Yeni Şafak Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi, bugünkü "Sur'la Sultanahmet aynı planın parçası" başlıklı yazısında Güneydoğu'daki çatışmalarla Sultanahmet Meydanı'ndaki bombalı saldırıyı karşılaştırdı. Suriye'nin parçalanmasından sonra hedefin Türkiye olduğunu belirten Selvi, "Birileri sıranın Türkiye'ye gelmesini istiyor. Onlar adına PKK Güneydoğu'da, DEAŞ batıda ”Vekalet savaşı” veriyor. DEAŞ'ın Suruç'ta saldırdığı 20 Temmuz günü, PKK da iki gün sonra Ceylanpınar'da iki polisimizi vurarak bu savaşı başlatmıştı. Aynı gün DHKP-C'ye İstanbul'dan saldırması görevi verilmişti" dedi.
İşte Abdülkadir Selvi'nin yazısından bir bölüm:
Terör bir kez daha can evimizden yaraladı.
DEAŞ, bu kez Sultanahmet'te vurdu
Eylem için Sultanahmet'in seçilmesi önemli.
Sultanahmet, Türkiye'nin en turistik yeri.
Eylemin dünyaya duyurulması açısından stratejik bir nokta
Türkiye'nin en önemli turizm merkezinin hedef alınması yeni bir saldırı türü.
Dile getirmekten çekiniyorum ama turistik bölgelerin hedef alınması gibi yeni bir tehdit türü ile karşı karşıyayız.
Eylem, DEAŞ damgasını taşıyor.
Suriye sınırından yeni girdiği tespit edilen canlı bombanın bir süredir takip edildiği söyleniyor.
Suriye uyruklu Nabil Fadli olduğu söyleniyor.
Peki takip edilen canlı bomba bu eylemi nasıl gerçekleştirdi,
Nerede zaaf var?
Sultanahmet'in daha kalabalık olduğu bir saatte bu eylem gerçekleştirilebilirdi.
Bu da gösteriyor ki saldırı ile çok sayıda insanın ölmesi değil, dünyaya mesaj verilmesi tercih edilmiş.
Suriye'deki operasyonlar nedeniyle sıkışan DEAŞ'ın, dikkatleri başka yöne çekmek için canlı bomba eylemi gerçekleştirdiği düşünülebilir.
DEAŞ, Türkiye'de ilk kez eylem yapmıyor. Daha önce de Suruç'ta, Ankara'da kanlı eylemlere imza attı.
Canlı bomba eylemleri organize bir çalışmayı gerektiriyor.
Canlı bomba ayrı bir yoldan geliyor, bomba düzenekleri ayrı bir yerde hazırlanıyor.
Sonra canlı bomba eylemini gerçekleştirecek şahısla, bombalar bir yerde buluşturuluyor.
Canlı bomba eylem yerine sevk edilirken, aracı olan, önceden keşif yapan ya da gözlemci olanlar var.
Yoksa canlı bomba Suriye'den bombaları kuşanıp İstanbul'a gelmiyor.
Türkiye, sistematik bir saldırı ile karşı karşıya.
Bir yandan DEAŞ'la diğer taraftan PKK ile mücadele ediyoruz. 20 Temmuz'dan sonra DEAŞ, PKK ve DHKP-C aynı gün, aynı noktadan düğmeye basılmışçasına harekete geçmişti.
Türkiye neden hedef alınıyor?
Bir süredir Suriye'deki ateşi Türkiye'ye taşımak için sistematik bir proje yürütülüyor.
Küresel bir terör saldırısı ile karşı karşıyayız.
Irak'ı hallettiler. Suriye'yi de hallettiler. Sıranın Türkiye'ye gelmesi için çalışıyorlar.
Cizre'deki, Sur'daki, Silopi'deki şehir savaşları ile Sultanahmet'teki patlamayı birbirinden ayıramayız.
İsimleri, adresleri farklı da birinin üzerinde PKK, diğerinin üzerinde DEAŞ da yazsa, her biri aynı amaca yönelik eylemler.
Hedef, Türkiye'yi Suriyelileştirmek.
Irak ve Suriye'de yabancı güçlerle işbirliği yapan İran, Türkiye'ye yönelik saldırıları kışkırtan bir ülke. Ama bilmiyor ki Türkiye'den önce ya da sonra sıra mutlaka İran'a da gelecek.
İşgaller ve terör saldırıları üzerinden Ortadoğu yeniden şekillendiriliyor. Irak ve Suriye fiilen üçe bölündü.
Irak'ta Şii, Kürt ve Sünni Araplardan oluşmak üzere üç ayrı devletin sınırlarının çizilmesi için her şey hazır.
Suriye hakeza bir kan çanağı.
Merkez'de Nusayri bir devlet. Kuzey'de Kürt devleti, Güney'de ise Sünni Arap devleti olmak üzere Suriye de üç parça. Irak ve Suriye'de kafalarda, zihinlerde, gönüllerde haritalar çoktan çizildi. Bu ülkenin parçalanması an meselesi. Asıl maharet onları bir arada tutabilmekte.