Dolar

34,4864

Euro

36,3272

Altın

3.013,92

Bist

9.549,89

Muharrem Kılıç: Yeni Anayasa ve toplumsal beklentiler

Türkiye Gazetesi yazarı Muharrem Kılıç 'Yeni Anayasa' için dünden bugüne atılan adımları yazdı.

10 Yıl Önce Güncellendi

2016-01-07 16:18:12

Muharrem Kılıç: Yeni Anayasa ve toplumsal beklentiler

Türkiye Gazetesi yazarı Prof. Dr. Muharrem Kılıç, bugünkü yazısında Yeni Anayasa ve toplumsal beklentileri kaleme aldı.

İşte o yazı:

Siyasal istikrar ve ekonomik büyümenin sürdürülmesi yönünde güçlü bir toplumsal mesaj içeren 1 Kasım genel seçimleri sonrasında oluşan 26. dönem parlamentosu ve AK Parti hükümetine yönelik sosyo-politik talep, akim kalan yeni anayasa yapım sürecinin yeniden yaşama geçirilmesidir. Türkiye'nin içinde bulunduğu jeopolitik eksende yüzleşmekte olduğu tarihsel yarılmalar ve çatışma alanları her geçen gün tansiyonu artar biçimde çoğalmaktadır. Bütün bu gerilimlerin ortasında Türkiye'nin tayin etmiş olduğu stratejik hedefler (2023 hedefleri) doğrultusunda dirayetle yol alabilmesi, öncelikle iç politik arınma ile mümkün olacaktır. Doğal olarak bunu temin edecek olan en temel normatif aygıt anayasadır. Anayasa, teknik anlamda bir yasa metni olmanın ötesinde, bir toplumsal sözleşme metnidir.

Darbe döneminde yaşanan sosyo-psikolojik travmayı kalıcılaştıran ruhu ve normatif yapısı ile 1982 anayasası, siyasal alanı sistematik biçimde daraltarak bir vesayet rejimi tesis etmiştir. Siyasal alanın parçalı yapısı, ilgili vesayet odaklarının alanlarını daha da genişletme ve tahkim etme konusundaki iştahlarını sürekli kabartmıştır. 2002 yılından bu yana siyasal alanın istikrar yönelimli yapısı, siyasetin sahici biçimde gerçek bir aktör olarak var olabilme mücadelesini AK Parti üzerinden mümkün kılmıştır.

Nitekim 1982 Anayasasında yapılan 17 değişiklikten 10'u 2002 yılından sonra (2004, 2007 ve 2010) gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda örneğin, 2007 yılında yapılan değişiklikler ile Cumhurbaşkanı'nın halkoyuyla seçilmesi yöntemi halkoyuyla kabul edilmiştir. 2010 yılındaki kapsamlı Anayasa değişikliği için bir kez daha halkoyuna başvurulmuş ve kabul edilen değişiklikle başta Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısının değiştirilmesi ve bireysel başvurunun getirilmesi olmak üzere yargı alanında birçok hüküm değiştirilmiş; 1980 darbesinin mimarlarına karşı yargı yolu açılmıştır.

Bunların yanı sıra 2002 yılından bu yana siyasi partilerin kapatılması zorlaştırılmış, pozitif ayrımcılık anayasadaki yerini almış, Ombudsmanlık kurumu getirilmiş ve kişisel verilerin güvenliği hakkı anayasallaştırılmıştır. Bu kapsamlı değişiklikler 1982 Anayasası'nın taşıdığı darbe ruhu ve vesayet mekanizmaları açısından görece bir arınma hâli var etmiştir. Ancak millet iradesinin tecellisi doğrultusunda bürokratik oligarşik yapının iktidar alanının kalıcı biçimde izale edilmesi tarihsel bir sorumluluktur. Siyaset alanının olması gerektiği ölçüde genişlemesi buna bağlıdır.

Bu süreçte sivil inisiyatifle oluşturulmuş yeni bir anayasa yapmak için atılan en büyük adım 2011 yılında TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun kurulması olmuştur. Meclisteki dört partinin eşit temsili ve görüş birliği ilkesine dayanan komisyon yeni anayasanın birçok maddesi üzerinde uzlaşmaya varmış ancak siyasi ayrılıkların ön plana çıktığı vatandaşlık tanımı, yerel yönetimler vb. konularda uzlaşma sağlayamamıştır. Ancak bu konuların geniş tabanlı bir sivil platformda tartışmaya açılmış olması dahi bu süreçteki önemli kazanımlardan biri olarak görülmüştür. Komisyon, 2013 yılının Aralık ayında çalışmalarında varabileceği son noktaya ulaştığına karar vererek kendini feshetmiş ve raporlarını kamuoyuna ve siyasi partilere iletmiştir. Bütün bu süreçte siyasi partilerin edinmiş oldukları bilgisel donanım ve tecrübe açısından ciddi bir birikim oluşmuştur. Öyle ki her siyasi parti bu süreç sonunda bir anayasa taslağına sahip olmuştur.

Türkiye, küresel ölçekte yaşanmakta olan jeo-politik anaforun merkezinde uluslararası bir güç olarak var olma mücadelesi vermektedir. Bu mücadeleyi güçlü biçimde sürdürebilmenin en temel koşulu bütün bagajlarından kurtulmasıdır. Bu tarihî yüzleşmede millet iradesinin tayin ve tasfiye edici sesine kulak vermeyen her bir siyasi parti, hem tarih ve hem de bu aziz milletin önünde mahkûm olacaktır. Kuşkusuz bu süreci akim bırakma, savsaklama, geciktirme, öteleme niyeti ile hareket eden her bir hamle millet iradesinin tedip edici yüzü ile karşılaşacaktır.

Yazının tamamı için tıklayınız

Haber Ara