Markar Esayan, Gül kitabını yorumladı
Markar Esayan, Hürriyet'in Ahmet Sever'in Abdullah Gül kitabının 'linç hükümeti'nin önünü açmayı hedeflediğini yazdı.

Oluşturma Tarihi: 2015-06-17 12:16:32

Güncelleme Tarihi: 2015-06-17 12:16:32

Ahmet Sever'in Abdullah Gül hakkında yazdığı anı kitabı günlerdir gündemde...

Kitap kadar, Ahmet Sever ile yapılan röportajı tam sayfa manşetten veren Hürriyet'in tavrı da tartışılıyor.

Yeni Şafak yazarı ve Ak Parti milletvekili Markar Esayan, bugün o röportajın neden Hürriyet'in manşetine çıktığını yazdı.

Hürriyet'in yaptığı hamlenin Abdullah Gül'ü parlatmayı amaçlamadığını dile getiren Esayan, asıl amacın koalisyon sürecinde AK Parti'nin enerjisini içe döndürerek tüketmek olduğunu ifade etti. 

İşte o köşe yazısı:

- Hürriyet'in açık ettiği hamle neye dönük?

AK Parti 2002'de iktidara geldiğinde, iki dönemdir belediyecilikle yerel yönetimlerde uygulanan halka hizmet vizyonunu ulusal düzeye taşıma ve demokratikleşme sürecini başlatma imkanı yakaladı. Bu imkan belediye alanının aksine dardı, çünkü başkanlık sistemine çok benzeyen belediye rejiminin tanıdığı yönetsel imkan ve yetkiler ile yamalı bohçaya benzeyen parlamenter rejimimiz arasında ciddi tazatlıklar vardı.

Bu nedenle AK Parti sessiz devrim denen, yani sabıra ve siyasi hamlelere dayalı evrimci bir reform sürecini takip etti. Bunu yaparken bile çok ciddi engellere takıldı, karakteri ve ittifakları sürekli değişen vesayet darbelerine maruz kaldı. Bu yalnızlık, AK Parti'nin hedefindeki reformlar ile özdeşlik gösteren AB müktesebatı takip edilerek ve sandıkta tezahür eden halk iradesine dayanılarak giderildi. Şartlı demokrat liberal aydınların (Bunlar AB sürecini Batı vesayeti olarak yorumlarlar) ve cemaatin de sürece katılması önemsendi.

2010 referandumunda gizli ajandasının altın vuruşunu yapan cemaatin harekete geçirilmesi, Sayın Erdoğan'ın baştaki ittifakların vesayet tekliflerini kabul etmeyeceği anlaşılınca söz konusu oldu. Şartlı demokratların, yani gerçek bir demokrasiden ziyade, dindarlara dönük, askeri vesayet döneminden daha makul, ama temelde Batı vesayetini öngören liberal/sol aydınlar da ittifaktan çekildi.

Bu kesimler zaten cemaatle çok öncesinden içli dışlıydı. Muhtemelen 28 Şubat soruşturmasının üstünün kapatılması ve gelecek iktidarın paylaşımı üzerinden beyaz Türk medyası ve sözde STK'ları da ittifaka katıldı. 2011'de hem CHP, hem de MHP'ye dönük kaset komplosu yapıldı. Sivil topluma cemaat ve sol kesim egemendi. Batı basını tam destek veriyordu. Ve muhafazakarların vesayete alınması sürecinin son hamlesi başladı.
2010'dan sonra yaşanan garipliklerin, ama özellikle 2013'ten sonra yaşanan taarruzların dinamiği buydu. Üç seçim öncesi Sayın Erdoğan ve AK Parti'nin bir aktör olmaktan çıkarılması gerekiyordu. Ancak eksik halka durumu güçleştiriyordu: Öcalan ve egemen Kürt siyasi/silahlı hareketi.

Kobani üzerinden Çözüm Süreci'ni ve onun aktörlerini etkisizleştirecek fırsat yakalandı. Bin yıl sonra bölgeyi bağımsızlaşma anlamında bir kez daha değiştirecek yeni Türk-Kürt ittifakının altı oyulmaya çalışıldı. Sayın Erdoğan, Sayın Davutoğlu ve AK Parti'nin Kürt inkarını bitiren ve devrim niteliğindeki reformları Kobani dalgası ile önemsizleştirildi. Bu dalga önlenemedi.

Seçimi en çok etkileyen de bu husus oldu. HDP'nin Yeni Türkiye'nin kuruluşu üzerinden aktörleşmesi yerine, bu devrimi önleyecek manivela olarak kullanılmasında başarılı olundu.
Ancak Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Davutoğlu, AK Parti ve şüphesiz muhafazakarlar ülkenin hala en belirleyici aktörleri. Seçim sonuçları HDP'ye sorumluluk alması gereken bir rol sağlarken, bir restorasyon (Türkçesi linç) süreci başlatacak gücü CHP ve MHP'ye vermedi.
Dolayısıyla, koalisyon sürecinde CHP, MHP ve HDP'nin ortaya koyacağı tavır, bu süreçte oynadıkları yıkıcı rolün konjonktürel veya pragmatik mi, yoksa bilinçli mi olduğunu ortaya koyacak. Muhafazakar reformcu gücün yok edilmesi amacına uygun olası tavırlar, bu üçlünün konjonktürel değil, üst aklın kontrolünde hareket ettiklerini ispat edecek. Çünkü eğer tarlalar yeteri kadar sürülmemişse, sandığın verdiği ülkeyi sorumlulukla yönetme görevi yerine kaosu seçmeleri anlamlı olmaz.

Seçimin istenen nihai sonuçları vermemesi, Sayın Erdoğan ve AK Parti'nin, haliyle ana omurga olan muhafazakarların parçalanması hamlesinin devam edebileceğini gösteriyor.
Mesela son günlerde piyasaya çıkan bir kitap üzerinden Hürriyet'in yaptığı hamle, tetikçi yazarlarının oyuna girme biçimleri, yanılgı olmasın, hiçbir aktörü parlatmak amacıyla değil, koalisyon sürecinde AK Parti'nin enerjisini içe dönerek tüketmesi için bir tuzak. 

Böylelikle muhafazakar seçmenin kafası karıştırılmak, AK Parti'nin dengesini bozmak, parti karıştırılmak ve böylelikle muhzafazakarları paramparça edecek linç hükümetinin önünün açılması hedefleniyor.

Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu'nun dün Genel Merkez'de toplanan ilk grup toplantısında yaptığı tarihi konuşma, bu oyunların hiçbirisinin başarılı olmayacağını, AK Parti'nin, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte, hem bu ülkenin hükümetsiz kalmaması, yönetsel boşluk yaşanmaması, hem de bu zor dönemde puslu havayı kollayan, özellikle güney sınırımızın ötesinden Türkiye'ye operasyon yapma arzusunda olanların yine düşkırıklığına uğratılması için tüm çabanın ortaya konacağını göstermektedir.
AK Parti ilkelerinden vazgeçmeden, cesur bir şekilde bu zor dönemde en yapıcı tutumu alacak, halk iradesinin rotasından çıkmadan mücadelesini sürdürecektir.