Çiçek: IŞİD'in geçmiş versiyonu: Ezrakiler
Nevzat Çiçek, IŞİD örgütünü tarih sayfalarında yer bulan Ezrakiler üzerinden değerlendirmeye aldı...

Oluşturma Tarihi: 2016-03-25 03:51:45

Güncelleme Tarihi: 2016-03-25 03:51:45

Nevzat Çiçek, "IŞİD'in geçmiş versiyonu: Ezrakiler" başlıklı yazısında, IŞİD örgütünü kuruluş biçimini, örgütlenişini, tarihte büyük benzerlikler taşıdığı Ezrakiler üzerinden değerlendirdi. Çiçek, "IŞİD'i büyüten güçler gerçekten Ezrakileri çok iyi çalışmış… Ezrakiler 20 yılda bitirildi. IŞİD'de 2002 yılından başlayarak 2020'de bitecek olan 6 aşamalı bir planı uygulamaya çalışıyor. Anlayan için 20 yıl çok şey ifade ediyor ve tarih tekerrür ediliyor," dedi.

İşte Nevzat Çiçek'in yazısından bir bölüm:

Önceki gün Üsküdar Üniversitesi Postkolonyal Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin (PAMER) düzenlediği “Çağımızın Buhranı Terör" konulu panelde terörü konuştuk. Panelin katılımcılarından Dr. Neslihan Çevik, IŞİD'i ortaya çıkaranların Ezrakileri çok iyi çalıştıklarını ifade edince IŞİD araştırmaları için daha önce derlediğim bilgileri toparlamak istedim. Gerçekten çok az insanın dillendirdiği gibi IŞİD, Selefi Hariciliği temsil ediyor ve Ezrakileri bire bir kopya ediyor.

Ezrakileri tanımadan önce, onların içerisinden çıktığı Hariciliği tanıyalım ve bunun için de bugün verdiği fetvaların şiddeti beslediği suçlamalarına maruz bırakılan İbn-i Teymiye'ye sözü bırakalım:

İbn-i Teymiye şöyle der: “İslam'da ilk tefrika ve ayrılıklar, Osman'ın Radıyallahu Anhu öldürülmesinden sonra başladı. Ali ve Muaviye, aralarında hakem belirleme konusunda ittifak edince, Hariciler buna karşı çıktılar ve “Hüküm ancak Allah'ındır” diyerek Müslüman cemaatten ayrıldılar. Kendileri ile konuşması için yanlarına gönderilen Abdullah bin Abbas'ın onlarla yaptığı münakaşalar sonunda yarısı bu söylemlerinden vazgeçti. Diğer yarısı ise, Ali, Osman ve onlardan yana olanlar hakkında, Allahu Teala'nın indirmediği şeyler ile hükmettiklerini, Allahu Teala'nın indirdikleriyle hükmetmeyenlerin ise kafir olduğunu söylediler. Böylece Müslümanları tekfir ettiler. Onların bu konuda hataya düşmelerinin iki sebebi bulunmaktadır: Birincisi: Bu söylediklerinin Kur'an'a aykırı olması. İkincisi: Haramı helal veya helalı haram saymadığı halde, hata veya günah kabilinden Kur'an'a muhalefet eden kişinin kafir olduğunu söylemeleri.”

HARİCİLER KİMDİR

Hâricîler, Hz. Ali ile Şam valisi Muâviye arasında  yapılan Sıffin savaşında, sorunun çözümü için tarafların birer hakem atamaları üzerine ortaya çıktılar. Onlara göre Allah'tan başka kimsenin herhangi bir konuda hüküm verme yetkisi yoktur. (lâ hukme illâ lillâh). Böyle bir yetkiyi kabul edenler kâfir olurlar. Sorunu hakemler aracılığı ile çözmeyi kabul ettiği için Hz. Ali de kâfir olmuştur. Kâfir olduğuna inandıkları Hz. Ali'den ayrılmanın farz olduğu düşüncesiyle Hâricîler, gizlice ordudan ayrılarak Harûra'da toplandılar. Bu huruc (çıkış) hareketi ile İslâm tarihindeki ilk siyasî parçalanma gerçekleşti. Harûra'dan  sonra Nehrevân'da üslenen bu grup, İslâm tarihinin en katı, en savaşçıl partisini oluşturdu. Mezhepler tarihçileri, Hâricîlerin ortaya çıkışını  ünlü hakem olayına bağlamakla birlikte başka nedenlerin  varlığından ve etkisinden de söz etmektedirler. Bunların en önemlileri şöyle özetlenebilir: 

