Ünlü filozof Konfüçyüs müziğin kişiler arası ilişkileri düzelten, gözlere parlaklık veren, kulakları keskinleştiren, kanın hareket ve donanımını rahatlatan bir değer olduğunu belirtir.
Konfüçyüs, ayrıca neşeli seslerin ince ve yavaş olduğunu, ruha rahatlık verdiğini söyler.
Eski Mısır'da; tıbbın çok ileri gittiği, musikinin de tıpta kullanımının da paralel geliştiği biliniyor.Kahire de bir hastanede, hastalara, ameliyat öncesinde müzik dinletilip hastaların bundan güç kazandıklarına inanılırdı.
Pythagoras (MÖ:580-500) müzik teorilerinin ve müzikle hastalık tedavisinin ilk ilmi kurucularındandır.Mutsuzluk ve çabuk öfkelenmeyi melodilerle tedavi edebilmenin yollarını aramıştır. (Dr. Adnan Çoban)Sayılar armonisinin bir sonucu olan müzik,Pythagoras için musiki vücuttaki armoni bozulması ile meydana gelen hastalıkların en etkili devasıdır.Platon ve Aristoteles de bu konu ile ilgilenmişlerdir.
Asya Türk illerinde, koray, sıbızgı denen üflemeli aletler, dombra ve dutar gibi telli aletler, beş seslilik özelliğini taşımaktadır.Türk müziğinin kaynağında en eski değer olarak düşünülebilecek olan bu beş seslilik, halen Avrupa'da birçok tedavi için kullanılmaktadır.Musiki; Londra Kraliyet Müzikle Tedavi Okulu'nda, otistik çocukların adaptasyonunda tedavi; Macaristan'da ise, çocuk eğitiminde önemli bir unsur niteliğindedir. (Dr. Adnan Çoban) Büyük İslam alimi ve hekimleri Ebu-bekir Razi (854-932), Farabi (870-950) İbn-i Sina (980-1037) müzikle tedavinin; özellikli musikinin psişik hastalıkların tedavisindeki etkinliğinin ilmi esaslarını kuranlardandır.
Farabi'nin Kitab-al Musiki adlı bir eseri de vardır. Dünyaca ünlü Türk bilgini Ebu Nasr Farabi'nin, en büyük özelliklerinden biri, kanun sazını icad etmiş olmasıdır. Esrarengiz bir kişilik olarak tarihe geçen Farabi, birgün bir müzik meclisinde bulunur. Orda onu kimse tanımaz. Farabi torbanın içinden bir çalgı çıkarır, aleti kurup çalar. Meclistekiler gülmeye başlarlar. Ardından aleti söker ve başka bir tarzda çalar. Bu defa kapıcıya varana kadar, herkes uykuya dalar.
Musiki biliminde ve icrasında, tıpta, astronomide ve fizik biliminde engin bir birikime sahip olan Farabi, bu bilimlerin her biriyle ilişkilerini özellikle musikinin diğer bilimlerle ilişkisini araştırmıştır. İbn-i Sina'nın da Necat ve Şifa gibi eserlerinde, musiki ilmine ayrılmış bölümler vardır. Selçuklu ve Osmanlı Türklerinde; müzikle tedavi, bu üç büyük bilginin kurdukları temel esaslar üzerine geliştirilmiştir. 1154 yılında Şam'da Türk asıllı Selçuklu Atabeyi Nureddin Zengin'in kurduğu ve yapı olarak günümüze kadar ulaşan Maristan olarak anılan en eski Türk tıbbiyesi olduğu kadar dünya tarihinin en eski tıp fakültesi olarak kabul edilen “Nureddin Hastahanesi”nin ilk başhekimi Muhammed bin Abdullah al Bahili, aynı zamanda müzisyen olup, musikinin, hastalıklar tedavisindeki etkisini incelemiştir.
İlk dönem Osmanlı hastane ve tıbbiyelerinden, 1399 yılında Bursa'da kurulan Yıldırım Beyazıt Darüşşifası; 1470'te İstanbul'da kurulan Fatih Darüşşifası da ruh ve diğer hastalıkların tedavisinde musikinin kullanıldığı yerlerdir. Fatih döneminde, 1478 yılında kurulan Topkapı Sarayı'nın Enderun (Saray Üniversitesi) hastanesinde çocuk yaştaki öğrencilerin musiki ile tedavi edildiği, İstanbul'u ziyaret eden Baron J. B. Tavemier'nin Paris'te yayınlanan Topkapı Sarayı'na ait eserlerinden bilinmektedir.
