Sabah yazarı Hilal Kaplan Meclis'teki yemin törenine ilişkin duygusal bir yazı kaleme aldı.
Kaplan, 16 yıl önce, başörtüsü nedeniyle Meclis'ten protestolar eşliğinde çıkartılan Merve Kavakçı'yı, Leylâ Zana'nın Kürtçe "Yaşasın Türk-Kürt halklarının kardeşliği" cümlesini söylediği için gördüğü tepkiyi hatırlattı.
"Okul önlerinden kovulduk. Hastanelerden, kamu kuruluşlarından, belediyelerden kovulduk. Özel işyerlerinden kovulduk. Meclis'ten kovulduk." diye yazan Kaplan, eski Meclis'in, her şeyden önce medeni bir yer olmadığına vurgu yaptı.
Bugün oluşan renkli meclis tablosunun Ak Parti iktidarı sayesinde oluştuğunu belirten Kaplan, " Bu tabloyu, 'onlar vurdukça büyüyen' başörtüsü mücadelesi emektârlarına ve Cumhurbaşanı Erdoğan'ın kararlı duruşuna borçluyuz. Allah hepsinden razı olsun." diye yazdı.
İşte o köşe yazısı:
- Bu bizim için bu hepimiz için
Okul önlerinden kovulduk.
Hastanelerden, kamu kuruluşlarından, belediyelerden kovulduk.
Özel işyerlerinden kovulduk.
Meclis'ten kovulduk.
Tüm bu kovuluşlar içinde, başörtülü kadınların hepsinin birden, sanki aynı anda, toplu hakarete uğruyormuş gibi hissettiği an, Merve Kavakçı'nın halkın oylarıyla seçildiği meclisten, 'burası devlete meydan okunacak yer değildir' denilerek kovuluşu olsa gerek.
Kavakçı, 'Dışarı dışarı' diye tempo tutan ergen vekiller yüzünden yemin edeceği kürsüye bile yaklaştırılmamıştı. "Bu kadına haddini bildiriniz" diyen Başbakan Ecevit ve avanesi tarafından hem kendisinin hem de ona oy veren halkın hakkı hiçe sayılmıştı.
Kavakçı'dan farklı olarak kürsüye gelip, orada aşağılanan vekiller de olmuştu.
Leylâ Zana mesela. Başında, köylü bir ananın hediyesi sarı- kırmızı- yeşil incecik bir bant, yeminden sonra Kürtçe "Yaşasın Türk-Kürt halklarının kardeşliği" sloganı...
Tabii tüm bunlar Kemalist- seküler yemin teolojisini 'bozan' unsurlardı. Yemini kabul edilmedi, tekrar çağrıldı. Meclis Başkanı, 'Kızım' diye hitap ederek, 'Sözünü geri al' diye buyurdu. Zana, "Ben kardeşlik dedim ama" dese de fark etmezdi. İki kez 'Sözümü geri alıyorum' dedi ve yemin etti.
Hatip Dicle var mesela. Kürsüye "Bu yemini ben ve arkadaşlarım anayasal baskı altında okuyoruz" diyerek takiyyeciliğin çarkına çomak sokan. Ona da uzun ısrarlardan sonra sözünü geri aldırmışlardı ama o hakikat ağızdan çıkmıştı bir kere.
Anlayacağınız eski meclis, her şeyden önce medeni bir yer değildi. Başörtülünün, Kürdün, Ermeninin, Romanın kimliğini ve düşüncelerini bastırarak varolabildiği bir riyakârlık abidesiydi. Bu, başka pek çok şey gibi, Ak Parti döneminde değişti.
Başörtüsü yüzünden e-muhtıra ve kapatma davaları yaşandı. Çözüm süreci yüzünden CHP ve MHP meclisi terk etti, Erdoğan kürsüde 'barış' derken yalnız bırakıldı. Anadil önündeki engeller (savunma, propaganda, vb) kaldırılırken yuhalandı. Ancak başörtülü vekillerin 2013'teki ilk girişi sırasında, Şafak Pavey'in tacizkâr tutumu hariç, artık pek çok şeyi içine sindirmek zorunda kalmış bir meclis sosyolojisi vardı karşımızda.
Dün Merve Kavakçı'nın kız kardeşi Ravza, ablasının mecliste linç edildiği tören esnasında giydiği kıyafetlerle kürsüye geldi ve vekil yeminini etti. Bu tabloyu, 'onlar vurdukça büyüyen' başörtüsü mücadelesi emektârlarına ve Cumhurbaşanı Erdoğan'ın kararlı duruşuna borçluyuz. Allah hepsinden razı olsun.