Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, bugünkü "Batılılar, yüzyıllık savaşı Türkiye üzerinden sürdürüyor!" başlıklı yazısında Ankara'da düzenlenen bombalı saldırının Batılılar'ın savaşı Türkiye üzerinden yürüttüğüne dikkat çekti. Şer güçler, bölgeyi Türkiye üzerinden dizayn ediyorlar, ifadesini kullanan Kaplan, "Türkiye'nin tarihe girmesini, tarih yapan, yeniden tarihin akışını şekillendiren bir aktöre dönüşmesini önlemek için Türkiye'yle savaşıyorlar" dedi.
İşte Yusuf Kaplan'ın yazısından bir bölüm:
Ankara, vuruldu yine, dört ay içinde! Ankara'nın kalbi, Türkiye'nin yönetildiği merkez alanlar vuruldu bu kez!
Şer güçler, bu kez, Türkiye'ye savaş açtıklarını ilan etmiş oldular!
Doğrudan saldırmıyor emperyalist açkurtlar! Vekâlet savaşlarıyla, kuklalarıyla, maşa örgütlerle saldırıyorlar Türkiye'ye! Açık oynamıyorlar! Kaçak güreşiyorlar! Alçakça yöntemlere başvurarak savaşıyorlar!
Türkiye, şer güçler için “hedef ülke”dir artık! Peki, niçin hedef seçildi Türkiye?
YÜZYIL ÖNCE: BİZ GİDİNCE, ONLAR GELECEKTİ!
Şer güçler, bölgeyi Türkiye üzerinden dizayn ediyorlar!
Yüzyıl önceki oyun yeniden sahne alıyor: Yüzyıl önce, Osmanlı'nın durdurulmasına karar verilmiş, Osmanlı'ya nihâî darbe vurulmuş ve tarihten uzaklaştırılmıştı Osmanlı.
Emperyalistlerin yüzyıl önce bizimle giriştiği savaş, Osmanlı'yı durdurmayı amaçlıyordu. Osmanlı durdurulduğu zaman, Batılıların yeryüzündeki hegemonyaları tamamlanabilirdi: O yüzden Osmanlı parçalanmalı, Osmanlı coğrafyasının zengin tabiî kaynakları yağmalanmalıydı.
Özetle, biz gidersek, onlar gelecekti çünkü. Bunu çok iyi biliyordu emperyalist Batılılar.
Öyle de oldu nitekim: Osmanlı'yı tarihten uzaklaştırdılar. Bölgeye yerleştiler: Hem bölgeyi kan gölüne çevirerek, bölgenin kaynaklarını Avrupa'ya / Batı'ya götürdüler hem de bölge üzerinde kurdukları hegemonya üzerinden dünya üzerindeki hegemonyalarını pekiştirdiler.
YÜZYIL SONRA: BİZ GELİNCE, ONLAR GİDECEK!
Yüzyıl sonra ise, Türkiye'nin tarihe girmesini, tarih yapan, yeniden tarihin akışını şekillendiren bir aktöre dönüşmesini önlemek için Türkiye'yle savaşıyorlar!
Biz gelince onlar gidecek çünkü! Bunu da çok iyi biliyor emperyalistler.
O yüzden çeyrek asırdır 1989'da Soğuk Savaş'ın bitirilmesinden itibaren hep Türkiye'yi kuşatmak, Türkiye'nin kendine gelmesini, toparlanmasını, bölge ülkelerini toparlayarak taze bir medeniyet yürüyüşüne soyunmasını önlemek için geliştiriyorlar bütün bölgesel ve küresel stratejilerini.
BİN YIL SÜREN SAVAŞ!
Şunu kalın harflerle kazıyalım zihnimize: Bin yıllık dünya tarihini iki aktör yapıyor: Müslümanlar ve Batılılar.
Bu bin yılın ilk yedi asrını biz şekillendirdik dünya tarihinin.
Bin yılın son üç asrını ise Batılılar şekillendiriyor. Batılılar, bu süreçte, bütün karaları ve Deniz'leri sömürgeleştirdiler, dünyanın kaynaklarını tarumar ettiler, bütün medeniyetlerin kökünü kazıdılar!
Oysa biz Müslümanlar olarak Selçuklu ve Osmanlı hâkimiyeti döneminde de, Abbasî ve Endülüs hâkimiyeti döneminde de hiç bir medeniyetin kökünü kazımadık.
Aksine hem bütün medeniyetlerle temasa geçtik, hepsinden -vahyin ışığında- beslendik, hepsini besledik, hepsine kendi olarak ve kendi kalarak yaşayacağı bir varoluş zemini sunduk.
DÂRÜ'L-İSLÂM KURULMADAN DÂRÜ'S-SELÂM VE DÂRÜ'L-İNSAN KURULAMAZ!
O yüzden Yahudi felsefesi, ahlâk ve hukuk düşüncesi, Yahudi tarihinde, Endülüs'te zirveye ulaştı.
O yüzden bütün farklı dinler, kültürler ve medeniyetler, Osmanlı medeniyetinde, dünya tarihinde ilk defa birbirlerinden beslenerek, birbirlerini besleyerek birarada yaşayabildi.
Tarihte ilk defa gerçek anlamda evrensel, küresel bir medeniyet tecrübesi geliştirildi.
Anlaşılamayan, aşılamayan ve anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamayan üç süreçten oluşan evrensel ve küresel bir dünya hediye edildi insanlığa: Dâru'l-İslâm (İslâm-yurdu), dâru's-selâm (barış-yurdu) ve dârü'l-insan (insanlık-yurdu).
Dârü'l-İslâm kurulmadan, dâru's-selâm kurulmaz; dâru's-selâm kurulmadan da dârü'l-insan kurulamaz çünkü.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!