Bilim adamları iklim değişikliği kontrol altında tutulmazsa bir dizi yıkıcı senaryo ile karşılaşacağımızı öngörüyor, ancak bu senaryolardan biri insan ırkının yok olması -henüz- değil. “Yeni İklim Savaşı: Gezegenimizi Geri Almak İçin Mücadele” kitabının yazarı Michael Mann, “İnsanoğlunun neslinin tükenmesine neden olacak iklim değişikliği senaryolarına dair henüz kanıt yok” diyor. Bu anlamda en kritik öngörülerden biri iklim değişikliğinin, toplumsal çöküşü tetikleme ve küresel çatışmaya zemin hazırlama potansiyeline sahip gıda ve su kıtlığına yol açarak yüz milyonlarca insanın hayatını tehdit etmeye devam etmesi olarak belirtiliyor.
İnsanlar, fosil yakıt kullanımı ve diğer faaliyetler yoluyla atmosferdeki karbondioksit ve metan gibi sera gazlarının miktarını gün geçtikçe artırıyor. Bu gazlar güneşten gelen ısıyı yakalayıp tutar, bu da küresel sıcaklıkların yükselmesine ve iklimin normalden çok daha hızlı değişmesine neden olarak insanlığı tehlikeli bir yola sokar. Cambridge Üniversitesi araştırma görevlisi Luke Kemp'e göre, iklim değişikliği etkilerinin doğrudan insan neslinin tükenmesine neden olabilmesinin muhtemelen tek yolu kontrolden çıkmış bir sera etkisidir. Bu etki, gezegenimiz düzenli yükselen sıcaklıklar ile birlikte okyanusları buharlaşana ve artık yaşamı sürdüremez hale gelene kadar kaybettiğinden daha fazla ısı emdiğinde ortaya çıkar. Şu ana kadar bu senaryo olası senaryolardan biri olarak anlatılmıyor çünkü bu etkinin gerçekleşmesi için bir gezegenin milyonda birkaç bin parça karbondioksit seviyelerine sahip olmasına veya büyük bir metan salınımına ihtiyacı var. Bugün dikkate almamız gereken bilgi 3 santigrat derece veya daha fazla bir küresel sıcaklık artışının, toplumsal altyapımızın çökmesine ve büyük huzursuzluk ve çatışmalara yol açmasına ve böylelikle bazı Hollywood distopik filmlerine benzeyen bir geleceği yaşamamıza sebep olabilir.
İklim değişikliğinin toplumsal bir çöküşü tetikleyebilmesinin bir yolu, gıda güvensizliği yaratmaktır. WordsSideKick.com'un haberine göre, küresel sıcaklık artışının su açığını artırmak ve böylece gıda hasatını azaltmak da dahil olmak üzere gıda üretimi üzerinde bir dizi olumsuz etkisi vardır. Gıda üretim kayıpları insan ölümlerini artırabilir ve diğer faktörlerin yanı sıra ekonomik kayıplara ve sosyo-politik istikrarsızlığa neden olabilir, bu da kurumlarımızın çökmesini tetikleyebilir ve toplumsal çöküş riskini artırabilir.
Geçmiş yok oluşlar ve çöküşler
Geleceği anlamak adına geçmişe biraz baktığımızda Dünya tarihindeki tüm büyük kitlesel yok oluş olaylarının bir tür iklim değişikliği içerdiğini görürüz. Yaklaşık 440 milyon yıl önce türlerin %85'ini yok eden Ordovisyen-Silüriyen yok oluşu sırasında soğuma ve yaklaşık 200 milyon yıl önce türlerin %80'ini öldüren Triyas-Jurassic yok oluşu sırasında ise başrolde ısınma yer alıyor.
Luke Kemp, Homo Sapiens'in açıkça soyu tükenmiş olmasa da, “Neandertaller gibi soyu tükenen diğer hominid türlerine dair bir geçmişe sahibiz” diyor. “Ve bu vakaların her birinde, yine iklim değişikliğinin bir tür rol oynadığı görülüyor.” Bilim adamları, Neandertallerin yaklaşık 40.000 yıl önce soylarının neden tükendiğini bilmiyorlar, ancak iklim dalgalanmaları popülasyonlarını daha küçük, parçalanmış gruplara ayırmış gibi görünüyor ve sıcaklıktaki ciddi değişiklikler, gıda için güvendikleri bitki ve hayvanları etkilediğinden böyle bir sonla karşı karşıya kaldıklarını öngörüyorlar. İklim değişikliğinin neden olduğu gıda kaybı, Neandertal doğurganlık oranlarında küçük bir düşüşe yol açmış ve neslinin tükenmesine katkıda bulunmuş da olabilir. Özetle şu ana kadar yapılan çalışmalarda zincirin ucunun bir şekilde bozulan iklime dayandığını görebiliyoruz.
Başka bir örnek vermek gerekirse iklim değişikliği geçmiş insan uygarlıklarının çöküşünde de rol oynamıştır. Örneğin 300 yıllık bir kuraklık, yaklaşık 3.200 yıl önce antik Yunanistan'ın çöküşüne katkıda bulundu. Ancak Neandertallerin yok olması ve medeniyetlerin çökmesi, insan neslinin tükenmesi anlamına gelmiyor. Sonuçta, insanlar geçmişte iklim dalgalanmalarından kurtuldu ve sayısız medeniyetin yükselişine ve düşüşüne rağmen şu anda tüm dünyada yaşıyor.
Homo Sapiens, son derece uyumlanabilir olduklarını ve sıcak, soğuk, kuru veya ıslak pek çok farklı iklimle başa çıkabildiklerini kanıtladılar. Başka bir deyişle değişen ortam şartları bizi hayatta kalmak için birçok farklı bitki ve hayvan kaynakları kullanmaya itebilir ve olası bir kötü senaryodan başka bir uyumlanma ile sağ çıkabiliriz. 21 Temmuz'da Sustainability dergisinde yayınlanan bir araştırma, küresel bir toplumsal çöküşten kurtulma ve karmaşık yaşam tarzlarını sürdürme olasılığı en yüksek olan ülkeleri belirledi. Yeni Zelanda ve İrlanda da dahil olmak üzere beş ada ülkesi, nispeten soğuk sıcaklıkları, düşük hava değişkenliği ve onları iklim değişikliğine karşı daha dirençli kılan diğer faktörler sayesinde tarım yoluyla yaşanabilir kalabilecekleri için en uygun lokasyon olarak seçildiler. Yeni Zelanda düşük nüfus, büyük miktarda kaliteli tarım arazisi ve güvenilir, yerli enerji dahil olmak üzere diğer uygun koşullarla dünyada yaşamı sürdürebilecek en iyi adaylardan biri olarak gösteriliyor. Bu araştırmalardan da anladığımız üzere, iklim değişikliği küresel bir uygarlığın çöküşünü tetiklese bile, yaşam bazı bölgelerde muhtemelen devam edecektir.
Kaynak: Sözcü