Yeni Şafak Gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan, bugünkü "Zor, çok zor bir yazı" başlıklı yazısında kendisine attığı tweetler nedeniyle pazar günkü LGBT yürüyüşüne yönelik gösterilen tepkilere değerlendirdi. Geçmişten birkaç örnekle yola çıkan Kılıçarslan, "Gidin İsmailağa ve Menzil başta olmak üzere hangi dergâhların bu meselede nasıl güzel gayretler ettiğini görün. Emine Şenlikoğlu ablayı bulup 'abla sen kaç travestinin o yaşadıkları hayattan kurtulup namaza niyaza başlamalarına vesile oldun' diye sorun," dedi.
İşte İsmail Kılıçarslan'nın o yazısı:
Birkaç sene önce, hastaları genellikle 'dindar' camiadan olan bir psikiyatrist arkadaşım bana 'İsmail, cinsel onarım terapisi için bana öyle insanlar müracaat ediyor ki şaşarsın' demişti. Ağzım açık dinlemiştim arkadaşımın -elbette bir tekinin bile ismini vermeden- anlattığı örnekleri.
Seneler önce bir Kadıköy kitapçısında birlikte çalıştığımız bir arkadaşım eşcinseldi. Bir Cuma günü, yanında bir delikanlıyla geldi. 'Sevgilim Ahmet' diye tanıştırdı. Birazdan ben Cuma namazı için dükkândan çıkarken Ahmet de 'ben de geleyim abi' dedi. Birlikte gittik Cuma namazına. Biraz konuştuk. Ahmet, Anadolu yakasının çok tanınan bir imam hatip lisesinden mezunmuş meğer. Cesaretimi toplayıp 'peki abi, bu günaha niçin meylettin' diye sordum. 'Allah affetsin abi, dua et, kurtulayım' diye cevap verdi.
Daha da seneler önce, çocuk sayılabileceğim yaşlarda babam Ankara'dan Adıyaman'ın Menzil köyüne otobüs kaldırırken şahit olduğum bir şey vardı. Henüz uçak yolculuğu yaygınlaşmadığından Ankara'dan Menzil köyündeki Muhammed Raşid Hazretlerini ziyarete gitmek için Cuma akşamından 2 otobüs kalkardı. Otobüslere isminizi günler öncesinden yazdırırdınız. İsmini günler öncesinden yazdıran herhangi bir yolcuyu otobüsteki koltuğundan kaldırıp Menzil'e gitmekten alıkoyabileceğiniz tek bir hamleniz vardı: Kendisinin yerine bir 'acemi'nin, yani Menzil'i hayatında ilk kez görecek birinin yolculuk edeceğinizi söylemeniz.
Çocukluğumun Menzil'i bana günahkârdan değil, günahtan hoşlanmamam gerektiğini öğretmişti en çok. Zira babamın otobüsünde, mola yerlerinde kendine iğne yapan uyuşturucu bağımlıları, bir yudum alkol için otobüsteki kolonyaya tevessül eden alkolikler, acı çektiği yüzünün her kıvrımından belli olan insanlar görmüştüm. Her biri, Seyda Muhammed Raşid Hazretlerinin elinden tutmuş, müridi olmuşlardı. Bir daha eski hayatlarına dönmemek üzere tövbe etmişlerdi.
Bunlar burada bir dursunlar.
Geçtiğimiz Pazar gün, LGBT'nin yürüyüşü esnasında sosyal medyadan iki tweet attım. Her iki tweeti de atarken, LGBT yürüyüşünde yer alan çirkin ötesi hayâsız görüntüleri ve kutsal değerlerimize hakaret eden o aşağılık pankartları henüz görmemiştim.
İlk tweetim şöyleydi: 'Polisin LGBT yürüyüşüne müdahalesi hem saçma hem gereksiz. Bu gerginliğe hiç ihtiyacımız yok.'
Doğrusu bu tweeti, Türkiye'ye 'terörist' denilen günlerde, polisin uluslararası ajanslara tam da istedikleri malzemeyi veriyor olmasından dolayı atmıştım. Bir Gezi kalkışmasına döndürürdü hikâyeyi polis müdahalesi bence. Bu açıdan son derece gereksiz bulmuştum.
Bu tweeti atmamla birlikte, takipçilerimden muazzam bir tepki dalgası ile karşılaştım. En hafifi 'cinsel tercihimi' sorgulamak olan bu tepkilerin bazılarında insanı gerçekten çileden çıkaracak hakaretler vardı. Tabii bolca da Hazreti Lut kıssası göndermesi.
Bunun üzerine şu tweeti attım: 'İkiyüzlülüğün lüzumu yok. Günah yerine günahkârdan nefret edip eşcinselliği bu noktaya taşıyan sizin bu 'fobik' tavrınız.'
Tabii, bu twetten sonra hakaretlerin hem sayısı arttı hem de içeriği daha da çirkinleşti. Kendim çektirtip yayınladığım bir kırmızı pantolonlu fotoğrafım üzerinden bile iğrenççe, alçakça bir saldırı dalgası başlatıldı.
Oysa söylemek istediğim çok açık, çok netti benim açımdan. Üstelik söylediğimin içeriğinde asla bir 'eşcinsellere yaranma' hikâyesi de yoktu.
Sadece şu vardı: Ey bu memleketin dindar, Allah'ı ve kitabını çok önemseyen çocukları. Günahtan nefret eder, günahı ortadan kaldırmaya çalışırsanız mesafe alırsınız. Günahkârdan nefret eder, günahkârı ortadan kaldırmaya çalışırsanız karşınızda size düşmanlıkta cahiliye dönemini bile geçmeye hazır azılı İslam düşmanları bulursunuz.
Ne Ramazan'a ne Şaban'a ne Receb'e saygı duymayan, sokaklarda Ramazan günü her türlü ahlaksızlığı sergileyen, insanları homofobik olmakla suçlarken iğrenç bir İslamafobi'nin bayraktarlığını yapan bu azgınlığın bu noktaya gelmesinde hiç mi suçumuz yoktur? Bu konuda üzerimize düşen her şeyi yaptığımızdan bu kadar mı eminiz?
Bana Hazreti Lut'un kıssasını anlatıp duran arkadaşlar. Hazreti Lut, kavminin helak olmaması için kaç yıl geceli gündüzlü tebliğ ve irşatta bulunmuştur, biliyor musunuz?
Eşcinsellikle devekuşu gibi kafamızı kuma sokarak, yaşadığımız toplumda eşcinsellik yokmuş gibi yaparak mı mücadele edeceğiz? Nerede kaldı nebevi metot? Nerede kaldı tövbe ve hidayet dilemek? Nerede kaldı, en azılı düşmanı Ebu Cehil'in bile defalarca ayağına gidip onu hak dine, doğru yola davet eden Muhammed(sav)'i taklit?
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!