Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, bugünkü "Küresel savaş, Türkiye üzerinden..." başlıklı yazısında İslam dünyasının kendi içindeki iç dönüşümünün Yahudileri endişelendirdiğini belirtti. Kaplan, "Türkiye'nin küreselleşme süreciyle de, AB süreciyle de, bizim lehimize olacak şekilde ilişkiler kurabilmesinin tek yolu, yüzyıldır İslâm'la sorunlu olan ilişkilerini düzeltmesinden ve güçlendirmesinden geçiyor" dedi.
İşte Yusuf Kaplan'ın yazısından bir bölüm:
Dünyanın ve Türkiye'nin geleceği, şu üç temel sorunun nasıl hâlledilebileceğine bağlı olarak belirlenecek:
Birincisi, küreselleşme süreci ve Türkiye'nin bu süreçteki yeri ve rolü.
İkincisi, AB süreci ve Türkiye'nin tavrı.
Üçüncüsü de, Türkiye'nin İslâm'la kuracağı ilişkinin seyri ve şekli.
Türkiye'nin İslâm'la ve dolayısıyla medeniyet coğrafyamızla kuracağı ilişkilerin alacağı şekil, yön ve yönelim, küreselleşme ve AB süreçlerini de belirleyecektir.
KÜRESELLEŞME SÜRECİ: YAHUDİ HÂKİMİYETİNİN ÖTEKİ ADI
Küreselleşme sürecinin biri görünür, biri de görünmez iki kurucu ya da sürükleyici aktörü var: Görünür aktör, ABD'dir. Bu çok açık. Küreselleşme sürecinin “görünmez” “kurucu” ya da “sürükleyici” aktörü ise, Yahudilerdir.
Yahudiler, neo-liberal görünümler alan bütün kapitalist kurumların esas itibariyle ya başında ya da mutlaka gerisinde yer alan temel aktördür: Küreselleşme sürecinin IMF, Dünya Bankası, Amerikan akademyası, Amerikan medyası, Amerikan finans ve siyaset dünyası gibi kilit anahtarları, büyük ölçüde Yahudilerin elindedir.
Bugün, Filistin ya da Ortadoğu'da yaşanan bölgesel krizlerin küresel krizlere dönüştürülmesinin en temel nedenlerinden biri, Yahudilerin İslâm dünyasının İslâmî dinamikler ve tasavvurlar ekseninde şekillenmesinden duydukları ürküntüdür.
Dolayısıyla, küreselleşme sürecinin görünür aktörü ABD'nin bu süreçteki rolü, pratikte ve sonuçları bakımından arızîdir. Aslî rol, Yahudilere aittir.
Özetle, küreselleşme, Amerikan hegemonyasının, dolayısıyla da ABD'de hemen her alanda Yahudi hâkimiyetinin öteki adıdır.
Bu gerçeği gör/e/mediğimiz sürece, küreselleşme süreci çerçevesinde dünyada olup bitenleri anlamakta, kavramakta, doğru ve kalıcı adımlar atmakta zorlanacağımızı fark edebilmiş bile değiliz henüz.
AB SÜRECİ VE TÜRKİYE'NİN TARİHÎ YÖRÜNGESİNİ BULMASI
AB sürecinin de biri içerden, biri de dışardan iki aktörü var: İçerdeki aktör, Fransa ile Almanya'dır. Dışarıdaki aktörse, İngiltere ve ABD'deki Yahudilerdir. İngilizlerin ve Yahudilerin AB'nin şekillenmesinde oynayacağı rolün aktifliği ya da pasifliği AB'nin geleceğini belirleyecektir.
Türkiye'nin İslâm'la bundan sonra kuracağı ilişkiler de, öncelikli olarak küreselleşme sürecine, ikincil / tâlî olarak da AB sürecine bağlı olarak şekillenecektir.
Türkiye'nin küreselleşme süreciyle de, AB süreciyle de, bizim lehimize olacak şekilde ilişkiler kurabilmesinin tek yolu, yüzyıldır İslâm'la sorunlu olan ilişkilerini düzeltmesinden ve güçlendirmesinden geçiyor.
Çünkü küreselleşme sürecinin de, AB sürecinin de stratejik ve birincil hedefi / düşmanı, İslâm'dır; İslâm'ın yeniden güçlü bir medeniyet sıçramasıyla tarih sahnesine çıkabilecek yegâne aktör olduğunun fark edilmiş olması gerçeğidir.
Bütün küresel güçlerin İslâm'la savaştığı bir zaman diliminde, Türkiye, ABD-İngiltere-İsrail ve AB ile stratejik ilişkilerini geliştirmek zorundadır.
Ancak Türkiye'nin küreselleşme ve AB süreci aktörlerinin stratejilerini aynen benimsemesi ve İslâm'ın etkisini ve etkinliğini zayıflatması yönünde bir tercihte bulunması, sanıldığı gibi Türkiye'nin güçlenmesiyle değil, bütün iddialarını, dolayısıyla asıl gücünü yitirmesiyle ve yok olmasıyla sonuçlanacak, son derece tehlikeli bir seçim olacaktır.
KÜRESEL STRATEJİLER, TÜRKİYE ÜZERİNDEN PLANLANIYOR
Şunu bilelim: Küresel güçler, dünyanın gelecekte alacağı şeklin belirlenmesini sağlayacak anahtarın Türkiye'nin elinde olduğunu biliyorlar ve o yüzden bizim pek göremediğimiz bir şekilde küresel savaşlarını ve stratejilerini Türkiye üzerinden gerçekleştime mücadelesi veriyorlar.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!