Gazeteci-Yazar Nevzat Çiçek, Diyarbakır'da dün 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayla ilgili PKK ve Hizbullah'a barış çağrısında bulundu. Çiçek, "Türkiye barışından önce Kürtlerin kendi aralarında barış yapması gerektiğini gittiğim her konferansta, her programda söylemeye çalıştım. Çünkü bölgede PKK ve Hizbullah arasında bir barış sağlanmazsa bölgenin ve Türkiye'nin asla ve asla normalleşme şansı olmayacak, Kürtler birbirini öldürmeye devam edecek ve Hizbullah-PKK çatışma korkusu sürekli kol gezecek, provokasyon yapmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürecek," dedi.
İşte Nevzat Çiçek'in o yazısı:
Türkiye 7 Haziran seçimlerini gerçekleştirdi ve yeni bir siyasi tablo ortaya çıktı. Bu siyasi tabloyu kaosa döndürmek isteyenler, bu milleti tekrar Anadolu'ya hapsetmek isteyenler var güçleriyle Türkiye'yi dizayn etmeye çalışıyorlar. Milli İrade bir karar verdi ve bu karar neticesinde de siyaset şekillenecek. Bu karar sonrasında “halk yanlış karar verdi” şeklindeki söylem ve algılar doğru değildir, elit bir bakıştır ve halkı tanımamadır. Bu karara saygı duymak gerekiyor…
7 Haziran seçimleri sonrası özellikle Güneydoğu Anadolu'da çıkan oylar üzerine hesaplarını yanlış yapanlar Hizbullah-PKK çatışması çıkarmak, silahları tekrar patlatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Önce şunu çok net ifade etmek gerekiyor, hiç kimse kendi hesabını gerek PKK'yı kullanarak gerekse de Hizbullah'I harekete geçirerek yapmaya çalışmamalı ve iki örgütte bu noktada uyanık olmalıdır. Çünkü sürekli olarak böyle bir çatışma üzerinde siyaset dizayn edilmeye çalışılmaktadır. Seçim sonuçları üzerinden de böyle bir yola başvurma, böyle bir okuma biçimi uzun yıllar kapanmayacak yaralar açar ve buna da izin vermemek gerekmektedir
Dün gece Yeni İhya Der Başkanı Aytaç Baran suikasta kurban gitti ve arkasından üç kişi daha hayatını kaybetti. "Yeni İhya Der, geçmişte defalarca saldırıya uğradı. 6-7 Ekim olaylarında “şehit” olan Yasin Börü de bu derneğe gidip İslami sohbetlere katılıyordu. Saldırıya uğrayan Aytaç Baran onun hocasıydı ve anlaşılan hedef çok profesyonelce ve bilinçli bir şekilde seçilmişti. Birileri bölgede seçimden iki gün önce Diyarbakır'da HDP mitinginde eksik bıraktıkları işlerini bu hedefle tamamlamaya çalışıyorlardı. Gerek HÜDA-PAR yöneticilerinin sağ duyulu ve soğukkanlı yaklaşımları ve HDP'nin yöneticilerinin de hızlı bir şekilde saldırıyı lanetlemeleri oyunu kısmen bozdu.
Çok uzun zamandır HÜDA-PAR ve Hizbullah çizgisine yakın insanlar hedef alındılar ve açıkça yaşam hakları yok edildi.
6-8 Ekim olaylarının toplamında öldürülen kişilerin büyük bir kısmı PKK'ya yakın kişiler olarak karşımıza çıktı. Yine hedef alınan binalar, insanlar ve sonrasında silahların patlaması bölgede hep aynı soruyu beraberinde getirdi; PKK ve Hizbullah tekrar çatışır mı? Bu, bugüne kadar gerçekleşmedi ve İnşallah gerçekleşmeyecek.
Dün Diyarbakır'da Aytaç Baran'ın katledilmesi ve sonrasında yaptığım telefon trafiğinde gerçekten cesur, adil, adaletli insanların bir diyalog kanalı kurma zorunluluğunu gördüm. Çünkü diyalog kanallarının sürekli açık tutulması gerekiyor.
Türkiye barışından önce Kürtlerin kendi aralarında barış yapması gerektiğini gittiğim her konferansta, her programda söylemeye çalıştım. Çünkü bölgede PKK ve Hizbullah arasında bir barış sağlanmazsa bölgenin ve Türkiye'nin asla ve asla normalleşme şansı olmayacak, Kürtler birbirini öldürmeye devam edecek ve Hizbullah-PKK çatışma korkusu sürekli kol gezecek, provokasyon yapmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürecek.
