Star Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, bugünkü "Duvar yazıları aman dikkat!" başlıklı yazısında Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde sokağa çıkma yasağından sonra 'Özel Harekat Polisi'nin duvarlara yazdığı yazıları köşesine taşıdı. Devlet, hükümeti, askeri ile “Asla 90'lar türü bir uygulama yok, sivil halkın zarar görmemesi için azami itina gösterilecek” söylemini ısrarla vurguluyor, ifadesine yer veren Taşgetiren, "Bu noktada, Silvan'da duvarlara yazılan ve kamuoyuna yansıyan yazılar Hükümetin de, bölgede mücadele veren güvenlik güçlerinin de genel davranış kodlarına uygun olmadı" dedi.
İşte Ahmet Taşgetiren'in yazısından bir bölüm:
Başbakan Davutoğlu'nun deyişiyle “Dağların, ovaların, mezraların terörden arındırılması ve burçlara bayrağın dikilmesi” süreci başarıyla devam ediyor. Operasyonların, teröristler silah bırakıncaya kadar devam edeceği kararlılığı da toplum tarafından destekleniyor.
Operasyonların en çok bölge insanını terör kıskacından kurtarma amacına yönelik olduğu da bölgede gün geçtikçe daha çok karşılık görüyor.
Seçimlerin hemen ardından yapılan değerlendirmelerde hendeklerin, HDP'ye oy kaybettirdiği hemen tüm siyasi analizlerin ortak yaklaşımı idi. Bu da, halkın hendeklerden ne ölçüde rahatsız olduğunun göstergesi. Nitekim HDP 1 milyon oy kaybına uğruyor.
KCK'nın YDG-H'li gençlere dağıttığı silahların, bizzat anne-babalar tarafından gizlice götürülüp KCK binası önüne bırakıldığı haberleri, halkın, çocuklarını terörden korumak için nasıl çaba gösterdiğine dair çok çarpıcı bir örnek.
Bölge halkının, terörle mücadeleye destek verir bir tavır içine girmiş olması herhalde mücadelede en tercih edilen gelişme olmalı. Çünkü buralara, halkın teröristlere canlı kalkan yapılmak istendiği bir noktadan geliniyor.
Terörle mücadele hiç şüphesiz, bölgede ve ülkenin tamamında kalıcı barışa ulaşmak için. Ne yazık ki çözüm sürecindeki barış iklimi, terör örgütünün, şu an ilçelerde günlerce süren sokağa çıkma yasaklarıyla temizlemeye çalıştığı bir silah - patlayıcı yığınağı haline getirmesiyle torpillendi. Halkın dünyasında hem o pastırma yazı tadındaki barış günleri var hem de terör yığınağı ile gelen patlayıcı yüklü şehir gerçeği var. İşin kötüsü, o patlayıcılarla kendi çocukları adeta yan yana, iç içe geçirilmiş durumda.
Halk yeniden barış istiyor, bu bir gerçek.
Ama o silah-patlayıcı yığınağı ile barışın olmayacağı da bir gerçek.
Ve halkın zihninde evlatlarının terör örgütünün kıskacından nasıl kurtulacağı sorusunun bulunduğu da bir gerçek.
İşte bütün bu soruların arasına devletin güvenlik operasyonları konsepti giriyor.
Devlet, hükümeti, askeri ile “Asla 90'lar türü bir uygulama yok, sivil halkın zarar görmemesi için azami itina gösterilecek” söylemini ısrarla vurguluyor.
Bu noktada, Silvan'da duvarlara yazılan ve kamuoyuna yansıyan yazılar Hükümetin de, bölgede mücadele veren güvenlik güçlerinin de genel davranış kodlarına uygun olmadı.
“Türk'ün gücünü göreceksiniz”, “Türksen öğün, değilsen itaat et”, “Kurdun dişine kan değdi, korkun”, “Devlet geldi” ve “Esedullah Timi” gibi sloganların sadece etnik ayrımcılığı körükleme sonucu doğuracağını Türkiye'de bu alandaki sancıyı azıcık görebilen herkes bilir. Türkiye Diyarbakır'ın alnacına “Ne mutlu Türküm diyene” yazdırarak bölge insanı üzerinde yüreklere kazınan bir etnik bilinç dayatması yapılan zamanlardan geliyor bugünlere.
Leyla Zana, 1991'den bu yana değişmeyen bir tavırla, Meclis'i o duyguların üzerinde sörf yapılacak bir zemin olarak kullanıyor. HDP, PKK o zeminde çalışıyor.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!