Karar Gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, bugünkü "Çözüm sürecinde siyasi kültür zaafı" başlıklı yazısında çözüm süreci zaaflarındaki en önemli noktaları ele aldı. Toparlarsak, çatışma çözümünde dikkate alınması gereken yirmi ilkenin sadece sekizi AK Parti iktidarınca kullanıldı, ifadesini yer veren Mahçupyan, "Diğerleri kullanılmadı ve bazılarında da tam aksi yönde bir eğilim sergilendi. İyi niyet, irade, çaba, sabır olumlu ve olmazsa olmaz özellikler… Ama yeterli olmuyor. Bu tür kemikleşmiş çatışmaların farklı bir boyutta ve farklı bir ciddiyetle ele alınması, toplumsal katılıma sonuna kadar açık olma cesaretinin sergilenmesi gerekiyor" dedi.
İşte Etyen Mahçupyan'ın yazısından bir bölüm:
İktidarı ve genelde Türkiye devletini çözüm süreci bağlamında en fazla zorlayan unsur muhtemelen siyasi kültürümüzdü. Çatışma çözümüne ilişkin veri ve gözlemler bu alanda dört ilkenin uygulanabilir olması halinde çözüme doğru sağlıklı bir yönelim ihtimaline işaret ediyor. Aksi halde süreç yerinde sayabiliyor, hatta derinleşebiliyor.
***
Bu ilkelerden ilki görüşmeyi yürüten tarafların kendilerini bu işe duygusal olarak adamaları. Tarihsel kökü olan çatışmalı durumlarda, hayatının anlamını bu işte gören kişilere ihtiyaç oluyor. Bu kişinin kendisini eskinin bağlarından tümüyle kurtarması, açık yüreklilikle her iki tarafa da bakabilmesi gerek. Diğer bir deyişle görüşmeciler birer adil hakem bakışı da geliştirmiş olmalılar. Kürt meselesinde bu belki bir miktar Öcalan/Fidan ikilisinde söz konusu oldu ama kurumsallaşmadı. Oysa çözüme gidiş açısından görüşmecilerin toplum nezdinde özgür ve özerk davranabilmesi, toplumun da onları kimlikleri aşan birer taşıyıcı olarak görebilmesi lazımdı.
***
İkinci ilke ara başarısızlıklardan sonra geri dönüp, olayın bütününü öz eleştiri katarak değerlendirmek ve yeniden ortak hedeflerin konabilmesini sağlamak. Dolayısıyla herhangi bir başarısızlığı karşı tarafa yıkmak yerine, sorumluluğun son kertede her iki tarafta da olduğunun bilinciyle davranmak. Çünkü aksi halde sürece yeniden dönme şansınızı bizzat kendi elinizle tırpanlamış olursunuz. Böyle bir tutumun hayata geçmesi her kademede ortak hedeflerle ilerlemeyi ima ediyor. Hedeflerin ortak olmadığı bir anlaşmanın değişen koşullarda çok kırılgan olacağı, hatta ikna olmamış tarafın bu kırılganlığı zorlayacağı açık. Kürt meselesinde de böyle oldu. Taraflar ‘birlikte' yürümektense, ötekine emri vaki yaparak ilerlemeyi ve karşı tarafı yanlarında sürüklemeyi hedeflediler.
***
Üçüncü olarak öne çıkan nokta iktidarla muhalefet arasında işbirliği ortamının oluşturulması ve korunması. Uzun yıllara dayanan çatışmaların çözüldüğü hemen her örnekte, iktidarla muhalefet arasında –çözüme ilişkin fikir ayrılıkları olsa bile- birlikte hareket etme iradesi görülüyor. Çözümün kimin işine yarayacağı türünden faydacı bir bakışın yerini, bunu gerçekleştirmenin tarihsel bir sorumluluk olduğu bilinci alıyor. Türkiye'de bu ilkenin yakınına bile gelinemedi. AK Parti'nin de beslediği kutuplaşmacı tavır, iktidarı çözüm sürecinde yalnızlaştırdı. Böylece Kürt meselesinin çözümü bir ortak ideali yansıtmak bir yana, AK Parti'yi ‘vurmak' üzere araçsallaştı.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!