğraflar duvarları süslüyor.

Mahallenin muhtarı olan oğlu Mustafa ile bakkalı beraber işleten Özdemir, mesleğinin ilk yıllarında ürünlerini at sırtında taşıyarak dükkana getirdiği günleri ise unutamıyor.

Üç çocuk babası Musa Özdemir, gazetecilere yaptığı açıklamada, babasından nasıl gördüyse o şekilde işini yapmaya devam ettiğini söyledi.

Babasının 1957 yılında dükkanı açtığını anlatan Özdemir, "Ben de babamın yanında işe başladım. Bu işi babamdan öğrendim. Alışverişi ve insanlara nasıl davranılacağını babamdan gördüm. Babamın vefatından sonra da oğlumla işi sürdürüyoruz. Oğlum muhtar olduğu için de genelde o işlere bakıyor. Ben de dükkanı sabah açıp akşam kapatıyorum." dedi.

Özdemir, eski zamanlarda zorluklar yaşadıklarına işaret ederek, "Eski zamanlarda araba yok. Atı alır çarşıya inerdik. Ne lazımsa toptancıdan alır ve ata yüklerdik. Atla buraya malzemeleri getirirdik. Atı olmayan da heybeyle getirirdi. Atla 100 kilogram yük getirebilirdik, bir haftalıktı. O dükkan bir hafta onlarla idare ederdi. Şimdi her şey ayağının dibine geliyor. Eski zorluklar şimdi yok." diye konuştu.

Eskisi gibi bakkalların fazla kalmadığını dile getiren Özdemir, "Baba hatırası, yadigarı olduğu için burayı kapatmadım. Mevla'ya şükür olsun. Babamdan sonra yıllardır devam ediyorum." ifadelerini kullandı.

– "Karda kışta yol kapalıyken sırtımızda ekmek getirirdik"

Babasıyla bakkalcılık yapan 54 yaşındaki Mustafa Özdemir ise üç kuşaktır sürdürdükleri işin kolay olmadığını aktardı.

Özellikle mesai saati konusunda bakkalcılığın zor olduğuna işaret eden Özdemir, şunları kaydetti:

"Dükkanı bırakıp da bir yere gidemezsin. Mutlaka birisi olacak. Kapı kapalı olsa eli boş döner, 'neredesiniz, bakkal kapalıydı' denir. Bu anlamda zor yönleri var. Aşağı yukarı 20 yıl önce karda kışta yol kapalıyken sırtımızda ekmek getirirdik. Kimseye 'yok' demedik. Kimseyi kapıdan geri göndermedik. Babam da, dedem de bu şekilde işimizi devam ettirdik ama bizden sonra nasıl olur, Allah büyüktür. Günün şartlarına göre de işin devam etmesi sağlanır."

AA