TİMETURK | HABER MERKEZİ
Saldırının AK Parti'nin mecliste tek başına hükümet kuramıyor olması nedeniyle gerçekleştiğini iddia eden Barlas, daha sonra yazdığı tweette "halkı silahlanmaya çağıranların kafalarını beyaz torosların kapılarına vura vura almadan terör bitmez" ifadelerini kullandı.
Barlas'ın paylaşımında kullandığı 'beyaz toroslar' Kürtler ne için ne ifade ediyor? Yazar Ahmet Ay'ın 2012 yılında Star'da yayınlanmış yazısında o dönemin sıkıntılarını gözler önüne seriyor.
İşte Ay'ın 1990'lı yılları anlatan o yazısı;
Ölüm arabalarıydı beyaz toroslarÖlüm arabalarıydı beyaz Toroslar. JİTEM hiç kimseden, hiçbir şeyden çekinmediği içindir tanınmaktan da çekinmiyordu.
O yıllarda eve biraz geciksem yaşlı annem balkona çıkar, çevrede beyaz Toros var mı yok mu diye bakınırdı. Eğer bir sokaktan bir beyaz Toros iki kere geçmişse bu kesin “uğursuzluk” addedilirdi. Zira o sokakta artık kötü şeylerin gerçekleşme vakti gelmişti...
1990'ın ilk haftalarıydı. PKK eylemleri artıyor, Hizbullah ve PKK arasındaki gerginlik gittikçe tırmanıyordu. Bu durumu görenler tecrübelerinden hareketle güvenlikle ilgili farklı bir sürecin başlatılacağını hissedebiliyorlardı.
Bunlardan biri de şimdilerde 70'li yaşlarında ve İstanbul'da yaşayan bir avukat akrabamdı. Diyarbakır'ın sevilen avukatlardan biriydi amcazadem Kemal BİNGÖLLÜ. Kendisinin fikirleri bana hep enteresan gelmiştir. Bazen bana “gençsin kanın kaynıyor, bir de dindarsın ‘bu kadar da olur mu' diye düşünüyorsun. Evet, maalesef olu(yo)r” derdi.
Kemal abiye uğramıştım. Sigara üstüne sigara yakıyordu, çok tedirgindi. Üçüncü sigarasını bitirmek üzereydi ki gözlerimin içine uzun uzun baktıktan sonra; “Ne diye geldin” dedi. Sorusunu tuhaf karşılamıştım. Bunun üzerine;
“Büroya değil, Diyarbakır'a” dedi.
Abi, lütfen daha açık konuşur musun, dedim. Biraz sessizlikten sonra derin bir iç çekip devam etti; “Dün akşam geç saatlere kadar Diyarbakır'ın çok yetkili bir idarecisi ile beraberdik. Bana, önümüzdeki haftalardan itibaren çok kötü şeyler olacak dedi.” Bu sözlerin ne anlama geldiğini tam olarak bilmesem de geçmişten beri yaşadıklarımızı bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçirince “kötü şeyler”in ne demek olduğunu tahmin etmek zor olmamıştı. Ama sonradan olup bitenleri İblisin bile düşünmediğinden eminim. Kemal abi “ben burada kalamam, kimin ne yapacağı belli olmaz. Bence sen de Diyarbakır'dan ayrıl. Çünkü haksızlığa dayanmaz, konuşursun yaşatmazlar” diye tembihatta bulundu. O günden sonra JİTEM kendisini her yerde kan, gözyaşı, korku ile gösterdi.
Beyaz Toros sendromu
1980'li yılların sonlarına doğru önceleri kontra olarak tanındılar, kontr-gerilla oldular. Ama asıl şöhretlerine JİTEM adıyla kavuştular. Bundan tam 11 ay 23 gün önce (30 Ocak 2011) Doğu-Batı Kardeşlik Platformu'nun Diyarbakır'da gerçekleştirdiği 3 günlük çalıştayın sonuç bildirgesini platform sözcüsü olarak okumuştum. Basın açıklamamızı bugün itibariyle 15 kişinin kafatasları-kemiklerinin çıktığı eski JİTEM karargâhının bulunduğu Saray Kapı'daki İç Kale'nin dış kapısının önünde yapmıştık. Basın açıklaması öncesi adet gereği önbilgi olarak “bu mekânın her milimetre karesinin eski JİTEM'in zulmüyle inim inim inlediğini ve yapılan zulmü, işlenen cinayetleri unutturmamak için burada bulunduğumuzu” söylemiştim.
