HDP'ye çağrı: Bu yazar-çizerleri kovun
Salih Tuna, çözüm süreci konusunda eleştirilerde bulunurken HDP'ye önemli bir çağrıda bulundu...

Oluşturma Tarihi: 2015-11-11 06:17:16

Güncelleme Tarihi: 2015-11-11 06:17:16

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Salih Tuna, bugünkü "Bu yazar-çizerleri kovun" başlıklı yazısında 1 Kasım seçimleri öncesi ve sonrası medyadaki bazı kuruluş ve kişilerin siyasi çıkışlarını değerlendirdi. Haliyle yolunu bulmak için yeniden “Kürt sorununu” gündem etmeye başladılar, ifadesini kullanan Tuna, "HDP gerçekten “barış,” gerçekten “çözüm” istiyorsa her şeyden evvel bu “sorun kenesi” mesabesindeki ifsat edici yazar-çizerleri kovsun, ağızlarına bakmasın" dedi.

İşte Salih Tuna'nın yazısından bir bölüm:

Malum “yazar-çizer takımı” hiçbir şey olmamış gibi yeniden “Kürt sorunu” demeye başladı.

Zaten başka ne diyeceklerdi?!

Bu saatten sonra, “Eyvah! Laiklik elden gitti, irtica geldi” diyecek halleri yoktu ya.

Gezi gericiliği döneminde dolaşıma soktukları “her şey sandıktan ibaret değildir” heyulasını da bizzat kendileri gebertti.

Nasıl mı?

Nasıl olacak, 7 Haziran'da sandık sonuçlarına öyle sarılmışlardı ki, yeni (….) bile öyle değil.

Hiç lafı dolaştırmadan direkt söyleyelim: Gezi zekalıların hiçbir “enstrümanı” artık çalışmaz. (George Soros'un geçen günkü “Gezi'yi destekledik” açıklaması da hepten tüy dikti. Hayır hayır, “Faiz lobisi denildiğinde dalga geçiyordunuz, kimin Sorosçu çocuğu olduğunu gördünüz mü?” falan demeyin, değmez, mümkünse şefkat gösterin.)

“AK Parti yüzde 49.5 aldıysa karşısında da yüzde 50 küsur blok var” diyecek mecalleri de kalmadı.

E tabii İngiltere'de Cameron yüzde 36 ile tek başına iktidar oldu, yüzde 49.5'in nesini tartışacaksın?! Yine de bir iki gerzek çıktı, blok falan diye geveledi ama, çok ezik, çok cılız, kimse dönüp bakmadı.

Sahi, başka ne diyeceklerdi?

Atilla Taş bile “elektrikler kesildi, onun için kaybettik” demedi, onun yerine gitti CHP'ye üye oldu.

Özkök elemanı dersen, fabrika ayarlarına döndü.

HDP'ye oy isteyen Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun tekrar Atatürkçü oldu, Sözcü gazetesi de “paralel kumpas” demeye başladı.

Ahmet Altan da ağır yenilgi içinde kıvranan “kavmine” cesaret aşılamak için olsa gerek, yüzde 49.5'in karşısına geçip gülümseyin, bakın nasıl da ödleri patlayacak dedi. (Çalışkan Koray'ın biri karşıma geçip gülümserse kaldıramam, çok korktum.)

Başka?

Büyük bir umutsuzluk içinde sağa sola çemkirdiler.

Lan bu Kılıçdaroğlu'yla gitmez, dediler. Ah ulan Bahçeli yaktın bizi, diye dizlerini dövdüler

Başka?

The Cemaat'in saçma sapan bildirilerine imza koydular.

Başka da gidecek yolları kalmadı.

Bittiler; kelimenin tam anlamıyla yolsuz kaldılar.

Haliyle yolunu bulmak için yeniden “Kürt sorununu” gündem etmeye başladılar.

İçlerinde, Erdoğan düşmanlığıyla meczup hale gelen biri geçen gün, bir an önce “masaya gelin” dedi.

Kiminle mi?

Kendi ifadesiyle söyleyecek olursak, “PKK realitesiyle!”

Hazrete göre “Kürt sorunu” aynı zamanda “PKK sorunu” demekti.

Ahmet Altan da vaktiyle böyle temellük edilmesini istemişti. Zokayı yutturmak için de “Kiminle savaşıyorsan onunla barışırsın” sözünü The Cemaat'in Taraf'ında sıklıkla dercetmişti.

Gelgelim…

Mezkur sözün, “ancak bizi dinlersen barışabilirsin” anlamına geldiğini barış sürecinde ortaya koydukları tavırla kanıtladılar.

Sadece kendilerinin sözü dinlensin istedikleri için de sadece PKK'nın muhatap alınmasını istiyorlar.

Her konuda çoğulculuktan bahseden mahut eşhasa göre “Kürt sorunu” konusunda PKK'nın dışında muhatap aramak, PKK'ya şirk koşmak mesabesindeydi.