Semanur Sönmez Yaman: Kudüs'ün öyküsü, bizim öykümüz...
Semanur Sönmez Yaman'ın Timeturk.com için kaleme aldığı 'It's my life' (Bu benim hayatım) adlı yazısında İsrail askerlerinin Filistinli gençlere yaptığı zulme bizzat tanıklık edişini anlattı.

Oluşturma Tarihi: 2016-10-18 14:16:27

Güncelleme Tarihi: 2016-10-18 14:16:27

İşte Semanur Sönmez Yaman'ın kaleminden İsrail'in güçlerinin Filistinlilere uyguladığı insanlık dışı muamele;

Bon Jovi'nin meşhur şarkısı…

Hayır, bu yazının konusu ne Bon Jovi ne de müzik dünyası…

Akıl almaz bir işgalin, günün her saati masum gençlere uyguladığı kin ve nefretle beslenmiş zulümden bahsedeceğim.

Şarkıdan zulme geçiş biraz sert oldu.

En iyisi baştan anlatmak.

Efendim, kısa süre önce yolum Kudüs'e düştü.

Mescid-i Aksa'da namaz kıldım, buram buram tarih kokan sokaklarda dolaştım…

Filistin'e gidip naneli çay içmeden dönmek olmazdı…

Çayımı da ortak arkadaşlarımız aracılığıyla tanıştığım Filistinli gençlerle içmek istedim.

4 Filistinli genç ve biz 2 Türk, kafeden çaylarımızı alıp, daha önce defalarca yaptığımız gibi Şam kapısının karşısındaki taş merdivenlere oturduk.

Zar zor geçindiklerini çok iyi bildiğim gençler “siz misafirsiniz” diyerek çayın parasını yine bize ödetmedi.

Kırık dökük İngilizcemizle sohbet etmeye çalışırken nereden çıktıklarını anlamadığım bir grup İsrail askeri bitiverdi yanımızda. Kaba bir üslupla nereli olduğumuzu sordular. Gençler nereli olduklarını söyledi, biz de Türk olduğumuzu.

Gençlerden kimliklerini istedi askerler. Bu sırada Filistinli gençlerden birinin telefonu çaldı. İsrail askeri, telefonu gencin elinden çekip aldı, öfkeyle kapattı. Aynı anda gencin ayağına bir tekme savurdu.

Sonra bütün gençleri ayağa kaldırdılar. Hoyratça itip kakarak arkamızdaki duvara yaslayıp ne dediklerini anlamadığım ama ses tonundan hakaret ya da aşağılama olduğu çok açık bağırış çağırışlarla üzerlerini aradılar.

Hareketleri o kadar kabaydı ki ‘arama' yerine ‘tartaklama' kelimesini kullanmak daha doğru olur sanırım.

Olan biteni şaşkın şaşkın izlerken başımızda bekleyen siyahi asker benden ve Türk arkadaşımdan oradan uzaklaşmamızı istedi.

Gençlerin akıbetini görmeden yerimizden kımıldamadık.

Arama/aşağılama seansı dakikalar sürdü.

İçlerinden birine özellikle daha kötü davrandılar, anlamadığım bir nedenle.

TV'lerden izlediğimiz zulmün küçük bir parçasına şahit olmak bile beni darmadağın etti.

Kendi toprağında işgali ve aşağılanmayı iliklerine kadar yaşayan bu Filistinli gençlerin ne kadar sabırlı olduklarını düşündüm sonra.

Kanlarının en “deli” aktığı dönemde bu denli çirkin bir zulme sessiz kalmak mecburiyetindeler yaşamak için.

İtiraz etmek, askere direnmek, hatta şüphe uyandırmak, sorgusuz sualsiz bir infaza hedef olmak demek çünkü.

Sonunda bıraktılar 4 genci de.

İçlerinden biri askerin yanından bana doğru yürürken kollarını iki yana açtı ve o günden beri aklımdan çıkmayan tek bir cümle kurdu…

“It's my life”…

“Bu benim hayatım”…

Gülsem mi ağlasam mı bilemedim.

İsrail işgali altında yaşamını sürdürmeye çalışan Filistinli genç, İsrail sevici bir sanatçının, Jon Bon Jovi'nin dünyaca ünlü şarkı sözleriyle dile getiriyor bitmek bilmeyen zulmü.

Anlattığım olay sırasında uzaktan bir başka Filistinli genç bizim fotoğrafımızı çekmiş. Çok net olmasa da yaşadıklarımızın bir belgesi olarak saklıyorum.

Ve ironiyi sürdürüp, aynı şarkının son dizesiyle cevap vermek istiyorum genç arkadaşlarıma…

Don't bend, don't break, don't back down…
Eğilme, kırılma, yolundan dönme…