Bugünlerde Türkiye, “Diyarbakır'da eski JİTEM binasının bahçesindeki kazılarda insan kemikleri çıktı” haberiyle çalkalanıyor. Televizyon kanalları saatlerce canlı bağlantılar-görüntüler ve röportajlar yayınlıyor.
II. Dünya Savaşı sonrası yenilenen “derin devlet” kimi zaman kontr-gerilla, kimi zaman özel harp dairesi ve bölgede de JİTEM olarak neşvü nema buldu. Kurucularının başta Korgeneral Hulusi SAYIN, Cem ERSEVER, Veli KÜÇÜK, Hüseyin KARA ve Aytekin ÖZEN olan örgüt kısa zamanda kontrol dışına çıkıp hem terör ve cinayetlere, hem çek-senet mafyalığına, hem uyuşturucu ve silah kaçakçılığına ve sevkıyatına imza attı. JİTEM, üst düzey subaylardan uzman çavuşlara, koruculardan, itirafçılara, devletin arama listesinde bulunan adi suçlulardan, aciz vatandaşa kadar geniş bir ekibe sahipti.
JİTEM'in kurdurulmasının en önemli sebebinin devletin PKK ile mücadeledeki başarısızlığı olduğu görülür.
JİTEM'i kuranlara göre: Siyasi iktidar ve muhalefet, kendi menfaatlerini önceliyor, PKK ile ciddi ve etkili mücadele için kanun, genelge ve yönetmelikleri düzenlemiyorlar, değiştirmiyorlar. JİTEM'e göre o gün bütün yöneticiler, hıyanet ve delalet içerisindeydiler. Devletin terörle mücadelede sonuç alıcı, mantıklı ve stratejik bir planı bulunmamaktadır ve sadece günü kurtarmaya yönelik mücadele yöntemleri uygulanmaktadır. Şimdiye kadar ele geçirilen PKK militanları, mahkemelerde ya serbest bırakılıyorlar ya da hafif cezalarla kurtuluyorlar. Bu sebeple yargı da PKK'yı zor durumda bırakacak kararları alamamaktadır. Bizim ülkemizin şartlarında eğitim alan askeri birliklerle, gerilla mücadelesi veren PKK karşısında başarılı olmak mümkün değil. Bu sebeple PKK ile savaşacak anti-gerilla güçlerine bir an önce sahip olmak için kollar sıvanmalıdır. İşte bu anlayışla kurdurulan JİTEM, yıllarca Jandarma Genel Komutanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı yetkililerinin “böyle bir yapılanma/birim yoktur” dedikleri, ama bölgede yaşı müsait herkesin iğrençliklerini, cinayetlerini, uyuşturucu ticaretini gördükleri bir örgüttür JİTEM. Bölge insanının beyaz Toroslu, genellikle gerilla kıyafetli ama kâh spor, bazen de alelade kıyafetlerle gördükleri elemanlardı JİTEM'ciler.
Yıllarca “JİTEM yoktur” diyenlerin son yıllarda “genellikle askeri bölgelerde yapılan kazılarda cesetlerin çıkmasını” nasıl açıklıyorlar merak ediyorum.
Kurumlarımızın bir türlü bulamadıkları JİTEM'i bölge insanı 7'den 77'ye bilir, tanırdı. JİTEM ile ilgili anlatılan hiçbir hikaye “şehir efsanesi” değildir. Özellikle Hakkâri, Şırnak illerinde JİTEM'i, eylemlerini, yaptıklarını bilmeyen yok gibiydi. Öyle ki hangi cinayetin JİTEM'e ait olduğunu hemen anlayabiliyorduk. Mesela sabaha karşı alınıp götürülen Vedat'ların vücutlarına her türlü işkence uygulandıktan sonra yolun kenarına bırakıldığını duyarsanız şaşırmayın. Mesela Ali'lerin okul çıkışı beyaz Torosa bindirildiğini ve cesedinin iki gün sonra kulakları, burnu, dili kesilmiş halde bulunduğunu duyarsanız asla yalan sanmayın. PKK ile ilgili davadan mahkemeye çıkarılıp serbest kalanların adliye kapısından çıkarken beyaz Toroslara bindirildiğini, hâkimlerin savcıların veremedikleri cezaları JİTEM'in işkencelerle öldürerek verdiğini az duymadık.
