AA'nın haberine göre; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, dün cumhurbaşkanının Meclis tarafından seçilmemesi için gayret gösterenlerin, bugün de başkanlık sistemi olmaması için gayret gösterdiğini söyledi.
Seçimlerin Türkiye'ye hayırlı olmasını dileyen Çelik, "7 Haziran'a giderken uzun yıllar muhalefette kalan ve iktidar şansı olmayan siyasi partilerin bazılarının genel başkanlarının, koltuklarını muhafaza etmek adına bir kampanya yürüttüklerini, bazılarının ise 'AK Parti'ye bir zarar verebilir miyiz, istikrarı bozabilir miyiz?' diye büyük bir gayret içinde olduklarını görüyoruz. Yediden yetmişe vadedilmesi gereken ne varsa, akla gelen, gelmeyen ne varsa, kim kulaklarına ne üflemişse, onları vadederek kendilerine bir çıkış yolu bulacaklarını zannediyorlar. Milletimizin bunlara itibar etmeyeceği inancı içindeyim" diye konuştu.
Çelik, Türkiye'nin kaynaklarının, gelir ve giderinin belli olduğunu, gelir gider dengesi kurulmadığı zaman, 1994-2001 yıllarındaki gibi krizlerin yaşadığını vurgulayarak, bugün her alanda ülkeyi 3-4 kat büyüten, işçisini, emeklisini, toplumun her kesiminden tüm vatandaşlarını düşünen bir iktidar bulunduğunu ifade etti.
Seçim dönemine girildiği andan itibaren muhalefetin çeşitli vaatlerle vatandaştan oy talep ettiğine değinen Çelik, bunun da popülist bir yaklaşım olduğunu söyledi.
Çelik, muhalefetin "atıp tutarak milletin aklını çelebilir miyiz" diye bir propagandayı tercih ettiğini savunarak, şunları kaydetti:
"Açık söylüyorum, Sayın Kılıçdaroğlu'nun tek amacı vardır; partinin başında 7 Haziran'dan sonra kalabilmek. Çünkü başına geleceğini az çok görüyor. Onun için tek çare var, yediden yetmişe, doğmamış bebekten ölecek yaşlı dedemize varıncaya kadar vadedip duruyor, bol keseden verip duruyor. Bunlar, gerçekten karşılığı olmayan şeyler. Tüm bu konuşmaların içinde birçok yalan, birçok iftira, birçok gerçeği yansıtmayan rakam var. '8 milyon emekli bin liranın altında maaş alıyor' diyor. İspat et bakalım. Nasıl ispat edeceksiniz? Ben bu kurumun başındayım. Nasıl ispat edeceksiniz? Bunları meydanlarda söylüyorsunuz. Bu, 8 kere yalan. 1 milyon 300 bin kişiyi siz getirip '8 milyon' diyorsunuz. 100 lirayı verdikten sonra şu an bin liranın altında kalan emekli sayısı 1 milyon 392 bin. Bunlar da kim? 66 lira maaş reva görülen Bağ-Kur tarım emeklileri. Bunların maaşları 800 liraya geldi. Şimdi 100 lirayla 900 liraya geliyor. Yani kaç yüz kat artırmışız bakın. Dolayısıyla bu rakam son derece yanlış. Arkasından iki ikramiye verilecekmiş. Bunu kim vermek istemez? Öyle bir şey olabilir mi? Bunu vermeyecek iktidar olabilir mi? Biz onların tarumar ettikleri SGK'yı bir noktaya getirmek için 10 yıldır uğraşıyoruz. Bugün SGK'nın açığını, 2015 yılında 18 milyar lira noktasına getirmişiz. Çıkıyorsunuz , 'Ben bunu 30 milyar lira bir şekilde ilave yapacağım, bu açığı kapatacağım' diyorsunuz. Türkiye'nin gelişmesinden, kalkınmasından birileri rahatsız olabilir. Türkiye'ye karşı tutum içinde olanlar rahatsız olabilir, 'istikrar bozulsun' diyebilirler ama bu vaatleri yapanların onlardan pek farklı olmadığını görüyorum."
"Bu vaatlerle işçiler işsiz, emekliler maaşsız kalır"
Bu vaatlerle Türkiye'nin yönetiminin söz konusu olması halinde işçilerin işsiz, emeklilerin maaşsız kalabileceğini ifade eden Çelik, sosyal güvenlik destek priminin kaldırılacağı vaadine ilişkin değerlendirmelerde de bulundu.