1. Hâricîlik hareketi, kurra diye bilinen son derece dindar ve bilgili bir kesimin öncülük ettiği bir düşünceyi temsil etmektedir. Bu kesim siyas"ı çalkantılardan ve toplumsal dengesizlikten rahatsız olmakta, İslâm'ın ilk yıllarındaki ideal toplumun özlemini duymaktadırlar. Hâricîlik hareketi, bu idealist grubun özlemlerini gerçekleştirme girişimidir. 

2. Hâricîliğin ortaya çıkmasındaki önemli bir neden, merkezî yönetime karşı süregelen geleneksel direniş psikolojisidir. Buna, câhiliye döneminin zihin yapısını karakterize eden bireysel bağımsızlık eğiliminin de önemli bir etkisi olduğu eklenebilir. 

3. Hâricîlik hareketinde, çeşitli Arap kabîleleri arasında eskiden beri süregelen kavmiyet psikolojisi ile babadan oğula geçen savaş ruhu da önemli ölçüde kendisini göstermektedir. 

4. Hâricîlerin ortaya çıkmalarına yol açan nedenlerden biri de, bu kişilerin aşırı Şii fırkalardan olan Sebeiyye ile olan bağlantılarıdır. Hz. Osman'ın şehid edilmesiyle sonuçlanan isyan hareketleri sebeiyye tarafından başlatılmış ve yürütülmüştü. Hâricîler ve önderleri de bu hareketler içinde yer almışlardı. Hâricîler, Hz. Osman'ın şehîd edilmesi sorumluluğuna katılıyorlar, hattâ bununla övünüyorlardı. Haremlerin bir anlaşma sağlamaları durumunda hiç şüphesiz bundan en çok zarar görecekler Hâricîler olacaklardı

Gerek Suriye Kürtleri başta olmak üzere  Türkiye'de de çokça takipçisi bulunan Nakşi Haznevilere yakın bir internet sitesinde şu görüşler ileri sürülür: Hariciye mezhebine mensup olanlar, bir takım yaldızlı kelime­lerin, akıl ve düşüncelerine hakim olması bakımından, Fransız devriminde en feci zulümleri işleyen Yakubîlere benziyorlardı. Yakubilerin de aklını «Hürriyet, kardeşlik ve eşitlik» kelimeleri çekmiş­ti. Bu kelimeler adına nice mazluk insanları öldürüp, nice kanlar akıttılar. Haricileri de «İman» «Hüküm ancak Allah´ındır» ve «Zalim­lerden beri olma» kelimeleri şartlandırmıştı. Bu kelimeler namına Müslümanların  kanını helâl saydılar, toprağı Müslümanların kan­larıyla sulayıp her tarafa saldırdılar.Hariciye mezhebine mensup olanların en belirgin sıfatları, sa­dece heyecanlı olmak ve sözlerin zahirine sarılmak değil, kendini fe­da etme arzusunda olmak, ölmeyi istemek, kuvvetli bir sebep olmadı­ğı halde tehlikelere göğüs germekte bunları başkalarından ayırt eden bariz sıfatlardandı. Belki de bu davranışların başlıca sebebi, ba­zılarının taşkınca hareketi ve sinir sistemlerinin bozukluğu idi. Yok­sa sadece mert ve kahraman oluşları değildi.”

