Yeni Şafak Gazetesi yazarı Salih Tuna, bugünkü "Erdoğan'ın çok enteresan sırrı" başlıklı yazısında Dış güçlerin Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik girişimlerine rağmen ayakta kalmasının nedenlerini tarihsel bilgiler ışığında ele aldı. Siz bana harici ve dahili bunca saldırıya rağmen yeryüzünde direnebilecek başka bir lider ve hareket gösterebilir misiniz? sorusunu yönelten Tuna, "Yurt dışına kaçanlardan adı lazım değil biri geçenlerde aklı sıra, Türkiye-İsrail ilişkileri üzerinden Erdoğan ve Ak Parti'ye çakıyordu. Aynı şahıs daha evvel de İsrail'le ilişkimizi bozduğu için Erdoğan ve AK Parti'nin gözden çıkartıldığını, “The Cemaat”le de ilişkilerin bu yüzden bozulduğunu “itiraf” etmişti" dedi.
İşte Salih Tuna'nın yazısından bir bölüm:
Psikolojik harp tekniklerinde uzmanlaşmış kimi eski rejim kalıntıları, Goebbels'i Hitler'in cebinden çalabilecek kadar mahir mülâaneciler güruhu, “Pensilvanya kapatması” aydın aşireti, şebelek sanatçılar tayfası, İstanbul sermayesi, malum muhalefet partileri, “Erdoğan karşıtı AKP'li fırıldaklar” ve yurt içi ve yurt dışında çok iyi organize olmuş PKK networkü ve terör ve “Zıddı İnkılâbi” Pers yaygaracılığı ve Rus lobisi ve Türkiye'nin bilumum kadim düşmanları elele verdikleri halde Sayın Erdoğan ve AK Parti'yi neden düşüremiyor?
Nedir bunun sırrı?
Onca komplo veya onca ayak oyunları veya onca kumpas neden hep kendi ayaklarına dolanıyor?
Siz bana harici ve dahili bunca saldırıya rağmen yeryüzünde direnebilecek başka bir lider ve hareket gösterebilir misiniz?
Doğrusunu isterseniz bu naçizane sorumuz, Keçecizade Fuat Paşa'nın 3. Napolyon'a verdiği meşhur cevaptan mülhemdir.
Hani, 3. Napolyon, Girit Osmanlı'dan alınıp Yunanlılara verilsin, Süveyş Kanalı açılsın, Kudüs'teki kutsal yerlerin Katoliklere ait olanlarının yönetimi Fransa'ya devredilsin, demiş, ardından da racon kesmişti: “Bu meseleler zaten sizin yorgun omuzlarınızda bir dert. Devletinizin ne kadar zayıfladığını bütün dünya biliyor…”
İzzet Molla'nın oğlu Fuat Paşa da o unutulmaz cevabı yapıştırmıştı: “Haşmetmeab, başka bir devlet gösterebilir misiniz ki üç yüz senedir, dışarıdan sizlerin, içeriden bizlerin devamlı tahribine direnebilmiş! Evet, üç yüz senedir, siz dışarıdan, biz içeriden, bu devleti yıkamadık!..”
Osmanlı'nın üç yüz yıl neden yıkılmadığının birçok sebebi vardır. Bunlardan birini, Mehmet Genç, “Osmanlı İmparatorluğu'nda Devlet ve Ekonomi” kitabında değer tercihleri üzerinden vukufiyetle anlatır. Geçelim.
Peki, Erdoğan ve AK Parti'nin mahut saldırılara rağmen yıkılmamasının hikmeti nedir?
Muarızlarının samimiyetten ve sahicilikten yoksun olması mı?
Mesela, mülâaneciler güruhunu ele alalım…
Hiçbir inandırıcılıkları kalmadı. El attıkları her şeyi mundar ediyorlar. Öyle ki, eskiden bunlara “dokunan yanardı”; şimdi ilişkiye girenin itibarı yanıyor. 17 Aralık mülâaneci darbe teşebbüsü döneminde “yurt dışına kaçacaklar” deyip durdular, malumunuz kendileri kaçtılar. Lakin, buna da “hicret ettik” dediler. Mehmet Baransu'ya “hicret” etmeyi çok görmüş olacaklar ki hâlâ mahpus damında yatıyor. (İşin aslı şu ki, hiçbiri Baransu kadar delikanlı çıkmadı.)
Yurt dışına kaçanlardan adı lazım değil biri geçenlerde aklı sıra, Türkiye-İsrail ilişkileri üzerinden Erdoğan ve Ak Parti'ye çakıyordu.
Aynı şahıs daha evvel de İsrail'le ilişkimizi bozduğu için Erdoğan ve AK Parti'nin gözden çıkartıldığını, “The Cemaat”le de ilişkilerin bu yüzden bozulduğunu “itiraf” etmişti.
Böyle enteresan bir güruh işte…
Özgürlükler konusunda da hiçbir zaman samimi olmadıklarını herkes biliyor.
Bu ülkede her gazetecinin gazeteci olmadığını, karanlık odakların yönlendirdiği Soner Yalçın, Nedim Şener, Ahmet Şık'ın kara propaganda yaparak psikolojik harbin birer parçası haline geldiklerini, gazeteciliği bir zırh haline dönüştürdüklerini bu güruhun önde gidenlerinden birinin vaktiyle nasıl dile getirdiğini dün bu köşecikte dercetmiştim.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!