Hepimiz, Erbakan'ın paltosundan çıktık
Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan bugünkü yazısında, Milli Görüş Lideri Merhum Necmettin Erbakan'ın Türkiye siyasetindeki önemini kaleme aldı.

Oluşturma Tarihi: 2016-02-29 10:15:21

Güncelleme Tarihi: 2016-02-29 10:15:21

Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan bugünkü yazısında, Milli Görüş Lideri Merhum Necmettin Erbakan'ın Türkiye siyasetindeki önemini ele alarak, "Rahmetli Erbakan, sadece siyasî bir hareketin öncülüğüne hapsedil/e/meyecek kadar Türkiye'nin kaderinin şekillenmesinde kilit oynamış bir öncüdür: Önalan ve önaçan tarihî bir şahsiyettir" dedi.

Rahhmetli Erbakan Hoca'yı mumla aradığımız günlerden geçiyoruz. Hoca'nın tohumlarını ektiği mirası iyi anlamak ve bu mirasa sahip çıkmak zorundayız. Yoksa başaşağı yuvarlanırız.

Ak Parti, millî görüş köklerine hakkıyla sahip çıkabilirse bu toplumun önünü açar, sahip çıkamazsa, kaderi ANAP'tan farklı olmaz.
Fikriyat olmadan tatbikat olmaz çünkü. Fikriyat olmadan medeniyet yolculuğuna çıkılamaz. Köksüz ağaç meyve vermez, köksalamaz, esen rüzgârların önünde savrulmaktan ve yok olmaktan kurtulamaz.

CUMHURİYET TARİHİNDEKİ İLK SEMBOL ŞAHSİYET

Rahmetli Erbakan, sadece siyasî bir hareketin öncülüğüne hapsedil/e/meyecek kadar Türkiye'nin kaderinin şekillenmesinde kilit oynamış bir öncüdür: Önalan ve önaçan tarihî bir şahsiyettir.

Daha da önemlisi, Hoca'nın önalıcığı ve önaçıcılığı, sadece Türkiye'nin coğrafî sınırlarıyla da sınırlı değildir; Türkiye'nin medeniyet coğrafyasına kadar uzanır.

Karşımızda, hem Türkiye'nin yakın tarihinin akışında bir dalgakıran rolü oynamış, hem de küresel sistemin zorbalıklarının, haksızlıklarının ve hukuksuzluklarının nasıl aşılabileceğini gösteren D-8 gibi Cumhuriyet tarihinin en büyük küresel projesine imza atmış, dalgakuran işlevi görmüş küresel bir Müslüman şahsiyet var.

Hoca, Cumhuriyet tarihinde çıkardığımız ilk büyük sembol şahsiyettir. Cumhuriyet tarihindeki ikinci sembol şahsşyet -özellikle Gezi ve 17-25 aralık operasyon süreçlerinde de defalarca yazdığım gibi- Tayyip Erdoğan'dır. Cumhuriyet tarihinin iki sembol şahsiyetinin aynı hareketin içinden doğması elbette ki tesadüfî değildir. Kök, İslâmî tarihî ve irfanî derinliktir çünkü.

Sembol şahsiyet'le karizmatik şahsiyet arasında bir derece farklılığı değil, bir mahiyet farklılığı vardır. Her sembol şahsiyet, karizmatik şahsiyettir; ama her karizmatik şahsiyet sembol şahsiyet değildir. Karizmatik şahsiyet, bir şekilde duran tarihi harekete geçirir. Ama sembol şahsiyet tarihin akışını değiştirir.

MİLAT OLARAK ERBAKAN

İşte Hoca, 1908 yılından itibaren ivme kazanan, 1923'le birlikte kesin bir dönemece giren ve bizi tarihten sürgün eden başaşağı gidişe "dur!” demiş, bu başaşağı gidişi tersine çevirmiş, Türkiye'nin hem tarihî derinliğini, hem de irfanî derinliğini aynı anda harekete ve hayata geçirecek bir silkiniş, diriliş ve varoluş yolculuğunun tohumlarını ekmiş bir sembol şahsiyettir.