HARİCİLERİN ÖZELLİKLERİ

Hâricîlerin büyük çoğunluğunu bedevî  çöl Arapları oluşturuyordu. Yaşama şartları ve biçimleri, çoğu yoksul olan bu insanları sertliğe, şiddete ve kabalığa sürüklemişti. Taşkın bir ruha, atılgan bir mizaca sahiptiler. İslâm'a samimiyetle inanmışlardı ancak ufukları dar, düşünceleri yüzeyseldi. Onlar için hareket her zaman bilgiden önce geliyordu. Bu nedenle inançlarındaki samimiyet onları bağnazlığa, katılığa, hoşgörüsüzlüğe götürmüştü. Kendilerini bilgi değil, bir din hâline getirdikleri slogan ve heyecanları yönlendiriyor, muhâlif olma düşüncesi gerçeğe ulaşmalarını engelliyordu. Kur'ân'ı çok okuyor, zâhir anlamına sarılıyor, kendi anladıklarının dışında başka bir anlam tanımıyorlardı. Kendilerinin haklılık ve doğruluğundan öylesine emindiler ki, her an ölmeye, kendilerini fedâ etmeye hazırdılar. Hiçbir önemli neden olmadan tehlikelere atılmaktan sakınmıyorlardı. Kendileri gibi düşünmeyen bütün insanları kâfir sayıyor, öldürülmeleri gerektiğine inanıyor ve bu yolda son derece acımasız davranıyorlardı. Başlangıçta tek  bir slogan (lâ hukme illâ lillâh) etrafında toplanan Hâricîler,  Nehrevân olayından sonra çeşitli kişileri önder tanıyarak kollara ayrıldılar ve kendilerine özgü kimi inanç ve düşünce ilkeleri belirlediler. Bu kollar arasında, aynı kökten geldiklerinden şüpheye düşürecek kadar derin görüş ayrılıkları görülür. Muhâlif tavırları ve savaşçılıkları bir yana, düşünce ve inanç açısından paylaştıkları görüşler son derece azdır. 

Haricileri anlatan en iyi düşünce ve örnek şudur: Onlar, bir Müslüman bir de Hıristiyan ile karşılaştılar, Müslümanı öldürdüler, Hristiyana iyilikte bulundular. Ve hristiyan hakkında, peygamberi­nizin vermiş olduğu «eman´a sadakat gösterin» dediler. Diğer yan­dan, Abdullah ile boynunda Kur´an-ı Kerîm, yanında da hamile olan karısı olduğu halde karşılaştılar ve ona şöyle dediler: «Senin boy­nunda asılı bulunan, bizlere seni öldürmemizi emreder.» Hakem´e başvurmadan önce Hz. Âli hakkında ve hilafetinin ilk altı yılında Hz. Osman hakkında ne dersin » diye sordular. Abdullah, iyilikle andı. Bunun üzerine Hariciler, «Hakeme başvurma hakkında ne dersin » dediler. Abdullah, «Hz. Âli´nin, Allah´ın kitabını sizden da­ha iyi bildiğini ve Allah´ın dinini sizden daha iyi koruduğunu ve gö­rüşünün sizden daha basiretli olduğunu söylerim» dedi. Haricîler «Sen hidayete tâbi olmuyor, adlarına bakarak adamlara tâbi olu­yorsun» dediler, Abdullah´ı nehrin kenarına götürdüler ve orada kestiler. Diğer yandan bir hristiyandan bir hurma ağacı istediler, adam «Âlın sizin olsun» dedi. Onlar ise «Vallahi bunu parasız almayız» diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hristiyan adam «Bu ne garip şey, Abdullah b. Habbab gibi bir adamı öldürüyorsunuz, fakat bi­zim hurma ağacımızı para vermeden almak istemiyorsunuz »

 IŞİD'İN GEÇMİŞ VERSİYONU: EZRAKİLER

Muhakkime-i Ulâ da denilen ilk Hâricîlerden sonra  Hâricîlik çok sayıda kola ayrıldı. Bunlar içinde en önemlileri, kendilerinden de birçok kollara ayrılan Müslüman Haricileridir: “Ezrakiler, Necâdât, Sufriyye, Acâride, İbâdiyye ve Şebibiye'dir. Müslüman Sayılmayan Hariciler: Yezâdiye ve  Meymuniye'dir

Bugün IŞİD'in en çok benzediği grup haricilerin Ezraki koludur. Ezrakiler her ne kadar İslam Devletinde yaşıyor olsaydı bugün IŞİD bunu vaad ediyor.  O gün Ezrakilere karşı çıkan alimler gibi bugün de  Selefi Cihad hareketlerinin en önde gelen alimlerinden Şeyh Ebu Katade el Filistini-Şeyh Ebu Muhammed el Makdisi-Dr. Sami el Ureydi-Şeyh Sadık el Haşimi-Şeyh Muslih el Ulyani-Şeyh Ebu Süleyman el Avusturali-Kadı Ebu Azzam el Cezrevi-Kadı el Mutasım Billah el Medeni-Dr. Abdullah el Muheysini gibileri IŞİD'in yaptıklarını açıkça eleştirmektedir. Peki, IŞİD'in neredeyse birebir takip ettiği Ezrakiler kimdir.