Faruk Çelik, bu uygulamanın DSP-MHP-ANAP koalisyonu döneminde başlatıldığına işaret ederek, şöyle devam etti:
"Kılıçdaroğlu'nun da genel müdür olduğu dönemde geldi bu, o dönemden gelen uygulama. 'Emeklilikte yaşa takılanları erken emekli edeceğim' diyor. Atıyor. Siz getirdiniz. 1999 yılında AK Parti yoktu ki bu uygulamaların tümünü onlar getirdi. O zaman Kılıçdaroğlu bağırıyordu. 'Batıyor memleket. 60 yaşından erken emeklilik olamaz. Bunları yaptınız, ihanet ettiniz vatana, millete maaş verecek durumumuz yok' diye bağıran adam, bugün diyor ki 'Bırakın, yeter ki ben partinin başında kalayım' gibi bir yaklaşım içinde, 'ver Allah ver' noktasına gelmiş bulunuyor. Bunların acziyetin, bunların hesapsızlığın ürünü olduğunu belirtmek istiyorum. Bunun dışında başka birçok yanlış, gerçeği yansıtmayan hususlar var. Her vadettikleri şeyin inanın karşılığı yok. Gerçekçi değil."
Çelik, muhalefet partilerinin kendisinin bakanlığıyla ilgili 157 vaadi bulunduğunu ancak bunların 110'unun şu an yürürlükte olduğunun bilinmediğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın meydanlarda olması
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son dönemde meydanlarda olmasından bazı kesimlerin rahatsızlık duyduğuna değinen Çelik, "Cumhurbaşkanımızın devletin, memleketin sorunlarına duyarsızlık içinde olması söz konusu olabilir mi? Böyle bir şey beklenebilir mi?" yorumunda bulundu. Bakan Çelik, şu ifadeleri kullandı:
"Tarafsızlık konusu çok tartışılıyor. Ya Allah aşkına Meclise girdiğim zaman Sayın Ahmet Necdet Sezer Bey cumhurbaşkanıydı. Tarafsız mıydı Allah aşkına? Yani sessiz oturmak ama 360 garabetini milletin önüne çıkarmak, bununla ilgili birçok engeli yaşatmak yani tarafsızlık oluyor ama açık, mertçe, seçimden önce de sonra da tavrının ne olacağını, kamuoyuyla bütün inandığı gerçekleri paylaşacağını söyleyen bir cumhurbaşkanının taraf ve tarafsızlığı tartışılıyor. 'Memleketten yanayım, tarafım' diyor Sayın Cumhurbaşkanı, 'Milletin menfaati neredeyse ben ondan tarafım' diyor. Bunları da açıkça kamuoyuyla paylaşacağını söyleyerek cumhurbaşkanı oldu zaten. Ama diğerleri böyle mi? Tarafsızlık kisvesi altında memlekette hep taraf olmuşlardır ve daha büyük sıkıntılara neden olmuşlardır. Türkiye'nin antidemokratik süreçleri yaşamasında bu tarafsızlık adı altında çanak tutmaları var. Bu, böyle tenkide konu olacak bir konu değil. Duyarlılık, ülke ve milletimizin geleceği açısından bir duyarlılıktır. O yönüyle saygıdeğer buluyorum."
Başkanlık sistemi tartışmaları
Başkanlık sistemiyle ilgili görüşlerini de dile getiren Çelik, bunu "sert kuvvetler ayrılığı" olarak nitelendirdi.
Türkiye'de milletin takdiriyle böyle bir potansiyel oluşursa bunu önce Mecliste ilgililerin yoğun bir şekilde tartıştığını anlatan Çelik, şunları söyledi:
"Türkiye'nin cumhurbaşkanının halk tarafından seçiminden sonra, o sistem gerekli hale gelmiştir. Çünkü iki seçilmişle karşı karşıyayız. Bir seçilecek olan başbakan, iki seçilmiş olan cumhurbaşkanı. Dün cumhurbaşkanının Meclis tarafından seçilmemesi için gayret gösterenler, bugün de başkanlık sistemi olmaması için gayret gösteriyorlar. Ya dün Sayın Abdullah Gül'ün seçilmemesi için olmayan barajlar konuldu. Yasal ve anayasal olmayan barajlar konuldu. Siz o barajları niye koydunuz? 'Mecliste seçmeyelim diye koyduk.' Peki 'Mecliste seçmeyelim, halk seçsin' dedik. Halk seçti. Halk seçince şimdi otomatikman bir başkanlık atmosferi doğdu. Şimdi buna da karşı çıkıyorlar, 'Başkanlık da olmasın' diyorlar. 'Meclis olmasın, başkanlık olmasın', ne olacak? Sizin keyfinize göre bir şey mi olacak. Onun için keşke o gün 367 gibi uygulamalar konulmasaydı da Sayın Abdullah Gül direkt Mecliste seçilseydi, diğer cumhurbaşkanlarının seçildiği gibi seçilseydi belki de anayasa değişikliği ihtiyacı olmayacaktı. Bugün de Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Meclis tarafından seçilip Köşk'te şimdi cumhurbaşkanı olarak kalacaktı."