Hiç unutmam dedi bir avukat arkadaşım; duruşma sonrası serbest kalan bir gencin annesinin savcıya “kurban olayım savcı bey, ‘oğlumu beyaz Torosa bindirip götürdüler' dediğini savcının ise hiçbir şey yapmadan yoluna devam ettiğini ağlayarak anlatmıştı.
Silvanlı M. K., Silvan'ın girişinde JİTEM'ciler tarafından öldürülür, M.K'nin akrabaları katilleri kıstırınca katiller jandarmaya sığınırlar. Emniyet şahısları jandarmadan sorar. Jandarmanın görevli astsubayı zanlıların kendilerinde olduklarını söylese de Diyarbakır'dan gelen emirle serbest kalarak kurtulurlar. Bu olayı Silvan'da pek çok kişi müşahede etmiştir.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi JİTEM rant paylaşım hesaplarını, para karşılığı tuttuğu cinayet ihalesini ve iç çekişmelerini de öldürdükleri Kürtler üzerinden görüyorlardı. JİTEM derken güvenlik güçleri içinden birileri “rutin dışına” çıkmış algısı oluşuyorsa bu ciddi bir yanılgı ve yanlıştır. Bu algı baştan hatalı olunca JİTEM hakkında doğru bir kanaat oluşturma imkânsızlaşır. JİTEM devlet içinde devlet gibi bir yapılanmaydı. Bilahare kendilerinin itiraflarından öğrendiğimize göre başına buyruk, her birim kendi inisiyatifiyle eylem yapacak kadar rahattı. Elbette ki çoğu cinayet ve eylemlerini planlayarak yapıyorlardı ancak spontane gelişen pek çok eylemi de gerçekleştirebiliyorlardı. Diyarbakır'da hemen herkesin JİTEM'le ilgili ömürlerinin sonuna kadar unutamayacakları anıları vardır. Onlardan birkaç tanesini yıllar önce dinlemiştim. Bir kere şunu öncelikle vurgulamamız gerekir; “JİTEM, PKK ile şu veya bu şekilde ilişkili olduğunu sandığı herkesi öldürmekte serbestti.” Bu sebeple; “Nasıl olur? Devlet yok muydu? Hâkimler savcılar ne yapıyordu?” gibi soruların cevabı “YOK”tur.
Devlet olsa, bir gece yarısı köye baskın gerçekleştiren JİTEM elemanları köyün bütün kadın ve erkeklerini daracık meydana toplar ve erkeklere hanımlarını hedef alan akıl almaz küfürler ettikten sonra “ul.• şeref...ler, namusunuz varsa bu küfürlerden sonra dağa çıkarsınız, yoksa bir daha ki gelişimizde hepinizin...” diyebilirler miydi?
Devlet olsaydı, bu olaydan sonra (JİTEM amacına ulaşır ve) o gece 4, bir sonraki gün de 2 genç dağa çıkar mıydı? JİTEM'in özellikle böyle kötü ve zalim davranarak gençleri dağa göndermeye zorlaması önemli hedeflerindendi.
Kasrik'teki olay da çok acı; “Aralarında husumet bulunan sivil bir JİTEM elemanı köyünden 3 kişinin PKK ile ilişkileri olduğunu söyler. JİTEM elemanları bu üç vatandaşa akıl almaz işkenceler yaptıktan sonra onların PKK ile bir ilişkilerinin olmadığını anlarlar. Ne var ki bu üç kişinin bırakılması halinde kendi elemanlarının zor durumda kalabileceğini düşünerek İdil-Nusaybin arasında öldürürler. Bölgenin asayiş komutanı bunları duyduktan sonra JİTEM elemanlarına para verip öldürdükleri üç kişi ile ilgili kimsenin bir şey duymamasının gerektiğini ve işlerine devam etmelerinin talimatını veriyor.”
Bu olayları yetkililer -aracın renginden tutun aracın içindeki JİTEM elemanlarının göz rengine varıncaya kadar- bütün detaylarıyla biliyorlardı.
Bölgede 1993-1995 yıllarında Albay Cemal Temizöz, Yeşil, Kamil Atak, Abdulkadir Aygan, Hıdır Altuğ gibi isimler herkes tarafından biliniyordu.