 EZRAKİLER KİMDİR:

İslam Ansiklopedisinde Ezrakiler şöyle anlatılır:

“Ezrakıyye'nin çoğulu olan Ezârika, Hz. Ali'nin Muâviye İle uzlaşmasını protesto ederek ondan ayrıldıkları ve isyancı bir hareket başlattıkları için Havâric (Haricîler) diye anılan fırkanın liderlerinden Ebû Râşid Nâfi' b. Ezrak'a (ö. 65/685) uyanları ifade etmek üzere kullanılır.

Eş'arî'nin naklettiğine göre Nâfi' b. Ezrak “kaade'den (Muhalif müslüman gruplarla savaşmak istemeyenler) teberrî edilmesi, muhaliflerin kadın ve çocuklarının öldürülmesi, kendilerine katılmayanların tekfir edilmesi, katılacakların da imtihandan geçirilmesi gerektiği şeklindeki fikirleriyle Haricîler arasında ilk defa ihtilâfa sebebiyet veren kişi olmuştur. Basra'da yaşayan Nâfi‘, Emevî valilerinden Ubeydullah b. Ziyâd'ın Hâricîler'e karşı uyguladığı katı kurallardan rahatsızlık duyarak Abdullah b. İbâz ve Necde b. Âmir'in de dahil olduğu bir grupla Mekke'ye gidip Emevîler'e karşı mücadele eden Abdullah b. Zübeyr'in ordusuna katıldı. Bir müddet Emevîler'e karşı savaştıktan sonra Yezîd b. Muâviye'nin ölümünü takip eden günlerde Abdullah b. Zübeyr ile aralarının açılması veya Ubeydullah b. Ziyâd'ın Basra'yı terketmesi sebebiyle taraftarlarını yanına alarak Basra'ya döndü. Nâfi‘ b. Ezrak'ın yönetimindeki Haricîler, Emevîler'in Basra'ya vali olarak tayin ettiği Mes'ûd b. Amr'ı öldürüp şehri ele geçirdiler. Abdullah b. Zübeyr'in tayin ettiği vali Ömer b. Ubeydullah'ın şehre girmesine engel oldular. Daha sonra Hâricîler'e karşı olan halkın da katılmasıyla teşkil edilen ordunun Basra'ya hâkim olması üzerine Nâfi‘ ve taraftarları şehri terketmeye mecbur kaldılar. Ancak dışarıdan gelen takviye kuvvetleriyle Haricîler Basra'yı tekrar ele geçirince Abdullah b. Zübeyr Müslim b. Ubeys kumandasındaki bir orduyu Basra'ya gönderdi. Abdullah b. İbâz ile ona uyan bir kısım Haricîler bu orduya karşı savaşmak istemeyip Basra'da kaldılar. Nâfi‘ b. Ezrak ise Atıyye b. Esved el-Hanefî. Osman b. Zübeyr Mâhûz, Amr b. Ömer el-Anberî, Abîde (veya Ubeyde) b. Hilâl el-Yeşkürî, Katari b. Fücâe gibi ileri gelen Hâricîler'le Basra'dan ayrılıp Ahvaz ve Hûzistan'a doğru yola çıkarak bu bölgelerde hâkimiyet sağladı. Ahvaz yakınlarında Müslim b. Ubeys'in ordusuyla yapılan savaşta hem Müslim hem de Nâfi‘ b. Ezrak öldürüldü .Nâfi‘in yerine geçen Ubeydullah b. Mâhûz'un liderliğinde mücadeleyi sürdüren Ezrakiler karşı güçleri Basra'ya dönmeye mecbur ettiler. Hârise b. Bedr el-Gudânî kumandasında gönderilen ikinci bir orduyu da mağlûp ettikten sonra Basra ile Ahvaz arasındaki bölgeye tamamen hâkim oldular. Civar bölgelerde yaptıkları yağmalama esnasında muhaliflerden birçok kişiyi öldürdüler. Halkın yoğun şikâyetleri üzerine Abdullah b. Zübeyr, Horasan'da bulunan Mühelleb b. Ebû Sufre'yi Ezârika'ya karşı savaşmakla görevlendirdi. Basra'ya gelen Mühelleb 20.000 kişilik bir ordu ile Ezârika üzerine yürüdü ve Sillabrâ denilen mevkide onları bozguna uğrattı. Bu savaşta Ubeydullah b. Mâhûz'un öldürülmesi üzerine yerine geçen kardeşi Zübeyr b. Mâhûz kısa sürede Ezrakîler'i toparlayarak emrindeki