Yeni Şafak Gazetesi yazarı İbrahim Karagül, bugünkü "Tanklar Kâbe'ye dayanacak" başlıklı yazısında PKK saldırılarıyla birlikte Türkiye'deki gelişmeleri ve Ortadoğu'da Türkiye, İran, Irak ve Suriye üçgenindeki olayları değerlendirdi. Tahran'ın S. Arabistan'ı çevrelemek için Yemen'de giriştiği darbenin bir hedefi de Kızıldeniz'e açılma girişimiydi. PKK ve HDP ile Tahran arasında dikkat çeken yakınlaşma ile bu koridor meseleleri arasında nasıl bir bağ olabilir, ifadesini kullanan Karagül, "Şahsen bu krizin büyüklüğü beni korkutuyor. Biraz dikkatli bakan herkesi, her ülkeyi, bu coğrafyadaki her etnik unsuru ve her mezhepten çevreyi korkutması gereken bir gelişme bu. Eğer gözlerimizdeki bu körlük devam ederse, birkaç yıl içinde bir Mekke Savaşı ile karşı karşıya geleceğiz, tankların Allah'ın evine dayandığını göreceğiz," dedi.
İşte İbrahim Karagül'ün yazısından bir bölüm:
İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Türkiye ziyaretini neden erteledi? Ziyaret öncesi Türkiye'de ciddi bir kamuoyu çalışması yapan Zarif'in bu erteleme kararının altında bir program uyuşmazlığı olduğunu sanmıyorum.
Son dönemde Suriye konusunda iki ülke arasındaki uyuşmazlığın tehlikeli biçimde derinleşmesi, İran medyasına Türkiye'yi hatta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı ve ailesini hedef alan yayınların servis edilmesi, son terör saldırıları sırasında İran'ın PKK'ya sıcak mesajlar vermesi, nükleer anlaşmadan sonra Tahran yönetiminin Akdeniz'den Kızıldeniz'e kadar olan bölgenin tek hakimi gibi bir havaya girmesi, ilişkilerde esaslı bir kırılmaya yol açmış olabilir.
Hemen bir not aktarayım: Bugün PKK saldırıları ağırlıklı olarak Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde gerçekleşiyor, Karadeniz'e doğru bir koridor oluşturacak şekilde genişliyor. 2005 yılında da aynı durum söz konusuydu. PKK bir tür Karadeniz koridoru açmaya çalışıyordu.
Kuzey Suriye koridoru ve Karadeniz koridoru
Türkiye'yi alarma geçiren Kuzey Suriye koridoru ile Karadeniz koridoru arasında ilişki olduğunu düşünüyorum. Bir tarafta Akdeniz'e ulaşma, diğer tarafta Karadeniz'e ulaşma hesapları var. Tahran'ın S. Arabistan'ı çevrelemek için Yemen'de giriştiği darbenin bir hedefi de Kızıldeniz'e açılma girişimiydi. PKK ve HDP ile Tahran arasında dikkat çeken yakınlaşma ile bu koridor meseleleri arasında nasıl bir bağ olabilir. İran, Kürt örgütleri bölgeye karşı bir Truva Atı olarak mı kullanır oldu? Tam da bu dönemde, Tahran'ın Türkiye içindeki darbeci gelenekle yakınlaşmasına dikkat çekmek istiyorum.
Suriye üzerindeki jeopolitik hesaplaşma ile İran ile Batı arasında varılan nükleer anlaşmanın bölgesel etkileri konusunda Türkiye'de kimseden aklı başında bir analiz okuyamıyoruz. Bir süredir özellikle bu konuya dikkat çekiyorum. Bir İran yayılma haritası belirginleşiyor. Basra Körfezi, Akdeniz ve Kızıldeniz arasında çok büyük bir krizin alt yapısı pazarlanıyor. Şimdi buna yeniden Karadeniz de eklendi.
İran'ın açgözlülüğü ve Mekke Savaşı..
Sadece İran'la sınırlı bir hesap değil bu. Uluslararası irade, yeni bir bölge haritası şekillendirmeye çalışıyor. Bunu da bölgesel düzeyde yıkım oluşturacak, mezhep kimliği üzerinden pazarlıyor. Suriye ve Irak'taki örgütler ile İran ve Kürt milliyetçiliği etkin bir şekilde bu amaçla seferber edilmiş durumda. Batı-İran anlaşmasının esasında bu büyük harita projesinin bulunduğuna inananlardanım.
Şahsen bu krizin büyüklüğü beni korkutuyor. Biraz dikkatli bakan herkesi, her ülkeyi, bu coğrafyadaki her etnik unsuru ve her mezhepten çevreyi korkutması gereken bir gelişme bu. Eğer gözlerimizdeki bu körlük devam ederse, birkaç yıl içinde bir Mekke Savaşı ile karşı karşıya geleceğiz, tankların Allah'ın evine dayandığını göreceğiz.
İşte bu yüzden, mezhep üzerinden pazarlanan, örgütlerle servis edilen, bir takım bağnaz bölge ülkelerinin aptallığı ve aç gözlülüğü üzerinden yürütülen bu büyük kriz, “dengeleyici” pozisyon alma özelliği olan tek ülke Türkiye'yi hedef alıyor. İç politika bu krize göre dizayn edilmek isteniyor. Terör örgütleri bu amaçla seferber ediliyor. Örgütler Türkiye'ye karşı tek çatı altında toplanıyor.
İçerideki 'işgalciler' bu projenin içinde
Bütün bunlar, içerideki “iç işgal” mekanizmaları ile koordineli yürütülüyor. Türkiye'nin milli ve özgür pozisyon alışı sabote edilmek isteniyor. Kamuoyuna yönelik ciddi bir mobilizasyon uygulanıyor ve kitleler zehirleniyor. Yeni bölgesel sürprizlere ortam hazırlanıyor.
İşte bu kadar karmaşık, bu kadar yıkıcı, bu kadar bölgesel kaos yatırımına karşı içeride ülkesine karşı pozisyon alanlar için “ihanet” kavramı belki de ilk kez bu kadar yalın, bu kadar gerçek anlam ifade ediyor. Bu yüzden, kimlerin nerede durduğuna, kimlerle ne tür ortaklıklara giriştiğine çok iyi bakın.
Kalem sahiplerine ve cümlelere iyi bakın. Medya organlarına ve sermaye çevrelerine iyi bakın. Dışarıdan iç politikaya müdahil olup yeni bir siyasi vesayet biçimlendirmek isteyenlerin hepsi bu büyük projenin parçasıdır. Türkiye gerçek bir tehdit altında ve bölgenin tek özgür, güçlü ülkesini dize getirmek istiyorlar. Önümüzdeki iki yıl içinde Türkiye'nin tam anlamıyla teyakkuz halinde olacağını da bir yere not edin.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!