Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinin Nişantaşı Yerleşkesi'ndeki Medya Merkezi Stüdyosu'nda gerçekleştirilen panel, üniversitenin internet sitesinden canlı yayınlandı.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cengiz Anık'ın moderatörlüğünü üstlendiği panelde, Anadolu Ajansı (AA) İstanbul Haberleri Editörü Hüseyin Altınalan, "Türkiye'de Haber Üretimi ve Mülteciler" başlıklı bir konuşma yaptı.
Toplumları yönlendirme konusunda medyanın son derece etkili bir araç olduğunu aktaran Altınalan, bilgi bombardımanı altında kalan toplumların dünyayı belli ölçülerde medya süzgecinden izlediğini, hangi haberin doğru, hangi haberin yanlış olduğunu çok fazla ayırt edemediğini söyledi.
Medyanın, dünya halklarını devasa propaganda dalgalarıyla kutuplara ayırdığını, insanların medyanın yönlendirmesiyle ve mantığıyla düşünmek zorunda kaldığını anlatan Altınalan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dünyadaki kitle iletişim araçlarının dış haberlerinin yüzde 80'i, Batılı ajanslar tarafından servis ediliyor. Bu durum, dünyanın bilgilenme kaynağını ortaya koyuyor. Yani üçüncü dünya ülkeleri, dünya haberlerini ancak başka ülkelerin gözü ve tercihi ile izleyebiliyor. Böylece uluslararası toplum, bölgemizde meydana gelen her türlü olay ve gelişmeyi Batılı kaynaklardan öğrenmek ve bu perspektifte yorum yapmak durumunda kalıyor.
Türkiye'deki dış haberler de ciddi bir dış haber üretme kapasitesi ve olanağı olmadığı için genelde Reuters, AP, AFP gibi Batılı ajanslara bağımlı olarak yapılıyordu. Böyle olunca da bizim gazete ve televizyonlardaki dış haberler de batılı yaklaşımla, onların oluşturduğu algıyla paralel yürüyordu. Batı ajansları, 'Ortadoğu'daki mülteci, savaş ve kriz' gibi mevzuları, kendi pencerelerinden gördüğü için maalesef bunlardan beslenen dünya medyası, onların gösterdiği kadar duyarlı ve vicdan merkezli bir bakış açısıyla olaylara yaklaşıyordu. Türkiye medyası da en fazla o kadar duyarlılık ortaya koyabiliyordu."
- "Gayri insani fotoğraf, çok net şekilde deşifre edildi"
Altınalan, 2010 yılına kadar Türkiye'deki medyanın, çoğunlukla mülteci sorunu gibi İslam dünyasının kadim sorunlarına yaklaşımının, Batı'dan empoze edilen ve beslenen haberler nedeniyle çok da pozitif ve meseleye bu toprakların nazarıyla yaklaşır bir tarzda olmadığını dile getirdi.
Buradaki dönüm noktasının AA'nın 2011 yılında farklı dillerde yeni bir yapılanmaya gitmesi olduğuna işaret eden Altınalan, şöyle devam etti:
"AA, 'Arap baharı' sürecinde, İsrail'in Gazze saldırısı, Suriye, Myanmar ve Irak'taki meselelerde güçlüden yana olan, mazlumu ötekileştiren yaklaşım yerine, mağdurdan ve mazlumdan yana yayın politikasıyla ezber bozdu. AA, mülteci sorunu başta olmak üzere, birçok soruna gerçekçi ve vicdani bir boyutla yaklaşınca, Batılı ajansların bu tür meselelere yaklaşımındaki gayri insani fotoğraf, çok net şekilde deşifre edilmiş oldu. Önce El-Cezire daha sonra ve en önemli olarak da AA'nın Arapça başta olmak üzere diğer dünya dillerinde yayın yapmaya başlaması ve sorunun olduğu her yerde etkili bir haberci ağı oluşturması, bu yöndeki kadim ezberi bozmuştur."