kuvvetlerle Medâin ve İsfahan'a varıncaya kadar yağmacılığa ve muhalifleri öldürmeye devam etti. Fakat Ezrakîler İsfahan yakınlarında Attâb b. Verkā kumandasındaki ordu ile yaptıkları savaşta mağlûp oldular; reisleri Zübeyr de öldürüldü . Geride kalanlar Kirman dağlarına kaçarak kurtuldular. Yeni liderleri Katarî b. Fücâe bir müddet sonra Ezârika'yı toparladı ve tekrar Ahvaz'ı zaptedip Basra'ya doğru ilerledi. Mühelleb b. Ebû Sufre ikinci defa onlara karşı savaşmakla görevlendirildiyse de uzun müddet devam eden mücadelelerde kesin bir sonuç elde edemedi. Irak yeniden Emevîler'in idaresine geçince Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî ile Mühelleb b. Ebû Sufre Ezârika'ya karşı birlikte düzenledikleri askeri hareketler neticesinde onları Düzeyl, Kâzırun ve Fâris bölgelerini boşaltıp Cirüft'e çekilmeye mecbur ettiler. Ezârika içindeki me-vâlîlerle Araplar arasında anlaşmazlık çıkınca Abdürabbih el-Kebîr'in emrindeki 7000 kişi Cirüft'te kalırken Abdürabbih es-Sagîr kumandasında 4000 kişi Kirman'a, Katarî b. Fücâe'ye bağlı 10.000 kişi de Fâris'e doğru çekildi. Mühelleb b. Ebû Sufre Ezrakîler'den Katarîye ve Abdürabbih el-Kebîr'e bağlı olanlara, oğlu Yezîd de Abdürabbih es-Sagir'e mensup olanlara karşı düzenledikleri seferlerle onları bulundukları bölgelerden kaçmaya zorladılar. Sonunda Süfyân b. Ebred el-Kelbî kumandasındaki Emevî kuvvetleri Taberistan dağlarında Katarî'yi öldürerek taraftarlarını dağıttı . Ezârika liderlerinden Abîde b. Hilâl el-Yeşkürî'ye bağlı olanlar da Kümis'teki Sezevver Kalesi'nde kuşatılarak imha edildiler. Böylece Ezârika fırkası tamamen ortadan kaldırılmış oldu.

EZRAKİLERİN BAŞLICA GÖRÜŞLERİ

Ezârika'nın bütün Haricîler tarafından kabul edilenlerin dışında kalan başlıca görüşleri şöyledir: 1. Müslümanlardan Ezârika'ya mensup olmayanlar sadece kâfir değil aynı zamanda müşriktirler ve çocukları dahil hepsi ebedî olarak cehennemde kalacaklardır. Bunların kadınları ile çocuklarını öldürmek veya köle statüsüne geçirmek, ayrıca mallarını yağmalamak caizdir. Zira yaşadıkları topraklar dârülharp sayılır. 2. Kendileriyle birlikte düşmana karşı savaşa katılmayan ve Ezârika'nın bulunduğu yere hicret etmeyen diğer Haricîler de kâfirdir. Bunlardan kendilerine katılmak isteyenler imtihana tâbi tutulmalıdır. 3. İslâm'da recm cezası yoktur. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de böyle bir hüküm bulunmamakta, zina yapanlara dayak atılması emredilmektedir. 4. Namuslu kadınlara zina isnat ederek bunu şahitlerle ispat edemeyenlere uygulanan ceza aynı şeyi namuslu erkeklere isnat edenler için uygulanmaz. Zira Kur'an'da bunu belirten bir lafız yoktur. 5. Peygamberlerin nübüvvetle görevlendirildikten sonra büyük veya küçük günah işlemesi caiz olduğu gibi nübüvvetten önce kâfir olan bir kimsenin peygamber olarak gönderilmesi de caizdir. 6.Vergilerini ödeyen Yahudi ve Hıristiyanların öldürülmesi haramdır. 7. Kadınların âdet esnasında kılamadıkları namazları kaza etmeleri gerekir. 8. Çalınan malın miktarı ne olursa olsun hırsıza omuzdan kol kesme cezası uygulanır.

