İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Fuat Sezgin Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen panele İHH, Mülteci Dernekler Federasyonu, Uluslararası Mülteci Hakları Derneği ve İNSAMER destek verdi.
Panelde bir konuşma yapan İHH Genel Başkan Vekili Hüseyin Oruç, "Dünya gerçekten çok zor bir yer haline geldi. İlk defa insanlık, bütün insanlığı yok edecek bir hale geldi. En büyük zalimleri dinlerken, onlar sadece kendi topluluklarını yok edebilecek bir haldeydi ama bugün Çin bütün dünyada yaşayan insanların tamamını öldürebilecek bir silah gücüne sahiptir. Amerika bütün insanları 10'ar kere öldürecek bir silah gücüne sahiptir. Rusya'sı, israili, Hindistan'ı hepsi buna sahiptir." dedi.
"Dünyada milyonlarca mülteci var"
Platon'un, "İnsanlık 3 şeyin dengesinde oturuyor; akıl, öfke ve arzu" sözüne atıfta bulunan Oruç, "Eğer akıl öfke ve arzunun kontrolüne girerse o zaman bugün oluyor. Bugünkü yaşadığımızın tam karşılığı budur. Savaşçılar ve tüccarlar aklı rehin aldılar. Aklı temsil eden bizdik, akıl bizimdi bizde öfkenin ve arzunun eline düştük. Buradan çıkmanın çok kolay bir yolu var. Arzuyu ve öfkeyi bir tarafa koyacaksınız, aklınızı kullanacaksınız. Belki biraz zaman alacak, belki hala çok sayıda insanın öldürüldüğüne şahitlik edeceğiz. Belki birçok kampın varlığına şahitlik edeceğiz, 85 milyon değil çok daha fazla insanın mülteci olduğuna şahitlik edeceğiz ama aklı yeniden elimize alırsak bu dengede güç ve arzu aklın elinde olursa ki onu tutabilecekte bu nesilde okumanın olduğunu sizler yapacaksınız. Artık bununla ilgili bir yol var, insanlık artık bunu görüyor. 73 sene önce bu beyannameyi ilan edenlerin içerisinde de akıl sahipleri vardı. Korktukları, herkesi öldüren öfkenin ve paranın yolunu kesmek için bunu yaptılar. Başarılı mıydı? Çok gözükmüyor ama bu aklı bizim coğrafyamız ortaya koyarsa, ben olumlu bir sonuç alacağımızı ve üzerimize de bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum." diye konuştu.
Mülteciler kamplarda zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyor
Yaklaşık iki ay önce İdlib'e gittiğini belirten Av. Uğur Yıldırım, " İdlib, Gazze'den sonra dünyanın en fazla nüfusunun toplandığı bir bölge haline geldi. Eski nüfusu 300 binlerdeyken şu an 4 milyondan fazla insana ev sahipliği yapıyor ve bu nüfusun çoğunluğu Suriye içinden göçen insanlardan teşekkül ediyor. İlk defa 2013-2014 yıllarında Suriye'ye gittiğimiz zaman çadırlarda, çamurların içinde altyapısı olmayan yerlerde yaşayan insanları gözlemliyorduk. 2021 yılında gittiğim zaman hemen hemen aynı tabloyla karşılaşmanın maalesef bir üzüntüsünü yaşadık. Hala savaş devam ettiği ve o bölgelerden göç devam ettiği için teknik olarak o bölgeye gelmiş insanlar yine her şeyini bir çantaya koymuş veya sırtına yüklemiş çadırlarda yaşayan ve çadırın içine girdiğinizde ya hasırı olan ya olmayan minder varsa minderlerde oturan insanlardan oluşan milyonlar... Üstte bir vadiye çıktığınız zaman aşağı doğru baktığınızda 1,5 milyonun beraber yaşadığı bir kamp alanı görüyorsunuz." şeklinde konuştu.