Algı yönetiminin en önemli mesele olduğunun altını çizen Altınalan, "Aylan Kurdi ya da en son minik Ümran'ın çekilen bir fotoğrafı, bu topraklarda yaşanan trajediyi, belki de birkaç ansiklopediyle anlatamayacağımız etkinlikte ortaya koydu. Bunları dünyaya duyuracak kanallar olmasa, yerinden edilen, bombaların altında kalıp ya da denizde boğulup can veren mülteci ve sığınmacıların sorunları, dünyada nasıl gündem olabilirdi?" diye konuştu.
- "Trajediyi gündeme dönüştürmek, medyanın katkılarıyla oluyor"
Altınalan, bulunduğu teknenin batması sonucu cansız bedeni kıyıya vuran Aylan bebeğe kadar, binlerce kişi ölmesine rağmen Batı'nın, "10 mu, 20 mi, 50 kişi mi alalım? Mühendis mi olsun, dil bilen mi olsun, kalifiye mi olsun?" tartışmalarını yaptığını aktardı.
Suriye'den Türkiye'ye, Türkiye'den de Avrupa'ya 2011 yılından sonra kaçışların başladığını hatırlatan Altınalan, "2014 yılından itibaren, Avrupa'ya kaçışlar drama dönüştü. Soğuk sularda, cesetler karaya vuruyordu. Bütün olanlara rağmen, Batı'da duyarlılık oluşmadı, Ege'de insanlık trajedisi, hız kesmedi. Ta ki Aylan bebeğin cansız bedeni sahile vurunca, sözüm ona hümanist Batı bir anda projektör tutulmuş tavşan gibi kalakaldı." dedi.
"Ümran bebek de AA muhabiri orada olmasaydı bilinebilecek miydi?" diye soran Altınalan, "Mültecilerin yaşadıkları trajediyi gündeme dönüştürmek, taşımak, maalesef medyanın katkılarıyla oluyor. Çünkü insanlık, o sorunu kendiliğinden gündeme dönüştürecek kadar henüz duyarlılık eşiğine ulaşmadı." değerlendirmesinde bulundu.
- "Sığınmacılar, toplum için tehdit olarak gösteriliyor"
Işık Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Müzeyyen Pandır da "Türk Medyasında Mülteciler" başlıklı konuşmasında, medyada yayınlanan fotoğraflarda, mültecilerin bazen yardıma muhtaç insan gibi bazen de tehdit olarak gösterildiğini söyledi.
Bu zıtlık meselesinin önemli olduğunun altını çizen Pandır, bazı fotoğraf karelerinde mülteciler ile yerel halk arasındaki kavga görüntülerinin yer aldığını, sığınmacıların kaçak oldukları vurgusunun yapıldığını belirtti.
Özellikle "kaçak" kelimesinin medyada sıkça tekrarlandığını ifade eden Pandır, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sığınmacılarla alakalı korkularımız, aslında bizim korkularımız. Onlar, bu korkuları yansıttığımız bir ayna. Bu tehdit fotoğrafları da sığınmacıyı, kargaşa nedeni, ekonomik tehdit, kaçak olarak gösterirken, sahip olduğumuz rahatlığı, onlar yüzünden kaybedeceğiz korkusu yayılıyor bu temsil üzerinden.
Bu anların sığınmacıya yansımasına verilecek en basit cevap şu; toplumdan dışlanmalarına neden olabilir. Dışlanmışlık fotoğraflarında sığınmacıyı, toplumdan itilmiş bir şekilde görüyoruz. Dışlanmışlık teması, daha çok foto altı metinlerinde üretiliyor. Suriyeli sığınmacılar, en çok yoksul ve yardıma muhtaç, toplum için bir tehdit olarak gösteriliyor. Bunun sonucunda toplumdan dışlanmış olarak da gösteriliyor. Olumlu ve olumsuz anlamda zıtlık var temsillerde."
Haber fotoğraflarındaki tipik sığınmacı kimliğinin dışında, iyi eğitim görmüş, evlerinin kirasını ödeyen, ailesiyle parklarda piknik yapan sığınmacıların da Türkiye'de yaşadığını ifade eden Pandır, tipik mülteci temsiline uymadığı için bu temsillerin medyada yer almadığını sözlerine ekledi.