İSLAM DÜNYASININ EN TEHLİKELİ FİTNESİ

Ezrakîler Hâricîler'in en kalabalık kolunu teşkil etmiş, çok kısa bir süre ayakta kalabilmelerine rağmen İslâm dünyasının en tehlikeli fitne ve fesad unsurlarından birini oluşturmuşlardır. Ezrakîler gayri müslimlere zarar vermeyi haram telakki edip bundan son derece sakındıkları halde kendi fırkalarına bağlı olmayan Müslümanları müşrik sayarak öldürülmelerini caiz görmüş, fiilen de pek çok Müslüman kanı akıtmışlardır; ayrıca malî, sosyal ve siyasî alanlarda da çok büyük zarar ve tahribata yol açmışlardır. Dinî bilgileri zayıf olan Ezrakîler İslâmî hükümleri anlayamamış ve bu sebeple de çelişkilerden kurtulamamışlardır.

EBU MUHAMMED ASIM EL MAKDİSİ'YE GÖRE EZRAKİLERİN GÖRÜŞLERİ

Selefi cihad hareketinin en önemli simalarından olan Ebu Muhammed Asım El Makdisi, “Tekfrde aşırılıktan sakınma konusunda 30 risale” adlı eserinde Ezrakilerin dini görüşlerini şöyle sıralar: "Bu ümmetten kendilerine muhalif olanları ve Ali ve Muaviye Radıyallahu Anhuma arasında gerçekleşen muhakemeye katılanları müşrik olarak kabul ederler. Kendi görüşlerini paylaşsalar bile, onlara hicret etmeyen ve savaşta kendilerine yardım etmeyenler de onlara göre müşriktir. Delil olarak ise Allahu Teala'nın şu ayetlerini gösterirler: “Allah'a ve Rasulü'ne yalan söyleyenler de oturup kaldılar”388, “Üzerlerine savaş yazılınca içlerinden bir grup insanlardan, Allah'tan korkar gibi, yahut daha fazla bir korku ile korkmaya başladılar.” Kendilerinden olduğunu iddia ederek yanlarına gelen kişileri imtihan etmeyi vacip gördüler. Bu kişiye muhaliflerinden bir esir verilir ve öldürmesi istenir. Eğer öldürürse onun söylediklerini tasdik ederler, öldürmez ise kendisinin müşrik münafık olduğunu söyleyip onu öldürürlerdi. Muhaliflerinin kadınlarını ve çocuklarını öldürmeyi mübah görürler, onların çocuklarının müşrik olduğunu kabul ederler ve ebedi cehennemlik olduğunu söylerler, memleketlerinin daru'l-küfür olduğunu ve orada kadınları ve çocukları öldürmenin caiz olduğunu iddia ederlerdi. Büyük günah işleyen kişinin, kendisini dinden çıkaran bir küfür işlediği konusunda ittifak halindedirler ve o kişinin kafirler ile beraber, bu günahından dolayı ebedi cehennemlik olduğunu kabul ederler. Delil olarak ise iblisin küfrünü göstererek şöyle derler: “İblis, secde etmeyi sadece kibirlenmesi sebebi ile kabul etmedi ve Allahu Teala'nın birliğini kabul etiği halde tekfir edildi.” İblisin küfrünün sebebi yüz çevirme ve büyüklenmedir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurur: “İblis hariç hepsi secde ettiler. O, yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu.” Ayrıca İblis Allah'ın hükmüne ve emrine de itiraz etmiştir. Allahu Teala şöyle buyurur: “(İblis): ‘Ben ondan daha hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın onu da çamurdan yarattın' dedi.”392” Ayrıca onlar, Allahu Teala'nın yerine getirilmesini emrettiği emaneti yerine getirmemeyi de kendilerine helal kılarak şöyle dediler: “Muhaliflerimiz birer müşriktir. Bu nedenle onların emanetlerini yerine getirmemiz gerekmez.” Yine bunlar, Kur'an'da bulunmadığını gerekçe göstererek zina eden evli kişinin recm edilmesini kabul etmediler. Hırsızlıkta da sınır tanımayarak az veya çok hırsızlık yapan herkesin elinin kesilmesi gerektiğini söylediler. Ebu'l-Hasan el-Eş'ari, Ezrakiler'in daru'l-küfürde ikamet eden herkesin kafir olduğunu ve oradan ayrılmadıkları sürece bu hükümlerinin de değişmeyeceğini söylediklerini belirtmektedir. 