Kürtlere fayda sağlayacak olan PKK'nin Hizbullah'ın varlığına, Hizbullah'ın PKK'nin varlığına tahammül etmesi olacaktır. Eğer geçmişte yapılan ve yaşanan acılar üzerinde bir öz eleştiri yapılacaksa o da bu halka karşı yapılmalıdır. Muhatabı bu halktır. Böyle tekçi yapı ve çatışma Kürtlere bir fayda sağlamaz. Bunun kesinlikle olmaması gerekiyor. Bölgede oluşan kan davalarını nasıl barışla sonuçlandırıyorsak, Bizler, Hizbullah ile PKK arasındaki meseleyi neden bölgedeki bu dengelerle barışa götüremiyoruz sorusunu kendimize sormamız gerekiyor
Peki, bu barış nasıl sağlanacak sorusun cevabını aradığımızda karşımıza sivil toplum çıkıyor
Gerek bölgede aktif olarak yer alan sivil toplum kurumları gerekse de batıda bulunan güçlü sivil yapıları çok fazla zaman geçirmeden bir inisiyatif kurmalı ve hakemlik yapmalıdırlar. Tamamen sivil olması gereken bu yapılar içerisinde her türlü görüşten dernek, vakıf ve oluşumlar yer almalı. Bu sivil toplum kurumları önce kamuoyuna kendilerine dekleri etmeli, sonrada PKK ve Hizbullah barışı noktasında arabulucu olmalı, temaslarını kamuoyu ile paylaşmalı ve bir diyalog kanalını açık tutmak zorundadırlar.
Bölgede başlayacak olan bir gerginliğin Türkiye'nin her tarafına yayılma ihtimalini görmek gerekiyor. Bunun kazananı asla olmaz. Bu bakımdan iki grup üzerinden siyasi hesap yapanlar, kendi yapamadıklarını, bu iki grup üzerinden yapmaya çalışanlar bilmelidir ki, bu ateş artık hepimizi yakacak haldedir. Bu nedenle özellikle bazı sol çevrelerin bu anlamda HDP üzerinden ”Öç alma duygusu ve ideolojik bağnazlığı” bırakması gerekmektedir. Aynı şekilde bazı derin güçlerin de PKK'ya karşı Hizbullah'ı harekete geçirme istekleri ve dizaynlarından vazgeçmeleri gerekmektedir.
Aynı şekilde, İslami kimlikle bilinen bazı yapıların PKK ile aralarındaki ideolojik düşmanlığı da HÜDA-PAR'a yapılan her saldırıyı büyüterek ve hiçbir şey yapmayarak ortaya koymaları veya kendi gelecekleri için böyle bir fitneyi ateşlendirmelerinden kaçmaları gerektiğini de hatırlatmakta yarar var. Bu doğru bir yol değildir
7 Haziran seçimlerinden sonra bölgede HDP ciddi bir oyla Meclis'e geldi ve demokratik siyaset kanallarının açık olduğunu gördü, sorumluluğu daha da arttı. HDP, Türkiyeleşme projesine önce Kürtlerden başlamalıdır. HDP'nin ilk yapması gereken işlerden biri PKK'ya silahsızlanma çağrısında bulunması ve PKK-Hizbullah arasında barışın sağlanması için kendilerine yakın sivil toplumu harekete geçirmesi ve diyalog kanallarını açık tutmasıdır. Bunu yapmalı, başarmalı ve bu yönde çağrı yapmalıdır.
Bütün bu yaşananlar sonrasında gerek akil adamlar içerisinden, gerekse farklı sivil toplum kurumları içerisinden sözü dinlenen kişiler acilen bir araya gelerek bu meseleye el koymalı ve hakem olma görevlerini yerine getirmelidirler. Bunu yaparken öncelikli olarak kendi yayın organlarında, “Çete” ve “Kontra” gibi kavramları kullanmaktan vazgeçmeli ve kendi kinlerini ve ezilmişliklerini PKK ve Hizbullah üzerinden ortaya çıkarmamalıdırlar. Bölgede kanın akmaması için adaleti elden bırakmamalıdırlar.
Hükümet şunu çok net anlamalıdır, bölgede başlayacak bir PKK ve Hizbullah çatışması anında batıya ve özellikle büyükşehirlere hızlı bir biçimde yayılır. Böyle bir ortamda sapla samanın karışma ihtimali çok fazla olur ve geri dönülemez noktalara ülke götürülür. Eğer siyaset dizaynı 1990'lara dönüş olarak yapılıyor diyorsanız o yılların en önemli korkusu olan bu çatışmanın çıkmaması için kurumlar var gücü ile çalışmalı ve hızlı hareket etmelidir.
İnşallah yakın bir zamanda insanlar öldürülmediği günlerin geldiğini, herkesin çoğulculuğu içselleştirdiği, kimsenin kimseye kendi yaşam şekli ve ideolojisini dayatmadığı ve daha da önemlisi silahların sustuğu günleri görürüz.