“Bu ekip istediklerini yakalayıp akla-hayale sığmayan iğrençlikte işkenceye tabi tutardı. İşkenceli sorgulamada istenilen bilgiler alındıktan sonra, şahıs kablo veya iple boğulmak veya arazide kafasına kurşun sıkılmak suretiyle infaz edilirdi.
Öldürülen kişi, ya halka korku salmak maksadıyla açık araziye çuval içerisinde atılır, ya da rastgele kazılan bir toprak çukura gömülürdü.
Bazıları da cesedin bulunmaması için, bir göle, nehire ağırlık bağlanıp atılırdı.
Mesela, Silopi'nin Körtik köyünden Hasan adlı şahıs, Elazığ JİTEM Tim Komutanlığı'nda boğulduktan sonra çuval içerisinde Hazar Gölü'ne atıldı. Bu şahsı yakalatan kişi öldürülenin akrabası olduğundan, cesedin bulunması istenmiyordu. Ayrıca Hasan adlı şahıs, güpegündüz Silopi'nin girişinde ve oğlunun gözleri önünde yakalanıp JİTEM'e götürülmüştü. Bu yüzden JİTEM cesedin ortaya çıkmasını istemiyordu.” Mesela Necati Aydın cinayeti; 18.03.1994 günü misafir olduğu evden gece yarısından sonra alınır. Ev sahibi Mehmet Ay ile beraber gözaltına alındıktan bir süre sonra ölü cesedi 09.04.1994 günü Silvan Diyarbakır Karayolu üzerindeki Kâğıtlı Jandarma Karakolu yakınlarında çift süren bir köylü tarafından bulunur. Necati Aydın, Mehmet Ay ve Silvanlı bir vatandaş olduğu tahmin edilen üç cesedin jandarma karakolu yakınlarında bulunmasını takdirlerinize bırakıyorum. Bunlar devletin belgelerinde mevcut bilgilerdir.
Hepsi kiralık katillerdi
Burada Yeşil ile ilgili basına da yansıyan bir olayı anlatmak istiyorum; Yeşil'in, kanun dışı faaliyetlerin, desteklemeyip engellemeye çalışan subay ve görevlileri ortadan kaldırdığını söyleyen Abdulkadir Aygan: “Tabii ki, bu işi sadece bir başına yapmıyordu. Kendisini piyon olarak, kiralık katil gibi kullanan daha üst rütbedeki komutan, devletin belli kademelerinde yetkili olanların ve derin devlet örgütlenmesinde yer alan bazı siyasilerden maddi ve manevi destek alarak bu cinayetleri gerçekleştiriyordu. Mesela; A. Cem Ersever Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı iken, Yeşil'i JİTEM'in kapısından içeriye sokturmuyordu. Sonuç? Cem Ersever'i işkence ederek, ensesine kurşun sıkarak öldürdü. Albay Kazım Çillioğlu Diyarbakır'da görev yaparken, Yeşil'in tekerine çomak sokmuş ve onu gözaltına almıştır. Sadece bu olay bile Yeşil'in, Kazım Çillioğlu'na kin duymasına ve uygun destek ve ortamı bulunca Kazım Çillioğlu'nu öldürmesine yetmektedir. Ayrıca, Yeşil'in emrinde çalıştığı derin odakların kirli planlarını bozan bir albay yaşatılamazdı. Kandan ve terörden beslenen derin odaklar, PKK belasının gerçekten bertaraf edilmesini, ‘'PKK ile Kürtlerin aynı kefeye konulmaması gerektiğini'' savunan bir kişi veya gruba tahammülleri olamazdı.” (Bugün, 1 Temmuz 2011)
JİTEM'in özellikle gençlerin dağa çıkıp PKK saflarına katılmalarını sağlamak için her yola başvurduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Burada gayelerinin dağa çıkan gençleri öldürmek olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira JİTEM'in hedef kitlesi öncelikli olarak PKK ve dağ kadrosu değildi. Ayrıca öldürmek için onlara mekân kısıtlılığı söz konusu değildi. Doğrusu artık faili meçhul cinayetlerin, benzeri zulümlerin geride kalması takdire şayan olmakla beraber; Kemiklerin asit kuyularından çıkmasına, kafataslarının JİTEM bahçesinden fışkırmasına seviniyoruz. Bizler buna mı sevinmeliydik? Takdir sizin...