Yeni Şafak Gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan, bugünkü "Ölen çocukları ayırmak" başlıklı yazısında 5-6 Ekim olaylarında Diyarbakır'da katledilen Yasin Börü'yü köşesine taşıdı. Hani bir aşağılık güruh Kobani bahanesiyle 'halkımızı Serhildan'a davet ediyoruz' demişti, ifadesini kullanan Kılıçarslan, "Benim Berkin hakkında, Ali İsmail hakkında, onların öldürülmeleri hakkında yazdığım yazıları 'samimiyetsiz' falan bularak eleştiren sen. Ben Berkin'e, Ali İsmail'e Allahtan rahmet dileyince 'sen bunu yapabilecek son insansın pis yandaş' diye höyküren sen. Yazdığın gazetede, sahibi olduğun internet sitesinde, çıktığın televizyonda, her gün düzenli olarak duyar kastığın sosyal medya hesabında sen de Yasin'in katledilişi ile ilgili bir şeyler yaz da biz de onu samimiyetsiz bulalım be yahu" dedi.
İşte İsmail Kılıçarslan'ın yazısından bir bölüm:
Mahkemeye sunulan otopsi raporu ve delillere göre önce silahla vurulan, ardından boğazı kesilen, ardından dakikalarca bıçaklanıp üçüncü kattan atılan, sonra üstünden arabayla geçilip başı taşla ezilen ve en son yakılan kimdi dersiniz? Bir insanlık suçlusu mu? Binlerce insanı öldürmekle suçlanan bir katil mi? Bir cani mi?
Şimdi gelin, bir annenin şu sözlerini okuyalım: 'Yasin'i üç gün boyunca babası aradı. Ben örtümden dolayı çıkıp arayamadım. Yasin'in başına gelenleri bilseydim parçalasaydılar da beni, ben çıkıp onu arayacaktım. Ben Yasin'in belki bir güvenli yerde olduğunu sanarak çıkmadım. Babası hastaneleri, morgları, karakolları, emniyeti, her yeri aradı. Bulamadı. Üçüncü gün morgda çıktı.'
Bu sözleri böylece kuran bir anneyi kim, hangi sözlerle teselli edecektir artık?
Yasin Börü'den söz ediyorum. Hani bir aşağılık güruh Kobani bahanesiyle 'halkımızı Serhildan'a davet ediyoruz' demişti. Hani bu çağrı sonucu Diyarbakır sokakları 3 gün boyunca yangın yerine dönmüştü. Hani bu azgınlık, 50'yi aşkın insanı gözünü kırpmadan öldürmüştü. Hah. İşte Yasin, bu azgınlığın şehit ettiği 16 yaşında bir çocuktu. Yukarıdaki cümleleri kuran da Yasin'in annesi… Belli ki can korkusu yüzünden 'canından can olan' yavrusu Yasin'i aramaya çıkamamış. Bütün anneler gibi 'benim yavruma bir şey olmamıştır' diye düşünmüş olmalı. Annelerin ideolojileri yoktur, merhametleri vardır zira.
Peki, bu anne canından niçin endişe etmiş? Örtüsü yüzünden… O acayip barışsever, o ultra çoğulcu, o halkların kardeşliğine iman etmiş, o saz çaldı mı havaya umut güvercinleri havalandıran muazzam siyasal anlayış Diyarbakır'da çarşaflı bir kadına 'sokağa çıkarsa öldürüleceği korkusunu' salmış çünkü.
Hadi durma. Sakın durma. Yüzüme, gözlerimin içine bak ve şöyle de: 'O kadın ölmeyi hak ediyor çünkü bizden değil, çünkü bilmem hangi örgütle bağlantısı olduğunu düşünüyoruz, çünkü çarşaflı…' Hadi durma. 'IŞİD'li bir aileymiş' de. Hadi durma. 'Aslında Yasin'i öldürmemiş olsak bir iki yıl içerisinde Suriye'ye geçip IŞİD'e katılacaktı. Kendi halkını öldürecekti' de. Hadi durma. 'Yasin de annesi de benim halkımdan değildir. Ben halkımı beni destekleyenler ve desteklemeyenler olarak ayırıyorum' de. Hadi hiç durma ulan. Yasin'in şehadetini hatırlatan bir tweet attığımda, bir yazı yazdığımda bana hemen 'ama ölen öteki çocuklar ne olacak?' diye sorarak Yasin'in ölümünü önemsizleştirmeye çabala. Aşağılık bir faşist olarak yaşadığını, çocukların ölümünü bile sınıflandırmaya çabalayan aşağılık bir faşist olarak yaşadığını kendine bile itiraf edemeden 'halkların kardeşliği' de. Kendi halkından olanı gözünü kırpmadan, hiçbir faşist liderin, hiçbir katilin, hiçbir caninin aklına gelmeyecek bir yöntemler silsilesi ile katlet ve hadi bana o eşsiz, o büyülü, o muazzam kelimeyi fısılda. 'Barış' de bana hadi.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!