Faruk Beşer'in yazısının ilgili kısmı
Teravihler için asıl problem onun var mı yok mu, varsa kaç rekât olduğu problemi değil. Teravihin kıldırılma biçimindeki problem.
Önce şu hayalimi paylaşayım. Türkiye'de yaklaşık yüz bin imam var. Vaiz, Kur'ân kursu hocası ve müezzinleri de buna katarsanız sayı yüz elli bini bulur. Gerçi görev sadece onların değil hepimizin, ama yine de şöyle kaba bir hesap yapalım: Bu insanlardan her biri senede, fazla değil tek bir kişiye İslâm'ı anlatmayı hedeflese ve bir yıl boyunca o seçtiği insanla özel ilgilense, ertesi yıl bir başkasını bulsa, senede yüz elli bin, on senede bir buçuk milyon insanımıza İslâm öğretilmiş olur. Bu da muhteşem bir devrim oluşturur.
Elbette bunun daha fazlasını hatta bizim hayalimizin de üstündekini yapan imamlar var ama ne yazık ki, büyük çoğunluğu, işini bir memur psikolojisiyle icra ediyor. Hatta bu açıdan işini en sağlam yapan kesim bu kesimdir. Ama öğretme, davet ve tebliğ heyecanı bir türlü oluşturulamadığı için sonuçta çoğunluğu namaz memuru olarak kalıyor. Arzuladığımızın kolay bir iş olmadığını da biliyoruz. Diyanet'in bir genelgesiyle bütün görevlilerin on günde sınıf atlayacağını beklemek abes olur. Bu, eşyanın tabiatına da aykırıdır. Ancak bunu en çoğa çıkarmanın yolları aranabilir. Biz bütün meselenin bu heyecanı oluşturma meselesi olduğunu düşünüyoruz. Bunun imkânları bulunmalıdır.
Bunu şunun için söylüyoruz. Eğer bir imam arkadaşımız böyle bir heyecan ve hedefe sahipse, o zaten bulunduğu ortama göre, cemaatini yönlendirmenin ve yetiştirmenin imkânlarını buluyor. Ama asıl mesele, bütün imamlarımızın kelimenin tam anlamıyla imam, yani önder olmaları meselesi. Çünkü onlar kadar toplumun her kesimine hitap etme imkânı bulunan bir başka meslek yok.
Bu mesele uzun, biz burada sadece şunu söylemek istiyorduk; Günlük beş vakit namaz bile çoğu camilerimizde çok hızlı kıldırılıyor, Allah'ın; “Beni anmak için namaz kıl” emrini hesaba kattığımızda namazda söylediğimizi düşünme imkânı neredeyse hiç bulamıyoruz. Hz. Peygamber (sa): “Kişinin namazından nasibi, düşünerek kıldığı kadarıdır” buyuruyor. “Namazda öteye beriye bakmanız/iltifat şeytanın namazınızın sevabından kapıp kaçması demektir” diyor. Neden? Çünkü gözünü secde yerinden ayırıp başka bir şeye baktığında zihin o şeyle meşgul olur ve o sürede sen artık namazda söylediğini düşünemezsin ve o anın sevabını kaçırırsın. Kişinin bedeni ve elbisesiyle oynaması da işte bunun için mekruhtur. Onun için bazı imam arkadaşlara diyorum ki, bir seferliğine namazını her söylediğini düşüne düşüne kıl bakalım ne kadar zamanda bitirebilecek sin? Bu bile anlamamıza yeter. Yine diyor ki, “En kötü hırsız namazdan aşıran hırsızdır. Kişi namazından nasıl çalar, diye soranlara: Rükûunu, secdesini, kıraatini tam yapmamakla” buyurur.
İmdi sair namazlarda düşünmemize zaten fırsat verilmezken, teravihte iki vites birden yükseltiliyor ve teravih artık, iftarlarda lüzumundan fazla yediğimizi eritme dışında bir işe yaramıyor. Oysa 'teravih' 'tervîha'nın çoğulu olarak bir işi rahat rahat yapma demek.
İşte teravihin asıl problem yapılması burasıdır. Peki, neden böyle yapıyorlar? Bunun birden çok sebebi var. Asıl sebebin, biz Arap olmadığımız için namazda okunanları anlayamayacağımızın var sayılmış olması ve bunun gerekli olduğunun hesaba katılmaması olduğunu düşünüyorum. Oysa şu iddiamı burada tekrarlıyorum: Ortanın altında bir zekâya sahip birisine ben en fazla yarım günde namazda okunan dua ve surelerin anlamını, bir daha unutmayacağı şekilde öğretebilirim. Peki, namaz için bu kadarına değmez mi?
Diyorlar ki, yavaş kıldırırsak cemaat azalıyor. Bu, Allah'ın istediği gibi yaparsak biz müşteri kaybederiz demekten farklı değil. Oysa mesele sanıldığı gibi de değildir. Alışılanın değiştirilmesi ilk anda söyledikleri gibi bir tepkiye sebep olabilir, ama insanlar meselenin farkına vardıklarında doğrusunu yapmaktan zevk alırlar ve cemaat, azalacağına çoğalır.
DEVAMINI OKUMAK İÇİN