Karar Gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, bugünkü "Başkanlıktan bunu mu anlıyoruz?" başlıklı yazısında AK Parti yönetiminin MHP'ye sunduğu, daha sonra kamuoyuna yansıyan Anayasa taslağı konusunda sert eleştirilerde bulundu. Mahçupyan, "AK Parti'nin başkanlık sistemini bunca yıl ‘düşündükten' ve savunduktan sonra kamuoyuna neredeyse bir ‘kayyum modeli' ile çıkması muhtemelen muhafazakar kesimde de hayal kırıklığı yaratmıştır. Halkın bu denli teveccühünü kazanmış bir partinin aynı halkı böyle bir sisteme layık görmesi, demokratik referanslar açısından toplumun çoğunluğunun gerisinde kaldığı anlamına gelir. AK Parti vakit varken kendisine yakışanı yapmalı." dedi.
İşte Etyen Mahçupyan'ın yazısı:
Başkanlık sistemini getirmek isteyen AK Parti, MHP ile görüşmek üzere ürettiği taslağı medya üzerinden kamuoyuna da sundu. Hukukçu gözüyle satır araları ve detaylar ne söylüyor, onu önümüzdeki günlerin tartışmalarında duyup okuyacağız. Muhtemelen Başkan'ın kararname çıkarma yetkisi, fesih yetkisi ve Başkanlık ile Meclis seçiminin aynı anda yapılması bu tartışmalarda önemli yer tutacak. Ancak bu üç konunun apaçık bir doğru çözüm içermediğini literatürden biliyoruz. Bu alanlardaki her tercihin demokratik ve etkin yönetim açısından avantaj veya dezavantajlarından bahsedilebilir. Söz konusu kuralların siyasi kültürümüzde olumsuz sonuçlar vereceği söylenecek, ama iktidar da karşı argümanlar bulmakta zorlanmayacaktır...
***
Ne var ki atamalarla ilgili getirilen değişim hukuki yoruma ihtiyaç göstermeyecek bir nitelik arz ediyor ve her sade vatandaşın anlayabileceği bir ‘yeni düzene' işaret ediyor. Buna göre Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve HSYK üyelerinin yarısı Başkan tarafından seçiliyor… Öte yandan bu kurullara girecek üyelerin diğer yarısı da bir biçimde yargı mekanizması içinden seçilecek. Örneğin HSYK üyeliğine muhtemelen Danıştay'dan da üye gelecek. Ancak Danıştay üyelerinin yarısı Başkan tarafından atanacağına göre Danıştay'da seçilecek HSYK üyesi veya üyeleri de yine Başkan'ın tercihini yansıtmaya aday olacak.
Önerilen taslağa göre Başkan'ın ayrıca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nı da seçtiğini düşünürsek, AK Parti bu anayasa değişikliği ile şunu demiş oluyor: “Sıradan vatandaşların dünyasında geçerli olan yargılama işlevini Yargıtay'a bağlı tutuyorum. Buna karşılık hem ideolojik ve siyasi konuların karar mercii olan üst yargıyı hem de idari açıdan tüm yargıyı Başkan'a bağlıyorum.” Taslakta Başkan'ın bu seçimleri nasıl yapacağı söylenmiyor. Önceki sistemde çoğunlukla olduğu üzere önerilecek adaylar arasından veya doğrudan olabilir. Ama ‘önerilecek adaylar arasından' bile olsa böyle bir yapıda önerilerin Başkan'ın zaten tercih edeceği adaylara yoğunlaşması beklenir.
***
Kısacası AK Parti'nin önerisi yargının yürütmeye bağlanmasını ifade ediyor. Eğer seçim sistemi değişmez ve dar bölgeye geçilmezse (ki MHP'nin zaten bu noktada rezervi var) milletvekili adaylarının da Başkan tarafından seçilmesi işin ‘doğası' gereğidir. Böylece sadece yargı değil, yasama da yürütmeye bağlanacak ve yeni sistemde Başkan gerçekten de her alana hakim olabilecektir. Görünüşte kuvvetler ayrılığından söz etmek mümkün olacak, kurumlar birbirinden ayrı isimlere, binalara ve kurallara tabi olacaklar ama iradeleri tek bir noktada bütünleşerek Başkan'ın tasarrufuna sunulmuş olacaktır.
Bu tabloya herhalde epeyce düşünülerek tasarlanmış olan bir atama alanını daha eklediğimizde, mesele daha da garipleşiyor. Çünkü AK Parti'nin değişiklik önerisine göre Başkan YÖK üyelerinin de yarısını atamakla kalmıyor, ülkedeki bütün üniversitelerin rektörlerini de bizzat atıyor. Yani eğitim kurumlarına ait olması gereken özerklik ihlal edilmekle kalınmıyor, özel sektöre ait üniversitelerin yönetimini de o seçiyor. Bir sonraki adımın özel sektördeki holdinglere Yönetim Kurulu Başkanı atamak olduğunu düşünmek bile mümkün…
***
AK Parti'nin başkanlık sistemini bunca yıl ‘düşündükten' ve savunduktan sonra kamuoyuna neredeyse bir ‘kayyum modeli' ile çıkması muhtemelen muhafazakar kesimde de hayal kırıklığı yaratmıştır. Halkın bu denli teveccühünü kazanmış bir partinin aynı halkı böyle bir sisteme layık görmesi, demokratik referanslar açısından toplumun çoğunluğunun gerisinde kaldığı anlamına gelir. AK Parti vakit varken kendisine yakışanı yapmalı. Aksi halde ‘ona yakışan zaten buydu' derler ve haksız da olmazlar…