"11,1 milyon insan sağlıklı beslenemezken 6,5 milyon kişi de gıda yardımına muhtaç"
Suriye'de yaşanan savaş sebebiyle toplamda 12 milyon insanın mülteci olduğunu hatırlatan akademisyen Riad Domazeti, "Bu insanlar evlerini değiştirmek zorunda kaldılar. Bunların birçoğu en az 2 veya 4 defa yer değiştiren insanlardan oluşuyor. İlk önce Şam'dan, Halep'e doğru, Hama ve Humus'a doğru bir göç oluşurken daha sonra yüzbinlerce veya milyonlarca kişi Halep'in düşmesiyle İdlib'e sığınmak zorunda kaldılar. Burada yaşayan insanların zor şartlar altında yaşıyorlar. Her şeyden önce gıda krizi söz konusu yani şu anda Suriye içerisinde BM'nin gıda programının vermiş olduğu bilgilere göre yaklaşık 11,1 milyon insan sağlıklı bir şekilde beslenilemediğini söyleniyor. Yine bu raporlara göre 6,5 milyon acil insani yardım almaktadır. Bu insani yardım aslında, birçok defa düzenli olarak verilmiyor veya bazen günde sadece 1 menü olmak suretiyle veriliyor. Çok ciddi bir gıda kriziyle karşı karşıyayız." ifadelerini kullandı. Ve burada yaşayan insanların gerçekten insani durumu zor şartlarda yaşıyorlar. Her şeyden önce gıda krizi söz konusu, yani şuanda Suriye içerisinde birleşmiş milletlerin gıda programının vermiş olduğu bilgilere göre yaklaşık 11,1 milyon insan sağlıklı bir şekilde beslenilemediğini söylüyorlar. Yine bu raporlara göre 6,5 milyon acil olarak insani yardım almaktadırlar. Bu insani yardım aslında, birçok defa düzenli olarak verilmiyor. Veya bazen günde sadece bir menü olmak suretiyle çok ciddi bir gıda kriziyle karşı karşıyayız. Alt yapı noktasında çok ciddi sorunlarımız var." şeklinde konuştu.
"Hol Kampı'na giden yardımları PYD teslim alıp parayla satıyor"
Suriye'nin Haseki ilçesinde yer alan Hol Kampı'nda dünyanın çeşitli ülkelerinden kadınlar ve çocukların bulunduğunu hatırlatan İrfan Tatlı, kamplarda yaşananlarla ilgili şunları aktardı;
"Bu kamptaki kadınlar ve çocuklar İŞİD'li militanların aileleri oldukları gerekçesiyle kamp adeta görmezden geliniyor. Bu kampta Fransızlar var ama Fransa hükümetinin bu konu hakkında en ufak bir girişimi yok. Bu kampta İngilizler, almanlar, Özbekler, Tacikler, Türkler var birçok insan var. Ne yazık ki devletler bu konuda herhangi bir girişimde bulunmuyor. PYD yönetimi, güçleri de bunu bir meşrulaştırma, aracı olarak kullanarak bu devletlerin doğrudan kendileri ile ilişki kurarak bu vatandaşları talep etmesini istiyor. Böylece meşruiyet kazanmış olacak onu bir yapı olarak tanımış olacaksınız. Bunun için orada çocuklar, kadınlar zulme tabi tutuluyorlar. Kampa insani yardım kuruluşlarına alınmıyor. Siz oraya bir yardımda bulunduğunuzda birleşmiş milletler olsun veya herhangi bir kurum olsun bu yardım PYD güçleri tarafından teslim alınarak kamptaki kadınlara para ile satılıyor. Bedava gitmesi gereken malzemeler para ile satılıyor.
"Organ ticareti yapıldığı iddiaları var"
Kampta köle ve organ ticareti yapıldığına dair ciddi iddiaların olduğunu söyleyen Tatlı, "Kampta çocukları hastalandığı zaman görevliler çocuklarını alıyorlar. Ve hasta olarak giden çocuğun hiç bir zaman sağlıklı geri dönmediğini söylüyor tanıklar. Tamamının cesedinin döndüğü, cesetlerin oldukça soğuk olduğu, yani yeni ölmediğinin çok bariz olduğu, cesetlerin üstünde yara ve dikiş izleri olduğu söyleniyor. Bu da ister istemez hepimizin aklına çocukların organlarının satılmış olabileceği ihtimalini getiriyor." dedi.