Hayrettin Karaman: Zaman dostların çekişme zamanı değildir
Hayrettin Karaman, Anayasa değişikliği için referanduma az bir süre kala tavsiyelerde bulundu...

Oluşturma Tarihi: 2017-02-02 04:16:42

Güncelleme Tarihi: 2017-02-02 04:16:42

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Hayrettin Karaman, bugünkü "Zaman dostların çekişme zamanı değildir" başlıklı yazısında, ülkenin hem içeriden hem de dışarıdan kuşatıldığını belirterek uyarı ve tavsiyelerde bulundu. Düşman saflarından dostlara yönelen eylem ve söylemleri anlamak mümkündür; onlar vazifelerini yapıyorlar, ifadelerini kullanan Karaman, "Devleti yönetenlerin iç ve dış politikada yapıp ettiklerinde hataları olmaz mı, elbette olur. Peki değerlendirmede “sıfır hata, sıfır kusur” ölçütü mü kullanılacak; bu ölçüte göre tam not alacak bir yönetim Raşid Halifeler döneminde bile bulunabilir mi? Yoksa makul olan değerlendirme ölçütü “yetmezse de iyidir” esasına mı dayanmalıdır." dedi.

Hayrettin Karaman'ın bugünkü yazısı şöyle:

Ülkenin varlık, gelişme ve bağımsızlığına göz dikmiş düşmanların ve bunların içerideki ajanlarıyla ortaklarının bulunduğu artık tartışma götürmez bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır.

Namık Kemal ne diyordu:

Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin

Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten

Bugünlerde Türkiye'ye kötülük yapmak için pek çok ülke, şahıs, kurum ve kuruluş işbirliği halinde üzerimize geliyor, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere millet ve memleketini sevenler de bu taarruza karşı âdeta bir seferberlik ruhu içine canla başla mücadele ediyorlar.

Ataların söylediği güzel sözler vardır:

* Dere geçilirken at değiştirilmez.

* Bindiği dalı kesen ahmaktır.

* Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.

* Savaşırken askerlerin işlediği adi suçların cezası verilmez.

Düşman saflarından dostlara yönelen eylem ve söylemleri anlamak mümkündür; onlar vazifelerini yapıyorlar. Ama dostlar (öyle bilinenler) arasındaki sataşmalar, su-i zanlar, çekişmeler, dedikodular; insanımızı birbirine düşürme, arayı soğutma, birliği gevşetme, mücadele gücünü zayıflatma gibi kötü sonuçlar (fitne) doğurmaktadır.

15 Temmuz'dan sonra en sık rastlanan fitne, aynı cephede görünen insanların birbirini mesela fetöcü olmakla suçlamalarıdır. Delil olarak sundukları, sakız gibi çiğnedikleri şeyler ise “istediklerinin verildiği, kendileri hakkında iyi zan beslendiği zamanda” onlara yapılan yardımlar ve desteklerdir. Legal görünümlü örgüt dişlerini göstermeye başladıktan sonra bu dişleri gördükleri halde (Hakan Fidan olayı, dershanelerin dönüştürülmesi teşebbüsüne karşı medyalarında başlatılan saldırılar, 17 ve 25 Aralık kalkışmaları ve en küçük bir şüpheye meydan bırakmayan 15 Temmuz darbe teşebbüsünü görüp bildikleri halde) onlara destek verenler, ilişkilerini kesmeyenler elbette suça iştirak etmiş oluyorlar. Ama daha önce bu ülkenin yöneticilerinden, bürokratlarından, iş adamlarından, akademisyenlerinden tutun da sokaktaki adama kadar hemen herkes “bazı kusurları olsa da iyi işler de yapıyorlar” diyerek bu örgüte yardımcı olmuştur. Bugün örgüte karşı mücadeleye katılan dostların bu ayrımı yapmaları gerekirken, iyi niyete ve güzel ahlaka sığmayan sebeplerle birbirini haksız yere fetöcülükle suçlamaları hıyanet değilse büyük ve yıkıcı bir gaflettir.

Devleti yönetenlerin iç ve dış politikada yapıp ettiklerinde hataları olmaz mı, elbette olur. Peki değerlendirmede “sıfır hata, sıfır kusur” ölçütü mü kullanılacak; bu ölçüte göre tam not alacak bir yönetim Raşid Halifeler döneminde bile bulunabilir mi? Yoksa makul olan değerlendirme ölçütü “yetmezse de iyidir” esasına mı dayanmalıdır.

Bir ülke milyonlarca personel ile yönetiliyor. Ülkenin genel ahlakını göz önüne alırsak bu milyonların içinde (üst düzeyde, ortada, altta) çürüklerin olmaması mümkün değildir. Bu durumda iyi niyetli ve insaflı insanlara düşen vazife, bir yandan iyileri çoğaltmak, kötüleri tasfiye etmek için çalışmak, diğer yandan bunu da yaparken genel olarak başarılı ve hayırlı olan bir iktidara zarar ve düşmana fırsat vermemek, ortada başka bir gemi yok iken, gemiyi daha iyi yönetecek bir heyet de mevcut değil iken denizin ortasında geminin altını oymamaktır.