On dört yaşında girdiği cezaevinde uzun yıllar büyük baskı altında yaşayan Yakup Köse'nin sözlerinden bir birikim damlıyor. "İçeri"de olmanın anlamını en iyi bilen isimlerden 28 Şubat davası mağduru Yakup Köse, yeniden şartlı tahliyesinin ardından ulkehaber.com'un sorularını yanıtladı.
İşte Köse'nin birikimlerinden aktardıkları...
ÜÇ HÂKİM BİR OLUMLU KARAR VERMEDİ
- Adil yargılandığınızı düşünüyor musunuz?
Adil yargılandığımı kesinlikle düşünmüyorum. Zaten bu benim yaşadığım süreçten de anlaşılıyor. 28 Şubat sürecinden bu yana yani 90'lı yıllardan bu yıllara kadar adalet denilen kavramın içerisinde gezinip duruyoruz ama hala adalete rastlamış değiliz. Bunun en büyük göstergelerinden biri de geçtiğimiz ay içerisinde 16. Asli Ceza Dairesi'nin bizim hakkımızda tekrar mahkûmiyet kararı vermesidir. Malum, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan, Başbakanımız Sayın Davutoğlu ve Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ bu konuya hassasiyet göstermişlerdir. Bekir Bozdağ, bu manada yattığımız süreleri de göz önünde bulundurarak, bu kadar ağır cezalar olmayacağını da belirterek tahliyemizi isteyerek dosyayı Yargıtay'a göndermiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da Adalet Bakanlığı'nın bu talebine uydu ve dosyayı 16. Asli Ceza Dairesi'ne gönderdi. Üç hâkimden bizim hakkımızda olumlu bir karar vermesi beklenirken, 16. Asli Ceza Dairesi'nin reddetmesi tabi ki hala adaletin benim ve otuz iki arkadaşımızın üzerine tecelli etmediğini gösteriyor.
Maalesef, biz bu zamanlarda gerek 28 Şubat sürecinde olsun gerekse 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinde olsun mağduriyetler yaşıyoruz. Fakat ne hikmetse, bugün görüyoruz, bakıyoruz; Ergenekon, Balyoz, Casusluk davaları ve hatta yeni açılan Gezi Parkı davası gibi davaların hepsi bir çırpıda beraat ile sonuçlanırken neden ve niçin hala 28 Şubat döneminden kalan davalar reddediliyor. Samimi Müslümanlar için mahkûmiyet kararları veriliyor, ben bunu çözebilmiş değilim. Maalesef yargının içerisinde klişeleşmiş bir yapının olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bunun en büyük göstergelerinden birisi, skandal tahliye kararlarından anlayabiliriz. İki tane hâkim ‘kamikaze' kararı alarak Silivri Cezaevi'nden yetmiş beş kişiyi tahliyeye kadar işi götürmeye çalıştılar.
İşte böyle bir adalet sistemi içerisinde tutup da bizim büyük Türkiye'yi eşdeğer ferahlık isteyen, Anayasa'nın değişmesini isteyen, başkanlık sistemini isteyen samimi insanların ciddi manada da güçlü olan insanların şu adalet klişesi içinde bu insanların adaleti kabul ettirmek için söylüyorum. Adaletin uğramayacağını da çok iyi biliyorum. Burada Müslüman Anadolu halkına sesleniyorum. Bu zamanlara belli bedeller ödeyerek gelindi. Bu bedeller neticesinde ülkemize belli başlı olaylar haricinde ferahlık da söz konusu bence bunun değerini iyi bilmeleri lazım. Aydınlık gelecekler için de kesinlikle ve kesinlikle Başkanlık Sistemi ve Anayasa'nın değişmesi için ve sistem tıkandığı için sistemin önünün açılması için kesinlikle ve kesinlikle iyi düşünülmesi gerektiğini düşünüyorum. Bence iyi düşünülmeli ve yeni Yakup Köse'ler olmamalı içeride ki, zindanda ki Yusufların da bir an önce serbest bırakılması lazım ve bunun hemen olması lazım. 22-23 yıldır zindanlarda yatan kardeşlerimiz var. Bunların aileleri, çocukları, bacıları, kardeşleri, anaları onları bekliyorlar. Bizim bu vebali bir an önce üstümüzden atmamız lazım.
- Ailenizden uzak cezaevlerinde kaldınız, peki bu süreci nasıl geçirdiniz? Ailenizle de görüşemediniz ve 3 yılı hücre olmak üzere 10 yıl bir süreç var ve gençliğinize denk gelen bir süreç ve sizin için nasıl geçti bu süreç?