Osmanlı şair hekimlerinden ve 1693 yılında öldüğü bilinen Şuûrî Hasan Efendi, Tadil-ülEmzice (Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri Cilt:2) musikinin tababetle olan ilgisini şöyle anlatıyor: “Musiki ilminin, diğer ilimlerde olduğu gibi tıp ilmiyle de ilişkisi olduğu aşikardır. Nabzın vuruşları makamların usullerine göredir. Nabız hareketlerinin her biri bir makama ve nağmeye uymaktadır. Nabzın hareketi makamlar usulüne (ritmine) aykırı olsa, bu hayırlı bir belirti değildir. Nabız hareketi usulden çıkarsa, bu ruhun çıkmasına yeterli bir ön habercidir. Hekim bunları bilmezse ve nakarat usulünden haberi yoksa hekimlikte yetkin ve sanatında becerikli olmayıp hastalıkları tanımada güçsüzdür. (Tadil-ülEmzice-Millet Kütüphanesi No: 66, 67, 68). Yine Şuûrî'ye göre; sıcakkanlı mizaç sahiplerine Arak, soğuk ve sarışın mizaçlılara rast, Türklere uşak, Araplara Hüseyni, İranlılara arak ve tevabinin uygun gelir (F. Kerim Gökay)
Hangi Makam hangi hastalıklara iyi gelir?
Rast Makamı: Konu üzerinde, ergoterapi, müzik ve terapisi iş birliğine ilişkin çalışmalar yapan terapist Azize Andrea Güvenç ve Dr. Rahmi Oruç Güvenç, bu makamın fazla uyumayı engellediğini, nabzın yükselmesini sağladığını, akıl hastalıklarına iyi geldiğini, gündüz salı günleri iyi geldiğini ve tedavi değeri yüksek olan makamlardan olduğunu söyler. Farabi'ye göre ise rast makamı; güneş iki mızrak boyu yükselince etkilidir ve insana neşe, huzur duygusu verir. Şuûrî Hasan Efendi makamın hangi meclis insanına, hangi milletin insanlarına etkili olduğunu da araştırmıştır ki; örneğin Rast makamı ona göre alimler yani bilim adamları üzerinde etkilidir.
Irak Makamı: Her mizaçlılara, sersem ve hafakana faydalıdır. Akşamüstü etkilidir. Etkisi cuma günü ve geceleri fazladır. Lezzet verir. Düşünme ve kavram konusunda etkilidir. Saldırganlığı önleyicidir.
Isfahan Makamı:ŞuûrîHasan Efendi; bu makamın yöneticiler üzerinde etkili olduğunu belirtir. Güven hissi, uyum sağlama, zihin açıklığı verir, hatıraları tazeler. Sırt ve eklem ağrılarının ve kuluncun tedavisinde faydalıdır. Gün batarken etkilidir. (Farabi) vücudu ateşli hastalıklardan korur.
Revahi Makamı: Farabi'ye göre bu makam; imsak vakitlerinde etkilidir. İnsanda sonsuzluk düşüncesi uyandırır. Baş ağrısına ve hafakana devadır. Burun kanamaları, ağız çarpıklığı, balgamdan hastalıklara faydalıdır. Doğuma yardımcı olur. Göğüs, mide ve yan böğür için faydalıdır.
Büzürk Makamı: Yatsıdan sonra etkilidir. Güç kazandırır. Ateşli hastalıklara iyi gelir. Zihni temizler. Vesvese ve korkuyu uzaklaştırır. Fikre yön verir. Boyun, boğaz, göğüs, ciğer ve kalp ile yan böğür için etkilidir.
Neva Makamı: Gece ve kuşluktan ikindiye kadar olan zamanda etkisi fazladır. Göğsün sağ tarafına, böbreklere, omurilik, kalça ve uyluk bölgelerine etkisi vardır. Üzüntüyü giderir ve lezzet verir. Gönül okşayan makam olarak bilinir. Kötü fikirleri kovduğu cesaret ve yiğitlik verdiği, gönül sevinci oluşturduğu ileri sürülür. Kuvvet ve kahramanlık duyguları meydana getirir. Akıl hastalarının tedavisinde de faydalıdır. En eski makamdır.
Hicaz Makamı: İkindi vakti etkilidir. (Farabi) Tevazu yani alçakgönüllülük verir. Şuûrî Hasan Efendi, bu makamın, daha çok dervişlere etkili olduğunu söyler. Kuru soğuk nedenli hastalara etki eder.
Uşşak Makamı: Gülme duygusu uyandırır ve öğle vaktinde etkilidir. (Farabi) Perşembe günü özellik gösterir. (TÜMATA) Kalp ve ayak rahatsızlıklarına iyi gelir. Yetişkin erkeklerin ayak ağrılarına iyi gelir. Derin aşk ve mistik duyguların ifade vasıtasıdır. Nikris hastalığının ilacıdır. Uyku getirir. Rehavet (gevşeme) verir.
Hüseyni Makamı: Sabahleyin etkilidir. Farabi'ye göre ise barış, sakinlik ve rahatlık hissi verir. Cumartesi özel gündür. Barış duygusu verir. İç organlarda etkilidir. Kalp, karaciğer, sıtma ve mide hastalıklarına faydalıdır. Sol Omuza etkilidir. Tabiat ile birleştirir.
Ayhan Tunca, Edirne Sultan II. Bayezit Külliyesi ve Sağlık Müzesi