İki yüzyıldır iliklerimize kadar yaşadığımız ikinci büyük medeniyet krizinin hem nasıl anlaşılabileceğine, hem de nasıl aşılabileceğine ilişkin tarihî atılımlara ve açılımlara öncülük etmiş bir dalgakıran ve dalgakuran kişi olarak tarihe geçmiştir.

Erbakan, bu dalgakıran ve dalgakuran rolüyle, bu ikiyüzyıllık fetret döneminde milat olarak kilit rol oynamıştır: İkiyüzyıllık medeniyet krizi tarihimizde bir Erbakan'dan öncesi, bir de Erbakan'dan sonrası vardır artık.

ERBAKAN'DAN ÖNCESİ: YOKOLUŞ SERÜVENİ

Erbakan'dan öncesi, Türkiye'nin tarihî derinliğini ve medeniyet iddialarını yitirdiği, tarihten sürgün yediği bir yokoluş serüvenidir. Yaklaşık yarım asır süren bu dönem, bizim Müslüman olduktan sonraki tarihimizin en karanlık dönemidir.

Tarih yapan, medeniyet kuran ve medeniyeti koruyan tarihin akışını belirleyen bir aktörden, kurucu bir özne'den, tarihte tatil yapan, Batılıların yaptıkları tarihte sadece figüran rolü oynayan bir nesne'ye dönüştüğümüz, tarihten çekildiğimiz ve her şeyimizi yitirdiğimiz bir çöküş dönemidir bu.

ERBAKAN'DAN SONRASI: MEDENİYET FİKRİ VE YÖRÜNGE OLUŞTURMA GAYRETİ

Ancak Erbakan'la birlikte, Türkiye, yeniden medeniyet iddialarına sahip çıkan, İslâm'ın adalete, hakkaniyete, sulhe ve kardeşliğe dayalı dünya tasavvurunu hem Türkiye'nin siyasî hayatında, hem de sosyal, kültürel ve entelektüel hayatında ülkemizin gündemine taşıyan bir yolculuğa soyunabilmiştir.

"Millî Görüş” hareketi, Türkiye'de, medeniyet iddialarımızı ümmet bilinci ekseninde bu topraklarda yeşerttiğimiz bin yıllık İslâmî ruhu eksene alan, çok yönlü, bütün medeniyet coğrafyamıza uzanan yerli ama hem bölgesel hem de küresel bir harekettir.

Millî Görüş, iki anlamıyla millî'dir: Birincisi, yabancılaşmaya, sekülerleşerek Batılılaşmaya ve mankurtlaşmaya karşı “yerliliği”, tarihî derinliği ve köklere dönüşü temsil eder.

İkincisi de, “İbrahim milleti” olarak Kur'ân'da “ümmet” anlamında zikredilen “millet”i yani “evrenselliği” ifade eder. Bu açıdan çok zekice, hatta dâhîce bir buluştur.

"Millî görüş” hareketinin motto'su hâline gelen “millî ve manevî kalkınma” fikri, sanıldığı gibi, modern, seküler, kalkınmacı, niceliksel bir siyasî, iktisadî ve sosyal kalkınma fikri değildir.

Bir direniş ve silkiniş, bir diriliş ve varoluş hamlesidir. Bir medeniyet çağrısıdır. Bütün bir İslâm dünyasını ortak bir hedefe, gayeye ve yöne yönlendirme kaygısı güden bir hakikat yolculuğu.

HEPİMİZ, ERBAKAN'IN PALTOSUNDAN ÇIKTIK!

Hak-Batıl mücadelesine dayanan medeniyet fikri ekseninde yapılan “millî görüş” yolculuğu, Türkiye genelinde, hayatın her alanında, İslâm'ı yörünge konumuna yerleştirmeyi başarmıştır.

Artık, Türkiye'de hiç bir hareket, hiç bir oluşum, İslâm'ı devre dışı bırakarak varolamaz. İslâm'ı devre dışı bırakan her tür hareket, kısa devre yapmaya mahkûmdur.

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