EZRAKİLERDEN SONRA

Ezrakilerden sonra Yemame bölgesinde Necdet bin Amir elHanefi'nin taraftarları ortaya çıktı ve bunlar da “Necdat” olarak anıldılar. Ortaya çıkmalarının sebebi ise, Nafi bin Ezrak'ın, kendi görüşünü benimsemelerine rağmen kendisine katılmayanların müşrik olduğunu söylemesi ve muhaliflerinin kadın ve çocuklarını öldürmeyi helal görmesidir. Bu sebepten dolayı Nafi bin Ezrak'ın cemaatinden bir topluluk ondan ayrılarak Yemame'ye gittiler. Necdet bin Amir, Nafi bin Ezrak'ın askerlerine katılmak isteyen Haricilerden bir toplulukla onları karşıladı. Nafi'den ayrılan bu topluluk, Nafi ve adamlarının yaptıklarını onlara anlattılar. Onlar da Yemaye'ye döndüler ve Necdet bin Amir'e bey'at ettiler. Bunlar, kendilerine etmeyenlerin kafir olduğunu iddia edenlerin ve Nafi'nin imam olduğunu savunanların kafir olduğunu söylediler. Daha sonra ise kendi aralarında Necdet'i eleştirdikleri bazı meselelerde birbirlerine düştüler ve üç gruba ayrıldılar. Necdet, yukarıda belirtilen görüşlerinden başka, içki cezasının olmadığını, kendisine haram olana az da olsa bakan, küçük de olsa yalan söyleyen veya bunlardan birisi üzerinde ısrar eden kişinin de müşrik olduğunu ve din anlayışlarında kendilerine muhalefet edenlerin ateşe gireceklerini söyledi. Bununla birlikte kendisine mensup olanlardan, ısrar etmeksizin içki içen, zina eden ve hırsızlık yapan kişiyi Müslüman olarak kabul etti.

20 YIL MESELESİ

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Harici fırkalarının en uç noktasında yer alan Ezrakiler, muhaliflerinin çocuklarını ve kadınlarını öldürmeyi mubah saymışlar, müşriklerin çocuklarının da babalarıyla birlikte cehennemde olduklarını söylemişlerdir. Bunun için kendilerine seçtikleri deliller ise Nuh'un, çocuklarıyla birlikte kavminin toptan helak olmaları için Allah'a yaptığı dua ve Musa ile yolculuk yapan kişinin bir kasabaya uğradıklarında ilerde kâfir olup ana-babasına zulmedecek bir çocuğu öldürmesi ayetleri olmuştur. Ortada akletme olmayınca Kur'an bile zulmetmeye alet edilebilmektedir. Kısaca IŞİD'i büyüten güçler gerçekten Ezrakileri çok iyi çalışmış… Ezrakiler 20 yılda bitirildi. IŞİD'de 2002 yılından başlayarak 2020'de bitecek olan 6 aşamalı bir planı uygulamaya çalışıyor. Anlayan için 20 yıl  çok şey ifade ediyor ve tarih tekerrür ediliyor.