Yani şöyle söyleyebilirim biraz öncede söylemiştim ya belli bedellerde çileler ödeyerek bu zamanlara geldik. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı da bedeller ödedi o da cezaevine girdi çıktı. Tabi ki on dört yaşında olmam nedeni ile çok zor geçti. ailemden uzak olmak ve onlardan kilometrelerce cezaevinde tek başıma hücrelerde zaman geçirmek kolay değildi. Çok zordu ama bir nevi oralarda gördüğümüz şeyler şuydu, bu zamanlara gelip, bu zamanların değerini ve kıymetini bilmemize vesile oldu. Tabi ki de daha aydınlık gelecekler de bekliyoruz daha aydınlık günler de bu karışıklıklarında olmamasını istiyoruz. Tabi ki zordu bir çocuğun ailesinden koparılıp ve yıllarca cezaevinde hücrede kalması, tabi ki zordur hatta bugün Ulusal bir gazetede bir haber vardı. “On dört yaşındaki çocuğa IŞİD cezası!” On dört yaşında İngiltere'de, İngiltere gibi bir mahkemede çocuğa IŞİD propagandası yaptığı için, IŞİD ile ilişkisi olduğu iddiasıyla 16 ay ceza veriliyor ve bunun birçoğu da indiriliyor ve çocuk serbest bırakılıyor. Bakın burası İngiltere ve ben Türkiye'de 14 yaşında idam cezası almıştım ve bunun bedelini de darağacında görerek ödedim ve 4 yılı hücre olmak üzere ve 10 yıl cezaevinde zindanlarda geçirdim. Şunu söylemek istiyorum bence halkımız Anadolu halkı şapkayı da önüne koyup 90'lı yıllara dönüp bugünlere bir bakmayı düşünüyorum ve söylüyorum.
BEN HAYATIMDAKİ ÖZGÜRLÜK TANIMI...
- Özgürlük mücadelesi veriyorsunuz, hala veriyorsunuz şartlı tahliye söz konusu bu dava süreci kapandığında sizin hayatınızda ki özgürlük tanımı nasıl değişir?
Benim hayatımda ki özgürlük tanımı en başta şöyledir; Belli başlı değerlerimiz var, belli başlı ölçülerimiz var, belli başlı kıymetlerimiz var bu değerlerin bu kıymetlerin, bu ölçülerimizin özgür kaldığı zaman tam olarak özgür olduğumu düşünebilirim. Zindandaki Yusuflar, zindandaki kardeşlerim, İsmail Ünsal'lar Bünyamin Eser'ler, Ethem'ler, bunlar dışarı çıktığında kendimi özgür sayabilirim. Ama kesinlikle ve kesinlikle ne yatağımda ne iş yerinde ne evinde hiçbir yerde huzurlu olmayacağım. Ta ki istediğimiz kardeşlerimiz dışarıya çıkıp tam anlamıyla özgür oluncaya kadar. Dediğim gibi bu bizim elimizde bu kararlı, inançlı, inatçı olursak eğer Allah'ın yardımıyla bu güç olayı feraha kavuşacağımıza inanıyorum.
DÖRT DUVARI HERKES KALDIRAMAZ
-Son süreçte paralel yapıyla mensupları da cezaevinde gördüğünüzü ve bunların birbirleriyle içeride çok fazla tartıştıklarını ve böyle bir şey gözlemlediğinizden bahsediyorsunuz. Bundan biraz bahsedebilir misiniz?
Şimdi Silivri Cezaevi aslında bir kampüs, birden sekize kadar uzanan bloklar var. Ben onlarla aynı yerde değildim. Fakat duyumlarıma göre kendilerinin cezaevinde yatamadığını, sıkıntılar yaşadığını, bu dört duvar arasında kalmak istemediklerini, oraların insanı olmadıkları hakkında söylentiler duydum. Dört duvar herkesin kaldıracağı bir yer değildir. Kendimizde bu manada tecrübeliyiz. Bu sıkıntılardan dolayı aralarında problemler çıkıyor. Ben, bu sorunların bir dava insanında, inanmış bir dava adamında çıkacağına inanmıyorum.
İşte bu çıkar amaçlı söylentiler içerisinde bulunanlardır, sıkıştıklarında cezaevine girdiklerinde yine birbirlerine düşerler. Bu da onlardan birisidir. Size şöyle örnek verebilirim; Mursi'nin Mısır'da yatışı bir seneden uzundur. Tutup kendileri oraya aslanlar gibi çıkıyorlar ve oraya aslanlar gibi geliyorlar. Üstünde kefen benzeri elbiseler var. Dava adamları o'dur, bunların ki değildir. Niye dışarıya bu kadar hevesliler bir türlü de bunu anlamış değilim. Madem çok onurlular, madem çok davalarına sahip çıkıyorlar o zaman inandıkları liderleri gelsin. Türkiye'yi bırakmasınlar adamlarına mı diyelim cemaate mi diyelim. Bırakmasın o da gelsin, belki suçsuzdur, belki suçlu bulunmayacak gelsin yani korkmasın. Ona yakışan da budur.